15-DİN ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLAR MI?
Neden bu din insanlara yasaklar getirmiş, ortaya sadece herkesi bir arada tutacak bir felsefe atıp ardından herkesin seveceği şeyleri emredip daha çok taraftar toplayamaz mıydı? Eğer bu din dünyalık çıkarlar elde etmek için uydurulmuş bir din olsaydı böyle olurdu. Ama bu din uydurma olmadığı için insanlara yasaklar getirmiş zevkli olan bazı şeyleri yasaklamış. İslam dini ruhları Allah’a bağlamak ve insanları mükemmelliğe ulaştırmak için vardır. O zaman tartışılması gereken soru şu; İslam’ın kuralları insan için gerekli mi değil mi, doğru mu yanlış mı?
Kurallar hayatımızı düzene sokmak, başarıya ulaşmak, bizi geliştirmek için vardır. Kişinin hür iradesiyle bağlandığı İslam’ın kuralları da kişiyi dünya ve ahiret hayatında başarıya ulaştırır. İslam’ın kurallarına bağlanan kişi Görünürde özgürlüğünü kısıtlamış gibi görünse de esasında nefsine bağımlılıktan kurtularak gerçek özgürlüğe kavuşur.
1)Kimse zorla bir dine mensup edilip kuralları uygulatılamaz: Öncelikle kimse zorla bir dine sokulup emirleri zorla uygulatılmıyor, insan dine tabi olmayı ve emirlerine uymayı kendi isteğiyle seçiyor. Dine mensup değilseniz zaten kurallarını da takmazsınız ve bu dünyada da bir yaptırımla karşılaşmazsınız. Allah insanları inanıp inanmamada özgür bırakmıştır çünkü insanların gönül rızasıyla kendisini sevmesini istemiştir.
Bakara-217-…Dinden döndürmek için işkence, öldürmekten beterdir….
Kehf-29 – “De ki: Rabbinizden size hak (gerçek) gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin.”
İnsan-2 – Biz insanı katışık bir meniden yarattık. Onu denemek istiyoruz; bu sebeple de kendisini işiten ve gören bir varlık yaptık. 3 – Ona yolu da gösterdik; artık ister şükreder, ister nankör ve kâfir olur.
2)Din özgürlüğü kısıtlamaz; herkese eşit şekilde özgürlük verir;
Dine mensup olmuş, İslam’ın kurallarını uygulayan arkadaşların kafalarında şu soru oluşabilir; acaba biz kendi isteğimizle kendi özgürlüğümüzü mü kısıtlıyoruz? Cevaben diyebiliriz ki; Hayır! dinin yasakladığı davranışlar (içki,kumar,hırsızlık,cinayet,zina..) insanların özgürlüğünü kısıtlamaz, herkese eşit şekilde özgürlük verir şöyle ki; mesela bir ülkede özgürsünüzdür ama bu her istediğinizi yapacağınız manasına gelmez. Hukuk kurallarına göre, özgür olduğunuz için kendinize ya da başkalarına zarar verecek şeyleri yapamazsınız. Dinde de böyledir işte. Kendiniz ve diğer insanlar için zararlı olan işler yasaklanmıştır. Aynı bir ülkenin gönülden bir vatandaşı olmak gibi. O ülkenin hukuk kurallarına uyuyor ve bunun mantığının kendimiz ve diğer insanların iyiliği için olduğunu biliyorsanız, o ülkenin hakları olan bir vatandaşı olursunuz, ama kurallarına isyan etmişseniz o ülkede polise yakalanana kadar bir yaptırımla karşılaşmazsınız. Hayvanca bir özgürlük elde etmişsinizdir. Dine mensup insanlarda dinin kurallarını özgürlüklerinin kısıtlanması olarak değil kendilerinin ve toplumun menfaati için olduğunu bilirler. Dinin kurallarına isyan ederlerse de ölene kadar bir yaptırımla karşılaşmazlar. Zaten toplumsal hukuk kurallarıyla din kuralları, yani toplumda yasak olan davranışlarla dinde yasak olan davranışlar hemen hemen aynıdır. Adam öldürmek, zina ile aile hayatını bozmak, zararlı maddeler kullanmak, yalan, iftira gibi dinende yasak olan çoğu hadise hukuk ve örf adet kurallarınca da yasaktır. Yani din özgürlüğü kısıtlamaz herkese eşit şekilde özgürlük verir insan hakkı ve toplum menfaati için bir takım zararlı işleri yasaklar. Çünkü bir kimsenin hakkının çiğnendiği yerde senin özgürlüğü biter. Dünyayı ayakta, dengede tutan şey kurallardır.
Anlamadığım şu ki; inanan insanlar özgürce inandıkları din ile özgürlüklerini kısıtlamış oluyorlarda, uymaya zorunda olduğumuz hukuk kurallarına neden kimse özgürlüğümüzü kısıtlıyor diye ses çıkarmıyor? İşte bu durum çok garip… Bu dünyada zarar görmemek için hukuk kurallarına paşa paşa uyan inançsızlar, aynı kuralları Allah söyleyince hemen isyan edip “din özgürlüğümüzü kısıtlıyor” diyor.
Sen bu dünyanın adaletinden korktuğun için o kurallara uyuyorsun, Müslüman adam ise Allah’ın (c.c.) adaletinden korktuğu için o kurallara uyuyor, durum bu!
3)Bir şeyi elde edebilmek için o şeyin kurallarına uyarız, dinin kuralları da insanı gerçek insanlığa ulaştırır;
Dinin emrettiği toplumsal olmayan davranışlar (zekat, oruç, ibadet, doğruluk…) ise kişinin ruh dünyasını yani gerçek kişiliğini geliştirmeye yönelik faliyetlerdir.(bakınız; Neden cennete gitmemize iyilik ve kötülükler değilde, inanç ve ibadetler sebep olur?)
Nasıl bir doktor hastasına gerekli ilaçları kullanması için ısrar eder, aynı onun gibi Allah (c.c.) kullarının kendi iyiliği için yapmaları gereken işleri bildirmiş ve bu konu üzerinde ısrarla durmuştur. Doktorun bu iş karşılığında para alması gibi Allah (c.c.) da gönülden itaat ve sevgi alacaktır kullarından. Yani kul kendi iradesiyle bu kurallara uymakla ebedi olan ruhunu kanatlandırır, gerçek insanlığa melekler üstü statüsüne ulaşır. Zaten Müslümanlar (tahkiki imana sahip olanlar) bu durumun farkında oldukları için inanç ve kurallara uyma itaat etme yolunu seçmişlerdir.
“Hürriyeti mutlak serbestlik olarak anlayanlar bilerek veya bilmeyerek hayvani hürriyetle insani hürriyeti birbirine karıştırıyorlar. Oysaki beden ve cismaniyetin karanlık isteklerini gerçekleştirme yolunda serazat gönüllerin ona sığındıkları hürriyet, tamamen bir hayvanlık şiarı olmasına karşılık, ruhun önünden engelleri kaldırarak vicdanın şahlanmasına imkan hazırlayan hürriyet ise tamamen bir insanlık şiarıdır.”(M. Fetullah Gülen)
Netice itibariyle İslam’ın kuralları ruhun özgürleşmesini insanın yücelmesini sağlar. Yani toplumsal kurallar yaşamanın gereğiyse İslam’ın kuralları insanlığın gereğidir.
Yunus-108 – De ki: “Ey insanlar! İşte Rabbiniz tarafından, hakikat size gelmiş bulunuyor.Artık kim o gerçeği kabul eder de doğru yolu tutarsa, bunun faydası sadece kendisinedir.Her kim de o yoldan saparsa, o da kendi aleyhine olarak sapar. Bilin ki, ben işlerinizi yönetmeyi üstüne almış biri değilim.
Her şeyin bir yolu vardır; insanın gelişmesinin yoluda İslam’dır;
Dünyada sen istemesen de yığınla kural vardır. Yaşamak için yemek yersin, yüksekten düşersen ölürsün… Din kuralları da bunun gibi insanca, mutlu ve her koşulda sonuç en iyisi olacak şekilde bir yaşam sitiline sahip olmak için uymamız gereken kurallar bütünüdür.
Amaçlara ulaşmak için o amaca yönelik yapacağımız yolculukta sorunlarla karşılaşmamak için o yolun kurallarına uymamız gerektiğidir. Eğer bir şeyi istiyorsak bizi o şeye ulaştıracak şartları yerine getirmeliyiz. Nasıl ki arabayla bir yere giderken oraya ulaşabilmek için trafik kurallarına uyuyoruz, işte onun gibi ruhumuzu olgunlaştırıp kaliteli insan olabilmemizin yolu da İslam’ın kurallarına uymaktan geçiyor. Müslümanlar da Allah’ın istediği kul olabilmek, dünya ve ahiret mutluluğunu, bedenimiz bazen işkence çekse bile ruhumuzun huzurunu elde edebilmek, insanca ve her koşulda en iyi neticeyi alabilmek en iyiye sahip olabilmek için Allah’ın (c.c.) kurallarına bağlı kalmalıdırlar. Bu kurallar tamamen insanların hem bu dünyada hem ahirette en azami faydayı sağlamaları için bizim çalışma prensibimizi en iyi bilen, bizi yaratan Allah tarafından hazırlanmıştır. Yoksa başka ne amacı olabilirki?
İslam dini eğer uydurulmuş bir din olsaydı taraftar toplamak, herkesi dine dahil etmek için insanların hoşuna gideceği rahat olacakları nefisleri çeken şeyleri emrederdi. Fakat İslam; nefsi iradenin emrine sokacak, insanı geliştirmeye yarayacak zor işleri emretmiş. Bu emirlerin insanın faydasından başka ne amacı olabilir ki? İslam, insana hizmet etmektedir, insanın iyiliği için vardır. İslam Allah’ın insanlara rahmetidir.
Sonuç olarak; din, insanı mükemmel insanlığa ulaştırma yoludur, o nedenle insanlığını pekiştirmek isteyen bir insan dinin kurallarına uymalıdır çünkü yol budur.
Şimdi bir düşünün; inançsız insanlar gibi, bedeni arzularını tatmin etmek için her türlü hayvani özgürlüğe kapılıp nefsimize uyarak, hayvanca bir zevk hayatı geçirerek ölümlü bedenine yatırım yapmak mı daha ka^rlı, yoksa bizi gerçek insanlığa ulaştıracak, ruhumuzu geliştirecek kurallara uyup ebedi olan ruhumuza yatırım yapmak,aynı zamanda bedeni zevkleri de zararsız şekilde yaşamak mı daha kazançlıdır?
Müslümanlar/dindar insanlar, kurallara bağlı kasıntı, tutucu, bağnaz insanlar mıdır?
Olaya biraz dikkatli baktığımızda dindar insanların neredeyse her konuda dar görüşlüymüş gibi, bir doğruları olup o doğrudan şaşmadıklarını görürüz. Yani dindar insanların her konuda bir çizgileri vardır ve o çizgide gitmek zorundadırlar, diğer insanlar gibi free değillerdir. Diğer yolları denemez düşünmezler. Böyle bir görüntü mevcut. Evet doğru! İslam’ın kurallarına sıkı sıkıya uyuyoruz, çünkü bu kurallar ve kalıplar sayesinde gerçek insanlığa, insan-ı kamil mertebesine, bir diğer deyişle nirvanaya ulaşıyoruz. Daha önce dediğimiz gibi; araç yolculuğunda hedefine ulaşmak için trafik kurallarına uyarsın, yoksa kaza yapar tarumar olursun. Tutucu olmak; kurallara sıkı sıkıya bağlı olmaktır. İstikametini bozmamaktır, başarıya emin adımlarla ilerlemektir.
İşin aslı şudur ki; bir Müslüman’ın bu kurallara yani dinin emirlerine sıkı sıkıya bağlı kalabilmesi, tutucu olabilmesi için İslam felsefesini iyice kafasına yerleştirmiş olması, hayatın anlamını iyice kavramış olması, önce işi kafada bitirmiş olması gerekmektedir. Ancak böyle biri kurallara sıkı sıkıya bağlı kalabilir. Yoksa işi kafada bitirmeden önce fiilde bitirmeye çalışan günümüzdeki birçok sözde Müslüman gibi imanı şeytanın aklına attığı bir soruyla yıkılır, ben niye namaz kılıyorum, neden dini kurallara uyuyorum ki diyerek, dini yoldan tamamen ters bir yola sapabilir. Ya da dini umursamaz. Sen neden ders çalıştığını bilmezsen ders çalışma isteğinde olmaz. Ders çalışmak, o sıkıcı işi yapmak için ders çalışmanın amacını bilmen, işin mantığını kavraman şarttır. Yoksa ders çalışamaz bıkarsın. İşte bunun gibi kurallara ancak o kurallara uymanın mantığını kapmış insanlar uyar. Yani kurallara sıkı sıkıya uyan, öyle onun bunun vesvesesiyle dinin doğrularından sapmayan iradeli insanların tutucu olma nedeni; körü körüne inanıp uygulamaktan değil, aksine düşünüp dini kuralların mantığını kavradıklarındandır. Ve ancak mantıklı olan bir işin mantığı kavranabilir ve mantıklı olan zaten kabul edilmeli mantıklı olana sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır. Ve zaten kuralsız olmak çok daha çekicidir bir gayret istemez, işin aslını anlamamış insan; kasıntı, tutucu olamaz, bu zor yolda, İslam yolunda tutunamaz.
Maide-93 – İman edip iyi ve yararlı işler yapanlara, bundan böyle Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve imanlarında sebat ile iyi ve yararlı işlerine devam ettikleri, sonra takvâları ve imanları tam sağlamlaşıp kökleştiği, daha sonra da bu takvâ ile beraber, başkalarına iyilik eden ve her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde, daha önce yeyip içtiklerinden dolayı kendilerine bir vebal yoktur. Allah da böyle güzel davrananları sever.
Neden hep ilahi/dini bakış açısıyla bakıyoruz insan konularda orijinal/kendi bakış açısına sahip olmalı değil midir?
Her insan orijinaldir, üslup sahibidir, farklıdır. Her insan hayatını ya iyilik ya da kötülük üzerine bina eder, bu bina üzerinden üslubunu, bakış açısını oluşturur. Kötülük/nefsin üzerine bina edilmiş bir kişilik oluşturursan orijinallikten daha uzak kopya bir hayat yaşarsın. İş, aş, eş peşinde yaşar, bu mantaliteyle düşüncelerini bakış açını oluşturur, üslubunu konuşturursun. Fakat üslubunu iyilik üzerine/Allah yoluna da bina edersen, yaşamın genel amacına yönelik yaşam tarzı oluşturmuş olursun, bu yol daha genel olacağı için orijinal olmak açısından daha elverişlidir. Çünkü Allah’ a ulaşmanın sınırsız yolu vardır. Efendimiz’in “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız hidayete kavuşursunuz.” (Darimi, Beyheki, İbn Adiy, Münavi) sözünü bu açıdan ele alabiliriz.
Yani Allah ilk aşama olarak yaşamını nefis yoluna değil Allah yoluna bina etmemizi ondan sonra kendine has üslubunla bu yolu yaşamanı istiyor. Çünkü; yaşayışımızda önemli sorunları aşmamız, bizim için orijinallikten daha önemlidir. Örneğin zor bir sınavı başarmak için herkes gibi çalışmalı azami gayret göstermelisin, bu işi başarmak için orjinal olamazsın, kendin taktik geliştiremezsin, çünkü taktik herkes için bellidir. Orjinalliğini bu işi yaparken kendine has üslubunla yaparak gösterirsin. Ama sen hayatı zor bir sınav olarak görmüyorsan, hayatının tamamını eğlenmeye harcayabiliyorsan, sonucu önemli olan ciddi hiç bir iş yapmıyorsan o zaman her şeyi (nefsin kalıplaşmış hareketleriyle, fabrikasyon yaşam stiliyle, hayvani saiklerle) güya kendi yöntemlerinle, tamamen orijinal şekilde(!) yaparsın.
Bir konuya bakış açımıza değinecek olursak Allah bize zaten her konuya ilim ışığında bakmamızı buyuruyor. Bir konu hakkında karar vermeden önce bilgi edinin, zanna uymayın, istişare edin diye emrediyor. Yani İslam bizim en geniş bakış açısına sahip olmamızı sağlıyor. Dünya endeksli ideolojilerin sığ bakış açısından kurtarıyor.
İslam insanı zevkten men mi ediyor, yoksa insanın nefsini terbiye mi ediyor?
1)İslam’da hayattan zevk almamak yoktur, çalışmayı ve zahmeti tanıyıp zevkin kıymetini bilmek, hayatın tamamını zevk sarhoşluğuyla geçirmemek, helal dairesinde zevk almak ve zevk nimetini bize verenin büyüklüğünü anlamak vardır.
Allah zevk almamızı ister, çünkü zevk olgusunu zaten O yaratmıştır ve çünkü nimetlerini ve büyüklüğünü bize bu şekilde tanıttırır. Ama bu zevklerle yoldan çıkıp, nefsimizin kölesi haline gelmemizi ve ruhumuzu köreltmemizi istemez. Her şeyde olduğu gibi bu hususta da dengeyi korumamızı ister. Yani bu zevkler dünyadaki diğer herşey gibi birer imtihandır. Kural; o zevklere saplanıp kalmamak bu şekilde nankörleşmemek, o zevklerle yaratıcının kudretini anlamak, düşünmek ve şükretmektir. “Evlenmeyen benden değildir.” demiştir Efendimiz, Allah: “Yiyin için fakat israf etmeyin” demiştir.
Hadis-i şerif: “İmkanı olupta evlenmeyen bizden değildir.”
Araf-31 – Ey Âdem’in evlatları! Her namaz vaktinde mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin. Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.
Kassas-77 – “Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdunu mâmur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma! (ihtiyacına yetecek kadarını sakla).Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et, sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma! Çünkü Allah bozguncuları sevmez.
Tam aksine İslam da zevklerden kendini tecrit etmek tamamen uzak durmak yasaklanmıştır. Dini yaşayışla manevi hazlara düçar olan insan, maddi hazlarla Allah’ın büyüklüğünü anlar nimetlerine şükreder. İslam’da ruhbanlık yoktur.
Hadid-27 – Sonra bunların ardından peş peşe peygamberlerimizi gönderdik. Özellikle Meryem’in oğlu Îsâ’yı arkalarından gönderdik, kendisine İncîl’i verdik ve ona uyanların kalplerine bir şefkat, bir merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığı ise Biz kendilerine farz kılmadık, lâkin Allah’ın rızasına nail olmak için kendileri icad ettiler. Kaldı ki ona gereği gibi de riâyet etmediler. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik, onların çoğu ise büsbütün yoldan çıkmışlardır.
Hz. Peygamber (a.s.m) “İslâm’da ruhbanlık yoktur” der. “Ruhbanlık” meşru dünya zevklerini de terkedip, aile kurmaksızın bütün ömrünü manastırda geçirmektir. Bu âyet, aslında Hz. Îsâ’nın dininde de bunun şart olmadığını bildirmektedir. Fakat bunu haram saymamakla birlikte İslâm’ın evrensel idealinin, Allah’ın insanın fıtratına yerleştirdiği maddî ve manevî bütün kabiliyetlerinin geliştirilmesi olduğunu vurgular.
Araf-32 – De ki: “Allah’ın kulları için yaratıp ortaya çıkardığı zineti, temiz ve hoş rızıkları haram kılmak kimin haddine?” De ki: “Onlar, dünya hayatında iman etmeyenlerle birlikte, iman edenlerindir. Kıyamet günü ise yalnız müminlere mahsustur. İşte Biz, bilip anlayan kimseler için, âyetleri bu şekilde açıklıyoruz.
2)Din, zevklerden doğru şekilde istifade etmemizi, dinsizlik ise zevkleri yanlış ve zararlı şekilde yaşamamızı sağlar;
Ahiret amacı olmayan adamın mecburi amacı hayattan en azami zevki/menfaati almak olur. Zevk sarhoşluğuna saplanan bir adam nefsinin kölesi olmuştur, bir noktadan sonra kalbi katılaşır gözü körleşir, herşeyini zevk/menfaati uğruna feda edecek, sırf kendi tatlı canını düşünen biri haline gelir. Bencilleşir, ufacık bir menfaat, bir zevk uğruna yanındaki insanları satar aldatır, felaketlere sürükler, çünkü kendi zevki/menfaati hepsinden önemlidir ve nefsinin kölesi olduğu için hep zevkli şeyleri isteyen nefsinin emirlerine boyun eğer. Zevkte bir süre sonra doyumsuzlaşmaya başlar çünkü insan hep daha iyisini ister.1 hafta kadayıf yiyen adam 1 hafta sonra kaymaklı kadayıf ister. Elindeki apartman dairesine şükretmezse, köşk alana kadar hayattan zevk alamaz. Bu doyumsuzluk o adamı; elinde iyisi varken daha iyisini istemeye, nankörlüğe ve ufacık bir acıda yıkıntıya götürür. Böyle bir adam artık zevke bağımlı olmuştur, nefsi bir şey istedimi gözü hiçbirşey görmez, o işi yapmaya o zevki almaya koşar. Bu koşu onu aşırılığa ve türlü fenalıklara, başına felaketler getirecek işlere bulaştırır. Zinanın, içkinin, kumarın, kendi menfaati için birini öldürmenin, birinin malını gasp etmenin, tecavüz etmenin insanların başına neler getirdiğini gazetelere etrafınıza bakın öğrenin. Bu fiillerin hepsi nefisperestlikten ve zevk düşkünlüğünden yapılagelen fiillerdir. Nefsine tapan insanlar işte böyle 1 dakikalık zevk için günlerce hatta bir ömür sıkıntı çekebilirler. İşte nefsini terbiye etmeyen nefsinin her söylediğini yapan adamın hali budur.
Şems-7 – Herbir nefse ve onu düzenleyene, 8-9 – Ona hem kötülüğü, hem de ondan sakınma yolunu ilham edene yemin olsun ki: nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran felaha erer.10 – Onu günahlarla örten ise ziyana uğrar.
İşte dinin kuralları, insanı disipline sokar, nefsinin kölesi olmaktan kurtarır. Yani asıl özgürlük nefsin kölesi olmaktan kurtulmaktır. Gerçek özgürlüğe ulaşmak için dinin emirlerini uygulamak şarttır. Bu sayede nefis zindanından tüneller kaza kaza, çalışa çalışa kurtulabilir ve çıktıktan sonra “özgürlük!” diye bağırabiliriz.
Sonuç olarak: Kurandaki kuralları birer kısıtlama, özgürlüğümüze engel tabular olarak görmek bu sebeple büyük bir ahmaklıktır. Özgürlük istediği her şeyi yapabilmek değildir, bunu herkes yapıyor. Özgürlük yapılması gerekeni yapabilme kudretinde olmaktır. Neticede din; insanı kendi hür iradesiyle hayırlara doğru yola sevk eder. İnsan hür iradesiyle kendini yüceltmek ve Allah rızasını elde etmek için dini kurallara uyar. İradesinin hakkını vererek, nefsinin kölesi olmaktan kurtulur, gerçek özgürlüğe kavuşur.
Furkan-43 –Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye! Artık sen mi vekil olacaksın ona, işlerini sen mi yürüteceksin? 44 – Yoksa sen onlardan çoğunun söz dinlediğini, yahut aklını çalıştırdığını mı sanıyorsun? Doğrusu onlar davarlar gibidirler, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.