YouTube player

Alttaki yazının görsel delillerini üstteki videoda görebilirsiniz.

Akadlara Gelen Dev Peygamber: Hz.Hud

 

Hz. Hud ve beraberindekiler ise kuranda anlatıldığı üzere bu helaktan kurtulmuştu. Hz. Hud ile ilgili delillerde farklı dönemlerde farklı araştırmacılar tarafından bulunmuştur. 

*Emevi devrinde Muaviye bin Ebu Süfyan döneminde, Âd kavminden kalma bir kitabe Hısn-ı Gurab’da (Karga Kalesi) bulunur. Nüveyrî, Mesâlikü’l-Ebsâr isimli eserinde bu kitabeyi tamamen kaydeder. (Mevdûdî, 3: 42–43, not 51)

1834 yılında İngiliz arkeolog John Forster bu kitabeyi ve üstündeki şiiri Aden çarşısı yakınlarındaki bir hisarın kalıntıları arasında mermerler üzerine kazılı olarak bulmuştur. Kitâbenin geçtiği İslam tarihi kaynaklarını araştırmış ve Nüveyrî’nin eserinde de tespit etmiştir. Nüveyrî tarafından yapılan kaydın eşliğinde şiiri deşifre ederek İngilizceye çevirip Historical Geography of Arabic isimli eserinde yayınlamıştır. Kitabede yazanların bir kısmı şöyle: 

Hükümdarlarımız, Hûd’un dininden doğru kanunu bize tatbik ettiler;Ve biz de inandık mucizelere, ölümden sonra dirilişe Ve Allah’ın nefesiyle ölülerin diriltilmesine. (kaynak: İbn-i Hişam, Târih.Seyyid Süleyman en-Nedvî, Kur’an-ı Kerim’de Kavimler, Toplumlar, Âd, Semûd ve Medyen, s. 52 ve 145. )

*bu çeviride heber diye bahsedilen kişinin hz. hud olma ihtimali yüksektir. çünkü bu yazının bulunduğu bölge olan hadramewt hz. hud ile anılmaktadır. hadramevt hz. hud un inananlarla göç edip yerleştiği yeni yerdi. hadramevt kelimesinin manası zaten hud un kabri demektedir. bu bölgede hz. hud a ait olduğuna inanılan bir çok kabir olsa ve ziyeret edilse de, hz. hud büyük ihtimalle bu gördüğünüz kabirdedir. 2. olarak Hud bazen Eski Ahit’te adı Eber ile özdeşleştirilmiştir, bunun yanında çeviride yazanlar hz. hud un yaşadıkları ve düşünceleri ile de büyük benzerlikler göstermektedir. Bununla birlikte, antik Palmira ülkesi yazıtlarında Hud isimli veya Hud’la bağlantılı bir isme sahip olan kişilere ve Âd halkına dair Kur’an öncesi birçok atıf vardır. hz. hud un kabrinin yakınlarında esrarengiz bir kaya bulunmaktadır. bu antik kaya hakkında pek bir bilgi yok. bu kaya sanki yerçekimine karşı koyuyormuşçasına dik durmaktadır.

belkide hz. hud ve beraberindekiler antik inşaat teknolojisine sahip olduklarına dair bize bir iz bıraktılar. 

Bunun yanında bir hadisi şerifte hz. Hud un torunlarının mezarına rastlandığı yazmaktadır. Peygamberimiz döneminde meşhur bir adamın hz. Hud un torununun mezarına ulaştığı ve gördüğü cesetlerin dev cesamette olduğu yazmaktadır. 

*- Bana Ebû B«kr b. Ebû Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Gıyas Dâvûd’dan, o da Şa’bi’den, o da Mesruk’tan, o da Âişe’den naklen haber verdi. Dedi ki: — «Ya Resulullâh! İbn Cüd’ân cahiliyet devrinde akrabasına yardım eder, fakirleri doyururdu. Acaba bu ona bir fayda verir mi?» dedim. — « (Hayır!) Fayda vermez, çünkü o hiç bir gün: Ya Rabbi! Kiyamet gününde benim günahlarımı mağfiret eyle, dememiştir.»-buyurdular. İbn Cüd’ân misafir perver bir adammış misafirleri için yüksek bir küp yaptırdığı ve içinden yiyecek almak için ona merdivenle çıktığı rivâyet olunur. Kureyş’in reislerinden imiş. Bidayette ahlâksız ve kopuk bir cani imiş durmadan cinayet işler; işlediği cinayetlerin bedelini kabilesi ödermiş. Bu sebeple kavm-i kabilesi onu kovmuşlar. Bir gün intihar etmeyi düşünerek dağ yollarında dolaşırken dağda bir mağara görmüş. Orada bir yılan olurda beni Öldürür korkusu ile mağarayı tetkik etmiş fakat bir şey göremeyince içeriye girmiş birde ne görsün karşısında büyük bir yılan!… Gözleri kandil gibi pırıl pırıl yanıyor!… Yılan derhal onun üzerine hücum etmiş. İbn Cüd’ân can havliyle yılandan sıyrılıp kurtulmuş fakat o anda bu yılanın hakiki değil yapma olacağı hatırına gelerek yılanı eli ile tutmuş. Birde bakmış ki; yılan altından yapma gözleride yakuttur!… Derhal yılanın başını kırarak yakutları çıkarmış ve sonra mağaranın içindeki bir odaya girmiş. Orada bir sedir üzerine uzanmış öyle uzun ve büyük bir takım cesetler yatıyormuş ki bunları görünce hayrette kalmış. Zira ömründe görmediği cesamette in-sanlarmış başlarının ucunda gümüşten mamul bir levha bulunuyormuş. Levhayı okuyunca; anlamış ki bu cesetler Cürhüm kabilesinin eski kralları imiş. Zamanla üzerlerindeki elbiseler o kadar eskimiş ki dokunur dokunmaz dağılırlarmış, gümüş levhada: «Ben Nüfeyl b. Abrîiddar’ım Hûd Aleyhisselâm’ın torunlarındanım. Beş yüz sene yaşadım servet ve şan şeref uğrunda dünyanın her tarafını dolaştım. Ama bunlar beni ölümden kurtaramadı,..» …(sahih müslim)

 

Ad kavminin yok olmasından sonra semud kavmi yani Sümerler  teknoloji ve güçleri ile onların yerine geçtiler. 

*Akad İmparatorluğu’nun Gutiler tarafından yıkılmasının ardından , bir başka yerli Sümer hükümdarı olan Lagaşlı Gudea , yerel yönetime sahip oldu ve Sargon krallarının tanrısallık iddialarının uygulamalarını sürdürdü . Fakat benzer bir son onları da bekliyordu.

Sancaktar Tekkılıç
FHÖ Prodüksiyon
Youtube/ Gerçeğe Çağrı

Scroll to Top