Alttaki yazının görsel delillerini üstteki videoda görebilirsiniz.
9.Bölüm Ad Kavmi Akad İmparatorluğu
TUFANDAN SONRA
Kaf suresi 36- Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde şehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. Kurtuluş var mı? 37- Aklı olan veya şuurlu olarak söze kulak veren kimse için bunda büyük ibret vardır.
Kaf suresi 36 diğer mealler: Biz bunlardan önce de nice nesilleri ve yerleşim merkezlerini yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmeye kalkmak ve sindirip pusturmak) bakımından kendilerinden daha şedit ve ileri (insanlardı; bunlar bulundukları) beldeleri (ve bölgeleri, ziraat ve madencilik amaçlı çalışmalarla yerin altını üstüne getirmiş, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etme (imkânı bulmuşlardı. Ama sonunda) kaçacak bir yer var mı? (Allah’ın elinden nasıl kurtulacaklardı?)( Abdullah-Ahmet Akgül Meali–Ali Bulaç Meali)
Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı?(elmalılı)
Kendilerinden önce Biz öyle nesiller helâk ettik ki onlar, bunlardan daha güçlü kuvvetli idiler. Hakimiyetlerini yaymış, şehir şehir dolaşmış, “ölümden kaçıp kurtulacak bir yer yok mu? ” diye her tarafı delik deşik etmişlerdi, ama hep eli boş dönmüşlerdi.(suat yıldırım)
Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz onca imkânı kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmur indirip (evlerinin) altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. (enam-6)
Kuranda anlatılan kavimleri küçük, ilkel kabileler zannediyoruz. fakat bu ayetten de anlaşılacağı üzere kuranda anlatılan yok edilmiş kavimler köy veya kasaba değildir. bu kavimler şehir şehir yayılmış ülkelerdi. peki kuranda anlatılan bu kavimleri ve yaşadıklarını ispatlayabilir miyiz?
bu bölümde göreceğiniz deliller ışığında anlayacaksınız ki kuranda anlatılan kavimler anlatılmaya değer olacak; en önemli ve en büyük helak olmuş uygarlıklardı, onlara gönderilen peygamberler de en önemli peygamberlerdi. -hadisi şeriflere göre anlatılmayan 120 bin küsur peygamber vardı. bunların en önemlileri bize anlatılmıştı. kuranda da zaten bu kitapta size en önemli peygamberleri anlattık, anlatmadıklarımızda var demektedir. Kuranda çoğunlukla dünyanın merkezine gönderilen peygamberler ve bu bölgede yaşayan kavimler anlatılmıştı. Çünkü bugün olduğu gibi geçmişte de bu bölgeye hakim olan ülkeler hep dünyaya hakim olmuş ülkelerdi.
Helak olmuş bu kavimlerin çok güçlü uygarlıklar olduğunu yarım kalmış harabe olmuş ve ustaları aniden yok olmuş megalitik eserlerden anlıyoruz.
Herkesi hayrete düşüren ve nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan antik megalitik eserler dünyanın her yerinde. Bu eserlerin ortak özelliği tarihleri belirlenemeyecek kadar eski bir dönemde yapılmış olmaları, çok sert ve çok ağır granit gibi kayalardan inşa edilmiş olmaları, bugün bile yapılmalarının çok zor ve aşırı maliyetli olması ve bilinmeyen bir antik teknoloji ile yapılmış olmalarıdır.
Hatırlarsanız 6.bölümde denizin altında ve üstünde bu megalitik yapılarla birlikte mu kıtası ile alakalı onlarca delil gösterdik. Aynı bölümde nuh kavminin aslında bu batık mu kıtası olduğuna dair delilleri gösterdik. İşte Bu bölümde mu kıtasının batmasından sonra kurulan akad ve Sümer imparatorluklarını yani kuranı kerimde geçen nuh kavminden sonra gelmiş olan ad ve semud kavimlerinin megalitik yapılarını ve izlerini göstereceğiz ve bu ülkeleri anlatacağız.
Mu akad ve sümer ülkeleri birbirine yakın dönemde yaşamış ve aynı teknolojiyi kullanmış ülkelerdi. Bunu bıraktıkları megalitik eserlerin aynı olmasından anlıyoruz. Aynı mu döneminde yapılan ve sular altına kalan megalitik yapılarla, mısırın en eski piramiti olan giza piramiti ve maya piramiti ile petra ile madain Salih antik yapıları benzer teknolojinin ürünü idi. daha önce anlattığımız gibi giza piramiti aslında mısırın en eski tufan öncesi yapılmış piramiti idi fakat evrimci bilim adamları teknolojisi en yüksek olduğu için en son yapılmış olduğunu iddia ediyordu. fakat giza Piramiti içindeki deniz suyundan, sfenksteki yağmur aşınmalarından ve kapısında deniz tuzu birikmiş olmasından ve Afrika çöllerinde bulunan balina fosillerinden büyük giza piramitinin tufana maruz kaldığını anlıyoruz. Sular çekilince ise mısırlılar tarafından tekrar daha düşük teknolojili dandik piramitler yapılmıştı. -giza piramitinin 12000 yıl önce büyük tufana maruz kaldığının çok daha fazla delilini John M. Jensen Jr.in earth epochs kitabında görebilirsiniz.
bu kitapta piramit ve çevresinde oluşan yağmur aşınmalarını ve bulunan deniz canlısı ve balina fosillerini görebilirsiniz.
zaten piramiti çölün ortasına inşa etmiş olamazlardı, burası tufandan sonra çölleşmişti. ve yaşam burada zorlaşmıştı.
İşte aynı şekilde petra ve madain Salih yapıları da sert kayaya oyulmuş ve Sümerler tarafından bugün anlaşılamayan bir teknoloji ile yapılmış yapılardı. Bugünkü tarihçilerin hepsinin dediği gibi petrayı nebati krallığı inşa etmemişti. Sadece boş olan çerçevelere nebatça yazılar yazdılar bu yüzden tarihçiler burayı nebatiler inşa etti sanmıştı. Bu konuyu bir sonraki Sümerlerle ilgili bölümde ayrıntılarıyla ispatlayacağız. Ama şimdi antik eserlerden elde ettiğimiz sonucu kolay anlamanız için şöyle özetleyebiliriz.
Evet önceki bölümlerimizde ispatladığımız üzere tufan ile dünyayı kolonileştirmiş olan mu kıtası batmış, dünyanın bazı yerleri bu sel felaketinden etkilense de sular bir süre sonra geri çekilmişti. Tufanı kabul etmeyen tarihçiler tufana son buzul çağı derler. Ve buzların erimesiyle tufanın oluştuğunu söylerler. Ve gene bazı tarihçiler mu kıtasını kabul etmediklerinden dünyada kurulan ilk imparatorlukların akad ve Sümer imparatorlukları olduğunu kabul ederler. Fakat Bu bilim adamları mu kıtasını kabul etmese de akad ve Sümerler kendi antik kayıtlarında tufanı ve mu kıtasını yazmışlar, kabul etmişlerdir. Çünkü tufanı yaşamış ve tufandan sonra dünyada süper güç olmuşlardır. Çünkü ilk süper güç mu tufandan sonra artık yoktu. Ve bu yüzdende en eski tufan efsaneleri Sümerlerindi ve tufana ait tüm ayrıntılar Sümer metinlerinde anlatılmaktaydı.
kurandaki ad ve semud kavmine değinecek olursak kurandaki bilgiler ad ve semud kavimlerinin tufandan tamamen yok olacak şekilde etkilenmediğini ve hz. nuh un soyundan gelmedikleri görüşünü desteklemektedir. bunun kurandaki delili şudur: çünkü bu kavimlere kuranda özetle şöyle deniyordu: “bakın dünyayı yöneten nuh kavmi vardı yok oldular .sizde onların yolunu takip ederseniz, aynı kötülük sistemini devam ettirirsiniz yok olursunuz” denmiştir. eğer bu kavimler hz. nuh un soyundan gelmiş olsalardı hz nuh un üzerinden çok uzun seneler geçmiş olmalı ve ad ile semud kavimlerinin tufanı çoktan unutmuş olması gerekirdi. bu konunun tarihi delili ise şudur ki, sümerlerde birebir şahit oldukları tufanı yazıya dökmüşler ve resmetmişlerdir. yani akad ve sümerler tufan sürecini bizzat yaşamış büyük tufanı görmüşlerdi.
bu aşamadan sonra kafanızın karışmaması için akad ve sümer dediğimizde aynı zamanda kurandaki ad ve semud kavmini de
kastettiğimizi belirtelim. çünkü göreceğiniz üzere tarihten bildiğimiz bu ülkeler ile kuranda anlatılan bu kavimlerin
bütün özellikleri ortaktır ve birbirine tıpatıp benzemektedir. yani ad ve semud kavimleri nuh tufanına yakın bir zamanda yaşamış kavimlerdi. tufanı görmüş bir kısım zararlarını yaşamışlardı.
bunun yanında bu kavimlerin peygamberlere “atalarımızın dinini mi bırakalım” demesi, bunların uzun süre boyunca putlara tapıyor olmasını gerektirir. Ataları olan nuh kavmine atıfta bulunuyorlardı ve atamız mu kavminin yolunu bırakmayız diyorlardı. Sonuç olarak hem çok uzun süre putlara yani cinlere tapıyor olmaları hem de mu nun helakına şahit olmuş olmaları hz. nuh un soyundan olmadıklarını ve tufandan yok olacak ölçüde etkilenmediklerini gösterir.
Zaten kuranda anlatıldığı üzere tufan hz. Nuh un tebliğ yaptığı bölgeyi yok etmiştir. Diğer bölgelerde sular dağların seviyesine ulaşmamış tepelik bölgelere kadar ulaşmıştır. Hz. Nuhun gemisi de çok yüksek bir dağın zirvesine değil tepelik bir araziye oturmuştur. Ve gene hz. Nuh un gemisinin çok yüksek bir dağın başına oturması ve everest gibi bir dağın başında bir yaşam kurmaları mantıksızdır.
-Bilindiği gibi Kuran’da, geminin Tufan sonrası “Cudi”ye oturduğu bildirilmektedir. “Cudi” kelimesi kimi zaman özel bir dağ ismi olarak anılsa da kelime Arapça’da “yüksekçe yer, tepe” anlamına gelmektedir. Ayrıca “cudi” kelimesinin bu anlamından, suların ancak belirli bir yüksekliğe eriştiği, dünyadaki karaları bütünüyle kaplamadığı anlaşılmaktadır. Yani Tufan’ın Tevrat’ta ve diğer efsanelerde anlatıldığı gibi tüm yeryüzünü ve yeryüzündeki tüm dağları yutmadığı, sadece belirli bir bölgeyi kaplamış olduğunu Kuran’dan öğrenmekteyiz.
-29 Eylül 2013 tarihli Cihan Haber Ajansı kaynaklı habere göre, Şırnak Üniversitesi öncülüğünde Şehr-i Nuh Oteli’nde düzenlenen Uluslararası Hz. Nuh ve Cudi Dağı Sempozyumunda açıklamalarda Amerikalı Bill Crouse, yaptığı ciddi araştırmalardan sonra tufanın Cudi Dağı’nda olduğuna inandığını açıkladı: ” Bu sempozyumda çok şey öğrendim. Tarih kaynaklarını ciddi bir şekilde incelediğimiz zaman aslında geminin Cudi Dağı’nda olduğuna kanaat ettim.” 6 Şubat 1972 tarihli bazı Türk gazeteleri ise “Nuh’un gemisinin Cûdî dağında olduğu tespit edildi” başlığıyla bir haber vermişti.
Bir çok bilim adamı hz. Nuhun gemisini araştırmaya koyulmuş bir çoğu da geminin Türkiye topraklarında olduğuna dair ipuçlarına ulaşmıştır. Bir çok bilim adamı yaptığı keşifler sonucu bugün hz. Nuh un gemisinin Türkiye deki cudi dağında olduğuna inanmaktadır. Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü bilim adamlarından Friedrich Bender, Cûdî dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya’ya götürerek analiz ettirmiştir. Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır. Bilim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir. Fakat bu tarihler tufanla ilgili 6. bölümde açıkladığımız mö.10000 yılı ile çelişki oluşturmaktadır. Hatırlarsanız tufanla ilgili tüm deliller mö 10 bin yılını işaret etmektedir.
-gene bir bilim adamının da belirttiği gibi; hz.nuh un gemisini aramaya çıkıpta bulmadan gelen bilim adamı yoktur. yani hz. nuhun gemisi nerede araştırılırsa
araştırılsın gemiye ait bir delil bulunmaktadır. bir tane nuh gemisi olduğuna göre bu kadar çok farklı gemi delilinin bulunması tarihi gerçeklerle çelişki oluşturmaktadır.
bunun yanında kuranda geminin tek parça halinde ibreti alem olacak şekilde bulunacağı yazmaktadır.
Kamer 15-And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur?(diyanet eski) – Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan? Diyanet İşleri Meali (Yeni)
yani Gemi sular çekilince cudi denen bir tepeliğe oturmuştur. Hz. Nuh un oğulları ham sam ve yafesin soyu kuranda anlatıldığı gibi yeni dünyanın merkezine yayılmış ve hakim olmuştur. Yafes Türklerin, sam Avrupalıların, Ham da esasında beyaz olan Arapların babasıdır ve bu 3 ırk tufandan sonraki yeni dünyanın büyük imparatorluklarını kurmuşlardır. Bu açıdan diyarbakırdaki kırklar tepesi hz. Nuh un gemisini bulmak için araştırılabilir.
Sonuç olarak hz. Nuh un gemisinin tam yeri bilinmese de büyük tufan önceki bölümlerde de sunduğumuz bir çok delile göre gerçekleşmişti ve artık dünyanın merkezi Ortadoğu ya kaymıştı. Hz. Nuh ve inanan insanlar ortadoğuya yerleşmişti. Bununla birlikte mu nun Ortadoğu daki kolonileri de artık dünyanın merkezinde idiler ve yeni dünyanın hakimi olmaya gebeydiler.
Tufandan sonra Ortadoğu da Akad ve Sümer devletleri ilk kurulduklarında dipdibe bile değil neredeyse içiçe yaşıyordu. tarihçilerin beyanına göre de akad ve Sümerler aynı dini inancı paylaşıyor, aynı dili kullanıyordu ve aynı medeniyet seviyesi ile teknolojiye sahiptiler.
akad ve sümerlerin benzer din dil kültür medeniyet ve teknolojiye sahip olmasının en önemli nedeni mu nun kolonileri oldukları içindi. gene bu sebeple akad ve sümer devletinin özellikleri mu nun özelliklerine de birebir benziyordu.
mu nun akad ve sümer uygarlıkları ile benzerliklerini hem 6.bölümü hem de bu bölümü izlediğinizde tam manasıyla anlayacaksınız.
Mö 6500 li yıllarda kurulduğu tahmin edilen Sümerlerin şehirlerinden biri olan akad, İlk zamanlar Sümer devletinin bir şehriydi. Daha sonra iri yapılı insanların ülkesi olan akad güçlendi ve Sümerler akad imparatorluğuna bağlandı. Yani tufandan sonra dünyanın ilk ve en güçlü devleti akad imparatorluğu oldu. Kuranı kerimde de nuh kavminden sonra kurulan ad ve semud kavimlerinin dünyanın yöneticisi olduğu, nuh kavminin özelliklerini taşıdıkları ve nuh kavmi gibi helak edildikleri anlatılır. Hatta bu bölümde de göreceğiniz üzere nuh, ad ve semud kavimleri hep aynı ayetlerde geçer.
Necm 50. O helâk etti önceki Âd’ı, 13 51. Ve geriye hiçbir (zalim kâfir) bırakmadan Semûd’u. 52. Onlardan önce de kavm-i Nuh’u. Onlar, hepsinden daha zalim ve daha azgın idi.
Kuran da anlatılan Nuh ad ve semud kavimleri tarihten bildiğimiz mu akad ve Sümer ülkeleri ile aynıdır. Çünkü tarihçilere göre tufanla mu kıtasının batmasından sonra ilk kurulan devletler akad ve Sümerler olmuştur, bu iki devlet mu kıtası ile aynı çok tanrılı inanca sahipti ve aynı şekilde bir anda ortadan kaybolmuştu.
Aynı şekilde Kuranı kerime göre Nuh kavminden hemen sonra ad ve semud kavmi yaşamış ve helak edilmiştir.
Şimdi önce ad kavmi yani akad imparatorluğuyla konumuza devam edelim. Çünkü tufandan sonra akad ve Sümer kentleri birbirine komşu şehir devletleri olarak kurulmuş iken ilk olarak akadların yönetiminde birleştiler. Yani başkent akad idi.
Daha sonra güçlenen akad şehri tüm Sümer ülkesini ele geçirdi ve akad imparatorluğunu kurdu.
Şu bilinmelidir ki akad ve sümerin tam tarihleri bilinmemektedir. Örneğin akad imparatorluğunun kurucusu sayılan Sargon’un doğum, ölüm ve hatta hükümdarlığının kesin tarihleri bilinmiyor. Sargonun MÖ 2350’den MÖ 2150’ye kadar yaklaşık 200 yıl hüküm sürdüğü tahmin ediliyor.
Bu ülkelerle ilgili tek bilinenler; megalitik eserler ve toprak altında bulunan antik yazıtlardır. Bu yüzyılda keşfedilene kadar Sümerlerin varlığından bile kimsenin haberi yoktu, akadın başkenti öylesine yok olmuştu ki hala tam yeri tespit edilememiştir. Yani tam manasıyla helak olmuş bir uygarlığın izini sürmekteyiz ve tarihçilerinde belirttiği gibi akad ve sümerle ilgili duyacağınız hangi yılda yaşadıklarına dair her sayı sadece tahmini bilgilerdir.
Akad ın ilk kralı Sargon, önceleri Sümer krallığında bir memurdu sonra yönetimi ele geçirdi ve akad imparatorluğunu kurdu.
Sümer devleti, MÖ 2270 civarında Akad İmparatorluğu’nun Sami konuşan kralları tarafından fethedildi, ancak Sümer dili kutsal bir dil olarak kalmaya devam etti .
Bunun yanında Sümer dili, bilinen hiçbir dil ailesine ait olmadığı için dilbilimde yalıtılmış bir dil olarak kabul edilir . Sümerce muhtemelen insan olmayan varlıklar tarafından insanlara öğretilmişti. Akadca, MÖ 2000’de konuşma dili olarak Sümercenin yerini aldı. Sümerce törensel ve edebi amaçlarla kullanılmaya devam etti. Akadca Mezopotamya’da MÖ 3. ila 1. binyıl arasında konuşuldu . Akadlar,aynı zamanda dillerini yazmak için de Sümer çivi yazısını kullandılar. Bilinen son Akad çivi yazısı belgesi MS 1. yüzyıla aittir .
Sümerleri ele geçiren Sargon, Sümer şehir devletlerinin bürokrasisinin çoğunu olduğu gibi bıraktı ve yerel işleri, bazen devlet için büyük ölçekli kaynak işlemeyi denetleyen ve daha yüksek Akad yetkililerine karşı sorumlu tutulan ensis’e bıraktı (Foster s. 32, Westenholtz s. 50).
yani bu bilgilerden anlaşılıyor ki akad ve sümerler ortak bir tarih kültür ve yaşam standartına sahipti.
Şimdi gösterebileceğimiz bir benzerlik hem ad kavmini hem de akad imparatorluğunu yöneten insanların iri yapılı olmasıdır.
Tarihçilerin bildirdiğine göre akadlılar normal insanlardan daha iri ve güçlülerdi. Zaten akadlıları tasvir eden resim ve kabartmalarda da bu açıkça görülebiliyor. Bununla birlikte birazdan göreceğimiz üzere Akad ve Sümerlerin yazıtlarında da akadlıların iri bir ırk olduğu anlatılmaktadır. Hatırlayın 8.bölümde tufanın olduğu dönemde devlerin varlığına dair bir çok delili göstermiştik. Bu devler genel olarak bina boyutunda değildi ama normal insanlardan iri yapılıydı. İşte akad şehrindeki bu ırkta bu şekilde dev yapılı insanlardı. Bu devler ilk zamanki eski insanların iri yapılı olması ile de ilgili değildir. Çünkü aynı dönemde yaşayan diğer insanların bu devlerin yanında daha ufak kaldığını bir çok antik kabartmada görebiliyoruz.
Gene Bazı İslam alimleri de, Âd kavminin, boy itibariyle Hz. Âdem’den de büyük olduğu üzerinde durmuşlardır (Kurtubî, XX, 48; Buharî, Enbiyâ, I; İbn Hanbel, II, 3 1 5-325).
Hatta ilk Sümer hükümdarlarının en ünlüsü (2700 M.Ö.) Gılgamışta devdir. Resimlerde dev şeklinde tasvir edilir. Gılgamışın tufandan kurtulduğu ile ilgili gılgamış efsanesi vardır. Hatta bu efsanede, Tufanıda kendi tanrıları yani cinler yapmış diye yazarlar.
Gene gösterebileceğimiz bir benzerlik ad kavminin kurucusu şeddat ile akad imparatorluğunun kurucusu olan sargonun birbirine tıpatıp benzemesidir.
İslam kaynaklarına göre Âd kavminin lideri Şeddâd’tır. Şeddad ın Temel hedefi, yeryüzündeki bütün insanları kendisine boyun eğdirmekti, bunun içinde her türlü zalimliği yapan biri idi. hz. Hud ise ona ve kavmine şöyle demişti;
Araf-69- Hatırlayın ki, O sizi Nuh kavminden sonra onların yerine geçirdi (halifeler kıldı) ve sizi bedenen güçlü kuvvetli, gösterişli kıldı.
Ayette açıkça ad kavminin insanlardan daha büyük oldukları ve dünya üzerinde halife yani yöneticiler oldukları, yani dünyaya hükmedecek bir güce sahip oldukları onlardan önce de nuh kavminin dünyanın yöneticisi olduğu belirtilmiştir.
Hadisi şerifle de bildirildiğine göre de: *Ad Kavmi bütün dünyaya yayılmış insanlara zulüm etmişlerdi (Suyuti VII- 488)
-şeddatın özellikleri (de) sargonla birebir uyuşmaktadır.
Tarihçilerin aktardıklarına göre ise; Akad kralı Sargon (MÖ 2334 – MÖ 2279), Mezopotamya’da siyasi birliği sağlayarak akad imparatorluğunu kurmuştu.
Sargon’un kurmuş olduğu; Dünyanın bilinen ilk imparatorluğunun sınırları, doğuda Karun Irmağından, batıda Akdeniz’e, güneyde Basra Körfezi‘nden, kuzeyde Anadolu’ya kadar uzanmaktaydı.
Akad İmparatorluğu Mezopotamyadan Anadoluya, Arap Yarımadası’n Umman a kadar askeri seferler gönderiyordu. Akkad’lılar kendilerini çevreleyen topraklara yani dört bir yanlarına boyun eğdirmekle övünüyorlardı.
-bir çok tarihçiye göre Akad İmparatorluğu’nun etkisi imparatorluk sınırlarının ötesinde de hissedildi.
akadlılara ait gösterilen haritalarda akad imparatorluğunun sadece mezopotamya bölgesinde hakimiyet kurdukları gösterilir.
fakat bazı tarihçilere göre Akadlar, Yakın Doğu ve Avrupa’nın güneydoğusundaki bölgelerden gelmiş olabilir. hatta italyanın isminin bile akadcadan geldiği söylenir.
bu bilgi ve bulgular akadların haritalarda gösterilen sınırların çok ötesinde de varolduklarını ispatlamaktadır.
Sargon yıllarca tüm dünyayı tek bir imparatorluk altında birleştirmek için savaştı. Dünyayı ele geçirmek ve çok tanrılı dini yaymak için her türlü zulmü işledi.
Hatta akadlılar o kadar zalim bir ırktı ki; birlikte yaşadıkları Sümer kentlerini bile himayeleri altına almak için katliamlar yaptılar. Daha sonra gelen Akad kralı Rimuş, Sümer şehir devletlerinin toplu katliamını ve büyük ölçekli yıkımını başlattı. ve bu yıkımlarının titiz kayıtlarını tuttu. Büyük Sümer şehirlerinin çoğu yok edildi ve Sümer insan kayıpları çok büyüktü:
“Dünyanın kralı Rimuš , Parahshum kralı Abalgamash’a karşı savaşta galip geldi. Rimush yazıtlarında; Meluḫḫa Paraḫšum içinde yapılan bir savaşta Rimush un galip gelip 16.212 kişiyi öldürdüğü ve 4.216 esir aldığı ve krallara generallere neler yaptıkları yani her zorbalıkları ayrıntılarıyla aktarılır. Ayrıca, Elam Kralı Emahsini’yi ve Elam’ın tüm soylularını ele geçirdi. Ayrıca, Awan ve Susa şehirleri arasında Paraḫšum generali Sidaga’u ve Zahara generali Sargapi’yi ele geçirdi., “Orta Nehir” tarafından. Ayrıca kasabanın bulunduğu yerde bir mezar höyüğü üzerlerine yığdı. Ayrıca, Paraḫšum’un temellerini Elam ülkesinden söküp attı en sonunda da şöyle denir: ve böylece dünyanın kralı Rimuš, tanrı Enlil’in gösterdiği gibi Elam’ı yönetir…” — Rimush Yazıtı (RIME 2.01.02.08).
Görüldüğü üzere akad kralı sargon un ismi İslami kaynaklarda, şeddad olarak geçmiştir. Şeddat çok zalim ve insanları kibri için kendisine boyun eğdirmeye çalışan biridir.
Gene bir benzerlik hem ad kavminin hem de akad imparatorluğunun dünyayı istila edip bir kötülük sistemi kurmuş olmalarıdır.
Dünyanın kara kutusu 8. Bölümde dev iskeletlerinin tüm dünyada bulunduğunu ve tüm dünya inançlarında antik dönemde yaşayan devlerin var olduğunu göstermiştik. Hem hadislerde hem de kuran da anlatıldığına göre dev insanlardan oluşan ad kavmi dünyaya olabildiğince yayılmış, ülkeleri ele geçirmiş ve insanlara zulmetmişlerdi. Ad kavmine peygamber olarak gelen hz. Hud ise halkına zulmetmeyi bırakmalarını söylüyordu ve şöyle diyordu;
Şuara suresi 131-Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız?
(Fussilet, 41/15)-Ad kavmi, yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve; ‘Bizden daha kuvvetli kim var?’ dediler.”
Bu ayetten anlaşıldığına göre yeryüzünde yani dünyanın geniş bir coğrafyasına yayılmış olan ad kavmindeki insanların vücut büyüklükleri normal insanlardan o kadar fazla idi ki hiçbir kalabalık insan grubu, hiçbir ülkenin sahip olduğu silah, onların vücutlarını ve milletini kolay kolay yok edemiyordu. Yani bu ayetten mantıken şu sonuç çıkıyor; ad kavmi insanları bugünkü normal insandan birkaç cm değil epey büyük olmaları ve ileri bir teknolojiye de sahip olmaları gerekiyor.
“Ad” kelimesinin arapçadaki manası da avdet eden yani; saldıran, zulüm yapan tecavüz eden anlamına gelir.
Hud Suresi 59-60 – İşte Âd halkı buydu…Rab’lerinin âyetlerini inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine isyan ettiler ve Hakka karşı gelen her inatçı zorbanın isteklerine uydular.
ayetten de anlaşılacağı üzere ad kavmi birden fazla peygamberi görmüş duymuş ve inkar etmişti, bunların arasında büyük ihtimalle hz. nuh ta vardı. ve ad kavmi zalim hükümdarların emirlerine uyarak organize bir şekilde tüm dünyada emir komuta doğrultusunda, kendi saltanatlarını devam ettirmek için sistematik kötülük işliyorlardı.
Ayette geçtiği gibi her zorbanın istediğini yapmış yani devlerin babası olan şeytanların emirlerine uymuşlar, çok tanrılı dine tabi olmuşlar yani kötülükleri ibadet olarak görmüşlerdir. Bu durum kafir cinlerinde yani Şeytanlarında işine gelmiş; aynı mu dönemindeki gibi devlerin tüm dünyada hükümdarlık kurmasını ve şeytani saltanatın devam etmesini istemişlerdir.
Gene gösterebileceğimiz bir benzerlik hem ad kavminin hem de akad imparatorluğunun aynı dini inanca ve ideolojiye sahip olmasıdır.
Rimuş yazıtında kral rimuşun dünyayı fethederken yaptığı katliamlar övgüyle anlatıldıktan sonra şöyle denir: ve böylece dünyanın kralı Rimuš, tanrı Enlil’in gösterdiği gibi Elam’ı yönetir…” — Rimush Yazıtı (RIME 2.01.02.08).
akad ve sümer tanrılarının mu daki gibi uzaylılar yani cinler olduğuna da değinelim. apkallu adıyla bilinen kanatlı varlıklar akad ve sümer mitolojisine göre tufan öncesi bilgelerdir. bu varlıklar tufandan önce ve sonra akad ve sümerlerde tanrılık yapmışlardır. Bu cinlerin tümü, tufan öncesi bilgeler, [ kaynak belirtilmeli ] veya Akad dilinde apkallu olarak bilinen varlıklar olarak yorumlanmıştır .
-akad ve sümer tanrıları olan annunakilerde islam dinindeki cinlerle aynı özelliklere sahiptir. annunakiler insan benzeri olarak tasvir edilirler ama doğausütü güçleri vardır ve insanlara her zaman görünmezler. yani boyut varlıklarıdırlar. putperest akad ve sümerler annunakilerin yaratıcı tanrının çocukları olduğuna da inanıyorlardı. Tüm antik çok tanrılı dinlerde görülen bu cinlerin yaratıcının çocuğu olduğu inancını da kuran şu şekilde anlatmıştır.
saffat suresi-158- Allah’la cinler (melekler) arasında da bir soy bağı icadettiler.
nisa suresi 117- Allah’tan başka onlar sadece bir kısım kadınlara tapıyorlar ve onlar, aslında Allah’ın lânet ettiği o inatçı şeytandan başkasına yalvarmıyorlar.
aynı şekilde annunakilerde tufandan önce vardılar. ve tufandan sonra akad ve sümerlere tanrılık yapmaya devam etmişlerdi. Sitchin e göre Anunnaki’lerin Dünya’daki üslerini yok eden şey de Büyük Tufandı.
yani akadlılar kendilerinden önceki mu kavmi gibi çok tanrılı dine inanıyorlardı ve şeytanların emrettiği kötülükleri ibadet olarak işliyorlardı.
Mu kıtası ile ilgili bölümde mu nun tanrılarının bugün uzaylılar olarak bilinen islam dinindeki cinler olduğunu anlatmış ve bir çok delil göstermiştik.
yani munun tanrıları okyanus adalarında tiki olarak bilinen gri uzaylılar, ve yılan kılığında olan reptilian uzaylılardı.
Aynı şekilde Antik yazıtlardan gördüğünüz üzere Akadlılar kendilerinden önce dünyanın yöneticisi olan mu kıtasının ideolojisini yani çok tanrılı dinini benimsiyor ve tüm dünyayı ele geçirerek bu ideolojiyi yaymaya daha doğrusu saltanatlarını devam ettirmeye çalışıyordu. Aynı şeyi ad kavmi de yapıyordu.
“(Ad kavmindekiler) Dediler ki: demek sen, tek Allah’a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi bize geldin.” (A’râf, 7/70).
Bu ayetlerde açıkça kendilerinden önce yaşamış ataları olan mu kavminin sistemini ve ideolojisini devam ettirdiklerini söylemektedirler. Akad imparatorluğu da mu ülkesi gibi aynı din ve ideolojiyle yaşamış ve tüm dünyayı işgal edip kolonileştirmek istemiştir.
Hud-54-“Galiba tanrılarımızdan biri seni pek fena çarpmış! ” demekten başka bir şey söyleyemeyiz.
Bu ayette de belirtildiği gibi ad kavminin tanrıları insanları çarpıp psikolojilerini bozacak yeteneğe sahiptiler. Yani önceki bölümlerde sayısız delilini gösterdiğimiz üzere bu tanrılar cinler yani uzaylılardı.
Bugün Boyut varlıklarının günah işleyerek vücutlarında manyetik açıklık veren insanlara musallat olup psikolojilerini bozduklarını bildiğimizden, ad kavminin tanrılarının da kafir cinler olduklarını anlıyoruz. Hz. Hud kendileri gibi günahkar olmadığı için bir cin tarafından da çarpılacak değildi ama onlar aynı bugünkü kafirler gibi herkesi kendileri gibi günahkar ve cinlere karşı güçsüz sanıyorlardı. Yani cinlerin herkesi etkileyebileceğini sanıyorlardı.
Bu ayetlerde genel olarak anlatıldığı üzere ad kavmi; Hud peygamberin getirdiği gerçeklere karşı çıkmakta ve sahip oldukları şeytani ideolojiyi bırakmayıp insanlara zulüm etmekte diretmişlerdi.
çok tanrılı dinin emrettiği kötülükleri ibadet olarak işliyorlardı. bunların içinde katliamlar olduğu gibi insan kurban etme ritüelleri de vardı.
Gene gösterebileceğimiz bir benzerlik hem ad kavminin hem de akad imparatorluğunun aynı coğrafyada yaşamış olmasıdır.
Ankebut 38- Âd ve Semûd halklarını da imha ettik. Siz ey (Mekkeliler) bunu, kalan ev harabelerinden anlıyorsunuzdur. Şeytan onlara yaptıkları kötü işleri süsledi ve onları yoldan çıkardı. Halbuki onlar aklı fikri yerinde, açıkgöz kimselerdi.
Bu ayette ad ve semuddan arta kalan harabelerin Mekkeliler tarafından görülebildiği yani Mekke şehrine yakın olduğu anlatılmıştır.
Tarihçilere göre bu haritalar ile akad ve Sümer imparatorluklarının tahmini yerleri gösterilmiştir. Yani akad ve sümer imparatorlukları da Mekke medineye yakın yerlerde ikamet ediyorlardı. Aynı şekilde kuranda da ad ve semud kavminin yerlerinin Arapların onları göreceği kadar yakın olduğu söylenmiştir. Zaten onlardan kalma bir çok eserleri de Araplar seyahat ederlerken görüyorlardı. Cahiliye arapları O dönemde kerpiçten evleri zor yaparken kayalara oyulmuş muhteşem mimariye sahip yapıların nasıl bir toplum tarafından nasıl bir teknoloji ile yapıldığını, bu kavimlerin nereye kaybolduklarını anlamıyorlardı. Bir sonraki bölümde ispatlayacağımız üzere bu eserleri yapanlar göçebe nebatiler değildi ve olamazdı.
Aynı zamanda bu yapılar akadlıların mu nun teknolojisini de miras aldığını ve ancak o sayede bu megalitik yapıları yapabildiklerini göstermektedir. Bu yapılarla ilgili ayrıntılı açıklamaya ileride antik teknolojiler konusunda değineceğiz.
Konumuza devam edecek olursak bir benzerlikte şudur; hem ad kavmindeki hem de akad ülkesindeki dev yapılı insanlar cin ve insan çiftleşmesinden doğma melezlerdi.
Hatırlayın 8. bölümde devlerin var olduğuna dair bir çok delil gösterdik ve nuh tufanı döneminde devlerin etkin olduğunu nuh tufanından sonra gene devlerin tüm dünyada var olduğunu ve hatta krallık yaptıklarını anlatmıştık. Kurandaki ad kavmi ile ilgili ayetlerde de anlatıldığına göre bu devler tüm dünyaya yayılarak nuh kavminden sonra dünyayı onlar yönetmiş ve şeytani inancı benimseyerek bozgunculuğa devam etmişlerdi.
Gene 8. Bölümde devlerin insan ve cinlerin çiftleşmesi sonucu doğduğuyla alakalı bir çok tarihi delili göstermiştik. Bunun yanında bir dev olarak tasvir edilen cro mangon adamının genlerinde mutasyona rastlandığını aktarmıştık.
Aynı şekilde Akad Kralı sargonda antik metinlerde anlatıldığına göre dev bir yapıya sahipti. Ve sargon annesinin insan olmadığını bir peri yani cin olduğunu kendi ağzından anlatmıştır. Asur döneminde Sargonun ağzından bir yazıt şöyle diyor: şehrim, Fırat kıyısında bulunan Azurpiranu’dur.
Annem bir değişkendi , babamı tanımıyordum. Benim Değişen annem bana hamile kaldı, beni gizlice doğurdu. Bazı tarihçiler Sargon un annesinin bir “entu” rahibesi (yüksek rahibe) olduğunu iddia etmişlerdi. Fakat değişken kelimesi tüm dünyada ortak bir kanı olarak kılık değiştiren manasındadır. Avrupa kültüründe de shape shafter diye geçer. yani boyut varlıklarını anlatmak için kullanılan bir tabirdir. Yani akad kralı sargonun annesinin bir peri (değişken) olması cin ve insan evliliğini ve bu evlikten dev ve cüce varlıkların doğduğuna bir delil daha oluşturmaktadır.
bunların yanında hatırlarsanız 8. bölümde devlerle ilgili iskelet kalıntılarını incelerken bazı devlerin çift sıra dişleri ve 6 parmakları olduğunu bazılarının göz çukurlarının dörtgen olduğunu göstermiştik. işte bu gerçeklerde devlerin mutant olduğunu genetik özelliklerinin farklı olduğunu ispatlamaktadır.
Ahkaf-26- Gerçekten, Biz onlara, size vermediğimiz imkânlar vermiştik. Kulaklar, gözler ve gönüller lütfetmiştik kendilerine. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri kendilerine hiçbir fayda vermedi.
Araf Suresi, 69. ayet: ” (Allah’ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın.
Bu ayette açıkça Ad kavmine de mu kavmine verildiği gibi çok güçlü bir saltanat ve genetik özellikler verildiği anlatılmaktadır. Bunun yanında ileri derecede görme ve hissetme yetenekleri de verildiği anlatılmıştır. Yani mutant olan devlerde normal insanlarda olmayan boyut varlıklarına ait bir kısım özelliklerde vardı. Ad kavmine verilen teknoloji, bedensel güç ile ad kavmi tüm dünyada iktidar olmuşlardı.
Hazır konusu açılmışken şunu da belirtelim ki hadisi şeriflerde anlatıldığına göre yakın zamanda gelecek olan deccal de dev olacaktır. ve harikulade sihir ve manyetizma gibi özelliklere sahip olacaktır. Yani deccal bir insan ve bir uzaylının melezi yani bir melez prens olacaktır.
Aynı şekilde sargonun arkadaşı ve bir dev olan gılgamışında babası bir cindi.
MÖ 2400’den kalma bir el yazmasına göre, Gılgamış’ın babası aslında bir Lillu-iblisiydi.
*antik gılgamış yazıtında gılgamışın tufandan kaçan ve sümere yerleşen bir dev olması, nuh kavminin tufanın dan kaçıp semud a yerleşen bir insan cin melezi dev olduğunu gösterir.
sargonla aynı özellikleri taşıyan gılgamış, tufandan kurtulduktan sonra sümere krallık yapmıştı. antik yazıtlarda gılgamışın 3 te 1 insan 3 te 2 tanrı olduğu da yazmaktadır.
Gene bir benzerlikte hem ad kavminin hem de akad imparatorluğunun üstün bir mühendislik teknolojisine sahip olmasıdır.
Kuranı kerimde ad kavminin yüksek bir inşaat teknolojisine sahip olduğu belirtilmektedir.
Şuara Suresi, 128-130 ayet: …O muazzam yapıları (köşkler, kaleler) dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?
Fecr suresi- 6, 7, 8, 9, 10. Beldeler içinde benzeri yaratılmamış ve yüksek binalarla dolu İrem şehrinde oturan Âd milletine. [69, 6-10; 7, 71-72; 41, 15;53, 50]Vâdideki kayaları oyup yontarak sağlam evler yapan Semud milletine
Aynı şekilde Bir sonraki bölümde arap yarımadasında bulunan antik megalitik yapıların akad ve Sümerlere ait olduğuna dair delilleri göstereceğiz. Fakat şimdi anlatacağımız konu tüm dünyada benzer şekilde yapılmış olan megalitik yapılardır.
aslında bu konuyla ilgili araştırdıkça o kadar çok eser ve bilgi çıkıyor ki bu bölümde sadece konu ile ilgili kısımları özetledik. hatta konu ile ilgili olan piramitleri bu bölüme eklemedik bile onları antik teknolojiler bölümünde anlatacağız.
burada anlatacağımız antik kaya yapıları akad ve sümerle ilişkilendirebilmemizin bir nedeni de antik dönem yapılarının zaten tarihçiler tarafından kimin yaptığının kesin şekilde bilinememesi sadece tahminde bulunmasıdır. ama eldeki tüm veriler bu yapıların akad ve sümerler tarafından yapıldığını göstermektedir.
çünkü 1. Tüm dünyada aynı tarz stil ve mimari ile, kayalara oyularak yapılmışlardır 2.hemen hepsinin üzerinde yazı yoktur. varsa bile mu kavminde olan yılan arslan boğa kartal ve insan sembolleri vardır, bildiğiniz üzere koskoca giza piramitinin üzerinde bile hiçbir yazı ve resim bulunmamaktaydı. sadece bir güneş sembolü bulunmuştu.
bunun yanında bu yapıların bazılarında akad ve sümerlilerin uzaylı tanrılarına ait sembollerde bulunmaktadır.
-daha önce dünyanın kara kutusu 3.ve 4.bölümlerde islam kültüründeki cinlerin aslında uzaylılar olduğunu ispatlamış ve daha sonraki bölümlerde de tüm antik çok tanrılı dinlerde bu uzaylılara tapıldığının delillerini göstermiştik. ve bir çok megalitik yapılarda uzaylılar ve cinlere benzer varlıkların bariz sembolleri bulunmaktadır. 3. bu yapıların hepsi aynı döneme tarihlenmektedir, bir çoğu mö 3000 den öncesine aittir. 4. bu yapıların hepsinin bugün bile yapımı çok zor olan ve bilinmeyen anlaşılamayan antik teknoloji ile yapılmış olmalarıdır. 5. Bu yapıları inşa eden uygarlıkların dilleri ve soylarının bugüne ulaşmamış evrimleşmemiş ve yok olmuş olması, aynı zamanda bu mega yapıların bulunduğu bölgelerin harabeye dönmüş terkedilmiş olması hatta kiminin çöller kiminin sular altında olması ve bariz şekilde yapımı yarım kalan bir çok antik yapının keşfedilmesi bu eserleri yapan uygarlıkların ani şekilde yok olduğunu, kuranın tabiriyle helak edildiklerini gösterir. Tüm bu ortak özelliklerden tüm dünyadaki kayalara oyularak yapılmış bu antik dönem yapılarının hepsinin aynı toplum ya da ortak değerlere sahip toplumlarca yapıldığını anlıyoruz.
yani bunları yapan akad sümerlerdi. zaten Bu antik teknolojiyi de tufan öncesi ataları olan mu kavminden aldıklarını da mu ya ait tufan öncesi giza ve inka piramitlerinden; tufan öncesi denizin altında ve adalarda kalmış birbirine benzer megalitik eserleden anlıyoruz. çünkü aynı teknolojinin eseriydiler. Zaten mu ya en yakın dönemde yaşamış hatta tufanı da görmüş geçirmiş olan ülkeler akad ve sümerlerdi ve gördüğünüz üzere mu ile tanrıları bile aynıydı, yani bu yapıları bu kadar çok ve yaygın şekilde yapabilecek tek teknoloji mu dan sonra sadece akad ve sümerlerde olabilirdi.
nitekim az önce hem akadların hem de ad kavminin dünyaya yayıldığını gösterdik.
dünyanın kara kutusu 8. Bölümde dünyanın her yerinde bulunan antik dönem yapılarında devlerin izlerini göstermiştik. Bu yapıların bir çoğunda devlerin resimleri ve heykelleri bulunmakta bir çoğunda dev ayak izleri görülmekte ve bir çoğunda bu yapıların devlerle ilgili olduğuna dair mitolojik anlatımlar ve efsaneler bulunmaktaydı. İşte bu antik dönem megalitik yapılarının dönemi ve teknolojisi şimdi göstereceğimiz kayaya oyularak yapılmış antik dönem yapılarının yapım zamanları, tarzları ve teknolojileri aynıdır. Yani bu durum kayaya oyularak yapılmış bu eserlerin devlerle ya da devlerin kardeş ülkesi sümerlerle bağlantılı olduğunu göstermektedir.
bu,devlerin boyu genel olarak 2,5 , 3 metre civarında olduğu için bu tonlarca ağırlıktaki megalitik taşları o kadar kolay hareket ettiremezlerdi. bulunduğu yere kilometrelerce öteden gelen bu taşlar ve vinçlerle bile zor kaldırılabilen tek parça bloklardan yapılmış bu yapılar için teknolojiye ihtiyaçları vardı. Bu antik teknoloji konusunu da 11. Bölümde anlatmayı umuyoruz.
Kuran da semud un kayaları oyarak inşaat yaptığı ad kavminin ise sütunları olan benzeri görülmemiş inşaatlar yaptığı anlatılır. İşte tüm dünyada hem kayaya oyulmuş hem de sütunları olan antik yapılar mevcuttur.
arap yarımadasındaki petra ve madain Salih antik şehirlerindeki yapılara benzer yapılarda dünyanın her yerinde bulunmaktadır.
Bu yapılar bir dönem aynı uygarlık tarafından aynı şekilde yapılmış, öncesinde ve sonrasında benzerleri yapılmamıştır.
Petra ve madain salihteki benzer şekilde yapılmış megalitik yapılarla ilgili ayrıntılı bilgileri bir sonraki bölümümüzde vereceğiz. Fakat şimdi bu yapılara benzer şekilde yapılmış dünyanın farklı yerlerindeki yapıları görelim.
* antalya civarında Likyalılardan kalma yapıların mö 3000 den beri var oldukları bilinmektedir. Bu yapılar petra ve madain salihteki yapılarla neredeyse aynıdır.
-sadece kaunosta değil kayaya oyulmuş onlarca antik yapı antalya dağlarında görülebilir. Demre bölgesinde Myra antik kalıntıları, Xanthos Vadisi’nde Tlos kaya mezarları, Kaunos kaya mezarları ve Fethiye şehrine bakan en görkemlisi Amnytas olan kaya mezarları Likya bölgesinin en önemli kaya eserlerinden bazılarıdır. bu eserlerinde likyalılara ait olduğu tahmin edilse de, esasında bu eserlerin likyalılara ait olduğunu kanıtlayan hiç bir yazı yoktur. bir kaç mezarda yazı varsa bile sonradan eklenmiştir, çünkü hepsinde yazı yoktur. demek ki başlangıçta bu eserler yazısız inşa edilmiştir. aynı tüm diğer antik megalitik eserler gibi üzerlerinde neredeyse hiç yazı olmaması bu eserlerin hepsinin aynı elden çıktığını gösterir. bu elinde mu nun varisi olan ve antik teknolojiye sahip olan akad ve sümerlerden başkasının eli olamaz.
Dalyan ile Kaunos arasında 150’den fazla kaya mezarı bulunmaktadır. Bu yapılar mezar zannedilse de Yirmi tanesi tapınak tipi cephelere sahiptir. bu antik eserlerin hepsine bugün neden mezarlık denmesinin sebebi ise sonrasında gelen kavimlerin bu mega yapıları ancak mezarlık olarak kullanabilmesindi. çünkü yüksek teknolojili kavim yok olmuştu ve sonradan gelen kavimlerin bu mega yapıları verimli şekilde kullanacak bilgi birikimleri yoktu. bunun delillerini de ileriki bölümlerde ayrıntılarıyla açıklayacağız.
*Türkiye deki Termessos antik kentindeki bu yapıda aynı şekildedir.
*İran – Naqsh-e-Rustam dada benzer bir yapı bulunmaktadır. Kral Darius un mezarı denen bu yapı petradaki yapılara benzer şekildedir. Bu resimde görülen ahameniş kralı 1. Darius un mezarıdır. Darius mö 500 lü yıllarda yaşamış olsada mezarın üzerindeki çivi yazısının akad Sümerce ye benzerliğini görüyorsunuz. Zaten bu yazıya eski fars çivi yazısı denmektedir ve bilim adamlarına göre Eski Fars çivi yazısı, genel olarak Sümer – Akad çivi yazısından esinlenmiştir. Gene Bugün bilim adamları, Eski Fars yazısının MÖ 525 civarında Ahameniş kralı I. Darius’a Behistun’da kullanılmak üzere anıt yazıtlar sağlamak için icat edildiği konusunda hemfikirdir.
Daha sonra Sasani Krallar Kralı II. Bahram’ın(MS 274-293 arası hükümdar ) hükümdarlığı sırasında mezarının altına bir binicilik dövüşünü tasvir eden bir kabartma oyulmuştur
-yani irandaki bu eserin altındaki yazı sonradan eklenmiştir. fakat yazının akad-sümerce olması kayaya oyulmuş bu yapının akad ve sümerlerle direk bağını göstersede , ilk yapıldığında bir yazı olmaması antik dönem yazısız mimari tarzına uymaktadır.
*italyadaki Pantalica Nekropolü ndeki yapılar kireç taşından yapılmış olsa da petradaki ile aynı şekilde yapılmış yapılarla doludur. bu yapıların tarihleri bilinemeyecek kadar eskiye gittiği anlaşılmıştır.
*Eski İsrail’de de petradakine benzer kaya mezarları bulunmaktadır.
Bölgede kayaya oyulmuş mağara mezarlarının kullanımı erken Kenanlılar döneminde, MÖ 3100-2900’de başlamıştır.
* Hint kaya oyma mimarisi, dünyadaki diğer tüm kaya oyma mimari biçimlerinden daha çeşitlidir ve bu ülkede çok daha fazla miktarda bulunur. çok eski ve yaygın olan bu gelenek 12. yüzyıla kadar yapılmaya devam ettiği tahmin ediliyor. En son yapılan inşaat nasıl yapıldı belli değildir. Belki varolan eserler üzerine sadece renovasyon yapılmıştı. İlk inşaat dalgasının mö. 2.yy da başladığı zannedilmektedir.
Muhtemelen MÖ 2. yüzyılda Mauryan İmparatorluğu’nun düşüşü ve ardından Pushyamitra Sunga altında Budizm’e yapılan zulüm nedeniyle , birçok Budistin Andhra hanedanının koruması altında Deccan’a taşındığı ve böylece mağara inşa etme çabalarını batı Hindistan’a kaydırdığı düşünülüyor.
Bu yapay mağaralar, inanılmaz düzeyde bir teknik yeterlilik sergiliyor, son derece sert granit kaya geometrik bir şekilde kesiliyor ve ayna benzeri bir yüzey elde edecek şekilde parlatılıyor.
-hindistandaki antik dönem devlerini bir önceki bölümde anlatmıştık. işte bu kaya mimarilerinde bol bol dev figürleri görülmektedir.
diğer insanların yanında daha büyük olan fillerin boyunda insan figürlerine çokça rastlanır.
bir önceki bölümde dünyanın farklı yerlerinde bulunan dev iskeletlerinin boyunun genel olarak 3 metreye yakın oldukları sonucuna ulaşmıştık. işte hindistandaki dev figürleride bir fil
boyunda yani yaklaşık 3 metredir. hindistandaki kayaya oyulmuş antik yapılar ile bu yapıların içindeki dev figürlerinin varlığı, kuranda anlatılan ad kavmi devleri ve sahip oldukları inşaat teknolojisi bilgisi ile uyum içindedir.
*Gürcistandaki antik vardiza kenti Hıristiyan gürcüler tarafından yapıldığı söylensede geçmişi tunç çağına kadar gitmektedir. Aynı Kapadokya gibi orayı da Hıristiyanlar yaptı zannedilmektedir ama aynı kapadokyadaki gibi Hıristiyanlar burayı sadece kullanmıştır, sonradan bazı eklemeler yapsalarda aslında onlar inşa etmemiştir. Çünkü Bu yapı bilinmeyen antik dönem teknolojisi ile yapılmıştır. Sovyet döneminden kalma kazılar, Vardzia bölgesinin Tunç Çağı boyunca iskan edildiğini göstermiştir . Uplistsikhe gibi mağara yerleşimleri Kura Nehri boyunca en azından MÖ 5. yüzyıldan itibaren bilinirken , Gürcü Hristiyanlığı bağlamındaki kaya oyma mimarisi MS 6. yüzyıldan Zedazeni ve Garedzhi’den ve daha yerel olarak Vanis Kvabebi , Cholta ve sekizinci yüzyıldan Margastani.
Bir tür kireç taşı olan tüf kayasının işlenmesi kolaydır ve birçok nesil Erusheti Dağı’nın yamaçlarındaki taşı kesip yontmuştur. Fakat bu mağaraların 13 kat aşağı indiği ve binlerce kişiyi iskan ettiği söylenmektedir. Bu açıdan buranın antik teknoloji ürünü olduğunu sonra savaştan kaçan insanların mecbur kaldığı için tekrar burayı kullandıklarını söyleyebiliriz. Çünkü kireç taşı kolay oyulsada 13 katlı bir yapı inşa etmek üstün bir mühendislik teknolojisi gerektirir.
-kapadokya da aynı vardizza antik kenti gibidir. en son putperest hıristiyanların zulmünden kaçan gerçek hıristiyanlar kapadokyaya sığındıklarından kapadokya yeraltı şehirlerinide hıristiyanların yaptığı zannedilmiştir. fakat aynı vardizza daki gibi hıristiyanlar burayı sadece sığınma amaçlı kullanmışlardır. çünkü 13 kata kadar indiği düşünülen bu yapı antik dönem teknolojisidir ve bu yeraltı şehirlerinde hz. İsa’nın doğumundan 2000 yıl önce kurulan Hitit medeniyetine ait kaya kabartmaları bulunmaktadır.
bunun yanında bu haça benzer işaret sizi aldatmasın. hıristiyanlıktan çok daha eski pagan dinlerde görülen bu sembol ilk olarak mu ülkesi tarafından kullanılmıştır. ardından pagan dinlerin mensuplarınca kullanılmaya devam etmiştir.
yani şu anki verilerle kapadokya yeraltı şehirlerinin en az mö 2000 li yıllarda yapıldığını söyleyebiliriz. aynı şekilde hititlerde de dev insan kabartmaları göze çarpmaktadır. yani kapadokyadaki antik yapıları yapanlar devler ile bir şekilde bağlantılıydırlar.
Derinkuyu yeraltı şehri bu bölgede tek değildir. derin kuyu yakınlarında aynı derinkuyu gibi Kaymaklı, Özkonak, Acıgöl, Mazı, Özlüce ve Sivasa yeraltı şehirleride vardır.
-aynı şekilde mardindeki deyrülzaferan manastırıda antik bir güneş tapınağı üzerine yapılmıştır. bu güneş tapınağının taşları binlerce tonluktur ve aralarında bir çimento veya harç kullanılmadan birbirlerine tutturulmuşlardır.
yani islamdan çok daha eski olduğu için hıristiyan ibadethanelerinin antik yapılar üzerine inşa edildiğini bir çok yerde görebiliyoruz.
Etiyopyadaki tek parça kayaya oyularak yapılmış lalibela kiliseleri de en yumuşak kaya olan tüf kayasına oyulsa ve ilk dönem hıristiyanlarına ait olduğu zannedilse de son yapılan keşifler buranın çok daha eski olduğunu göstermektedir. Efsaneler lalibela kiliselerinin 24 yılda inşa edildiğini iddia ediyor ancak arkeologlar bunun imkansız olduğunu düşünüyor.
Bugün bile bu işi karbon çeliği uçlu keskiler ve elmas bıçaklar kullanarak gerçekleştirmek çok zor olurdu.
Kiliselerin çevresinden ve oyuk iç kısımlarından kaldırılması gereken büyük miktardaki taş ve toprağın hiçbir yerde bulunamaması gibi başka birçok tuhaflık da var. gene bu elindeki haçta daha önce bahsettiğimiz üzere pagan dinin sembolüdür.
*Peru daki meşhur Otuzco Mağaralarının Yapım tarihi belirsizdir, yalnızca MÖ 1400’den kalma bazı tarihlenebilir seramik çanak çömlekler vardır. Bu yapı Yumuşak bir kaya olan Volkan tüfüne oyulmuştur. Burasıda güya mezar olarak yapılmıştı.
*Çin deki antik Guyaju yapısı da kayaya oyularak yapılmıştır. Bu yapının kökeni bugün bile bir sır, ancak kapıları, taş yatakları, taş rafları, pencereleri ve yemek pişirme alanları ile her odanın bir yerleşim yeri olduğu belli oluyor.
*şu bilinmelidir ki bu yapıların bazıları mö 3000 den farklı zaman dilimine tarihlense de hiç birinin esasında tam tarihleri bilinmemektedir. Yapılan tarihlendirmeler tahminidir. Çünkü arkeologlar buraları karbon 14 metoduna göre tarihlendirirler. Karbon 14 metodunu uygulamak için ise canlı bir varlığın fosiline ulaşmaları gerekmektedir. bu yöntemde sonuca ulaşmak yani Taştan yapıların tarihini tespit etmek için çevresinde kazılar yapılır ve canlı bir varlık kalıntısı bulunmaya çalışılır. Taş yapının Çevresinde bulunan fosilin ölüm tarihinden taş yapının tarihi tahmin edilir. Bu ise çoğu zaman gerçekçi sonuçlar vermez. Örneğin bu şekilde tarihi bulunmaya çalışılan giza piramiti hakkında bir çok farklı tarih söylenmektedir. çünkü piramitin çevresinde bulunan fosillerin kimisi 3 bin yıl önce ölmüş kimisi 5 bin yıl önce ölmüştür.
-bu sebepler yüzünden giza piramiti hakkında ilk zamanlar mö 3000 lerde yapıldı denilirken bu tarih gitgide aşağılara inmiş ve en son arkeolog john anthony west in bulduğu deliller ile mö.10 binli yıllarda yapıldığı anlaşılmıştır. fakat ana akım bilim çevreleri mısırlılarıda yanlarına
alarak bu gerçeğe olabildiğince delilsiz ve mesnetsiz karşı çıkmaktadır. bugün bir çok şeyi delilsiz ve mesnetsiz savundukları gibi.
sonuç olarak taş yapıları tarihlendirmek için kullanılabilen tek yöntem olan karbon 14 metodu taş yapıların neredeyse hiç bir zaman tam tarihini vermez.
sadece tahmini bir tarih verir. bu konuda göbeklitepe bir istisnadır. çünkü göbeklitepe tamamen toprağa gömülü halde bulunmuştur. bu sebeple o gömüdeki canlı organizmanın yaşadığı tarihten göbeklitepenin neredeyse tam yaşı bulunabilmiştir ve yaşı mö 10 bin olarak saptanmıştır. piramitin ve aynı teknoloji ile yapılmış göbeklitepenin tarihlerinin tufan ile aynı olması da tüm bu bahsettiğimiz diğer bilgilerle uyum içerisindedir. Tufanla giza piramiti nasıl çölleşti ise göbeklitepe de balçık altında gömülü kaldı.
Fakat tüm bunlara rağmen bilim adamları genellikle bu megalitik yapıların aynı zaman diliminde yani Kalkolitik dönem ve Tunç Çağı arasında inşa edildiğini belirtir.
Şanlıurfadaki kızılkoyun nekropolündeki yapılar nispeten yumuşak olan kireçtaşına oyularak yapılmış olsa da en az 75 e yakın antik yapı bulunmaktadır. Bu yapıların mö 200 lerde yapıldığı söylense de bu tarih burayı daha sonra mezarlık olarak kullanan medeniyetin tarihidir. Yani mezarlık olarak burayı kullananlar tarafından buranın yapıldığı zannedildiği için buraya bu tarih verilmiştir. fakat Normalde çok daha eski olduğu kanaatindeyiz. Çünkü bu yapıların özellikleri diğer tüm antik dönem kaya oyma yapıları ile ortaktır. bunun yanında buradaki bazı mağaralar daha müze olmadan hemen önce yerli halk tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmaktaydı. İnsanlar bu antik evlerin içinde yaşıyordu, ve bu yapıların iç mimarisi mezarlıktan çok eve benzemektedir. yani buralar ilk etapta ev olarak yapılmış sonraki medeniyetler tarafından mezar olarak kullanılmıştı.
türkiyede van ve tunceli illerinde urartulara ait olduğu söylenen bir çok kayaya oyulmuş antik yapı vardır. bu yapıların mö 2000 li yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir. tekparça kayaya oyulmuş antik yapıların üzerine sonradan tuğladan yapılar ve kale de yapılmıştır. fakat en eski yapılar dünyadaki diğer tüm kayaya oyulmuş yapılarla benzer tarzda yapılmış ve aynı bilinmeyen teknolojinin ürünüdür. bununla birlikte van kalesinin antik zamanlarda yaşayan dev insanlar tarafından yapıldığına dair inanış ve söylentiler vardır.
bunun yanında van kalesindeki en eski urartuca yazıların akad sümer yazısına benzerliğini görüyorsunuz. zaten urartuca da tarihçilere göre akad ve sümerce ile aynı dil ailesindendir.
Bunların yanında tüm dünyada benzer türde sayısız megalitik eserler bulunmaktadır. bu megalitik yapıların en çok bilinen ve en eski olanları taş çemberler, menhirler ve dolmenlerdir.
-şaşırtıcı şekilde bu taş çemberler, menhirler ve dolmenler de tüm dünyada sayısız adette bulunmakta ve hepsi de birbilerine benzemektedir ve hepsi benzer zaman diliminde yapılmıştır.
*Ayaklı taşlar veya Fransa’da bilindiği şekliyle menhirler Avrupa’da çok yaygındır ve avrupa kıtasında yaklaşık 50.000 adet menhir yapısı kaydedilmiştir. Bunlardan bazılarının bir işaret veya öngörü olarak astronomik bir işlevi olduğu düşünülmektedir.
-çoğu zaman uzaylılara benzer tarzda yapılmış olan bu menhirlerin tanrıları simgeledikleri yani idol ve put oldukları çok açıktır. çünkü aynı dönemde aynı şekilde yapılmışlardır ve aynı dolmenler gibi tüm dünyada yaygındırlar.
Ermenistan daki menhirlerde çok bariz yılan kabartmaları olan Vişapakar in resimleri görülür. Vişapakar antik bir yılandır. ve ermenistandaki menhirlerin çoğunun üzerinde bu antik yılanın kabartmaları bulunmaktadır.
eski Ermeni halk masalları, güneş tanrısı Ari’nin düşmüş bir dev ırkına devasa taş blokları bölgeye taşıyıp orayı inşa etmelerini emrettiği uzak bir dönemden bahseder. Şaşırtıcı bir şekilde, gök tanrıları ve antik uzaylılarla bağlantılı olduğu iddia edilen pek çok yer, aynı zamanda yeryüzünde doğan tanrılar ve devlerle de aynı derecede ilişkilidir.
Megalitik mimarinin bir tarzı olan stonehenge gibi taş çemberlerde hem güneş hem de ay astronomik hizalanmalarının insanlar tarafından bilindiğinin kanıtlarını gösterir. Örneğin Stonehenge, gündönümü hizalaması ile ünlüdür . Mısır’da ve Doğu Sahra’nın daha geniş bir bölgesinde yer alan Nabta Playa’da MÖ 4000 li yıllara tarihlenen megalitik bir kültürel kompleks (örneğin kurbanlık inek mezar alanı, güneş takvimi , sunak ) vardır . Bilindiği üzere bu taş çemberlerin en eskisi türkiye ‘de bulunan göbeklitepe dedir ve tarihi mö 9000 lere uzanmaktadır.
*antik dönemin geleneksel eserlerinden olan dolmenler arkeologlar tarafından portal mezar olarak adlandırılır. Pek çok portal mezarın insan kalıntıları içerdiği bulundu, ancak birincil işlevlerinin mezarlık yani gömü alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı tartışılıyor. Genelde “dolmen” olarak bilinse de arkeologlar tarafından en çok kabul gören terim “portal mezar”dır.
aynı şekilde dolmenlerinde tanrıları anmak için yapılmış mini ibadethaneler olma ihtimali çok yüksektir. çünkü dediğimiz gibi bunların hepsi mezar değildi. bu megalitler aynı dönemde yapılmıştı ama daha sonra farklı dönemlerde gelen insanlar buralar kutsal olduğu için buralara ölülerini gömmüştü. gene dolmenlerin çoğu alelacele yapılmış görüntüsü vermesine rağmen megalit mimarinin zirvelerinin yaşandığı bolivyada bu dolmen tarzı yapılmış yapı 10 ton ağırlığında daha itinalı yapılmıştır ve tanrıları anmak için yapıldığı aşikardır.
şaşırtıcı şekilde dolmenler dünyanın hemen her yerinde benzer şekilde bulunmaktadır. dolmenleri yapanlarda az önce gösterdiğimiz antik eserleri yapanlarla aynı kişilerdir. çünkü dolmenlerin teknolojisi ile kayaya oyulmuş antik yapıların teknolojisi aynıdır. Aynı megalitik akımın ve teknolojinin ürünüdürler.
birinde mega zorlukta kayayı kesme, kesilen taşı çıkarma taşıma ve şekil verme tekniği diğerinde mega ağırlıkta kayaları taşıma tekniği vardır. kimi yerlerde iki tekniğin kullanımı aynı eserde de görülebilir. yani tonlarca ağırlıkta taşların dolmen şeklinde taşınıp kusursuz şekil verildiği görülebilir. 2.si dolmenlerinde üzerinde diğer antik dönem mega yapılarında olduğu gibi yazı yoktur. bazılarında çok tanrılı dinlere ait resim ve semboller bulunmaktadır. 3. Dolmenlerin geneli aşağı yukarı aynı döneme yani en az mö 3000 li yıllara tarihlenmeleridir.
- Dolmenlerin bir çoğunun devler tarafından yapıldığı veya devlerle ilgili olduğuna dair efsaneler bulunmaktadır. 5. Dolmenlerin tüm dünyada kayaya oyulmuş yapılar gibi yaygın ve aynı tarzda olmasıdır. Yani dolmenler dünyaya yayılmış güçlü bir uygarlık tarafından yapılmıştır. 6. bir çok yerde bu dolmenlerin dini bir değeri ve kutsallığı vardır. hatta günümüzde bile bazı bölgelerde bu dolmenler pagan ve putperest dinlerin mensupları tarafından ayin yapma yeri olarak kullanılırlar. yani bu dolmenler aynı akad ve sümerlerin çok tanrılı dinlerine ait onların devleri ile bağlantılı onların zamanında onların tarzı ve teknolojisi ile yapılmış yapılardır. tüm bu ortak noktalardan hem dolmenleri hem de kayaya oyulmuş yapıların aynı kişilerce aynı dönemde aynı şekilde yapılmış olduğunu anlıyoruz.
bunun yanında unutmadan geçmeyelim ki kayaya oyulmuş eserler, menhirler ve dolmenler 6.bölümde mu dan arta kaldığını ispatladığımız okyanus adalarında da bolca bulunmaktadır. bu gerçek bu eserleri yapanların mu kıtası ile direk bağlantısını göstermektedir.
dolmenler neredeyse her kültürde devlerle ilişkilidir. dolmenler almancada Hünengrab denilen devlerle, hollandacada hunebed denilen devlerle, malta da sunsuna adı verilen kadın dev ile,
ispanyada bir devler ırkı olan jentilaklara ilişkilidir.
Bask efsanelerine göre devler, Batı Avrupa’daki en gizemli taş anıtlardan biri olan Fransa’nın Brittany kentindeki Carnac’ın inşasından sorumludur. Aynı şekilde rusyadaki dolmenlerinde devlerin yaptığına inanılır. Hindistan daki Settipuniyam dolmenleri ile ilgili Efsaneler, dev ırkın bölgeyi terk ettiğini ve medeniyetlerini hatırlatmak için anıtların ayakta bırakıldığını söylüyor. Filistin ve israil bölgesindeki (Raphaitler) refaim devleride o bölgedeki dolmenleri yapmıştır.
antik dönemden bu yana insanlarda bu dolmenleri devlerin yaptığına inanmıştır. tarihin bir çok döneminde bir çok tarihçi de bu dolmenleri devlerin yaptığını yazmışlardır. tufanı anlattığımız 6. bölümüde de hatırlarsanız özellikle incil ve tevratta tufan zamanı devlerin varlığıda bu inancı daha fazla güçlendiriyordu.
MÖ 400’de Yunan şair Homeros şöyle yazmıştı: “Bir zamanlar yeryüzünde devler vardı.”
-Eski İrlanda mitolojisinde dev bir “Deniz İnsanları” olan Formorach’ı görürüz. Liderleri Balor’un onları Büyük Tufandan sonra İrlanda kıyılarına yönlendirdiği söyleniyor. Daha sonra bu devler adanın yerli sakinleri oldular. Bazı bilim adamları Formorach’ın menşe noktasını İspanya veya Kuzey Afrika olarak konumlandırırken, diğerleri bu Kelt öncesi devlerin asıl vatanının Cebelitarık’ın yaklaşık iki yüz mil batısındaki Atlantis olduğunu iddia etti.
Kuzeybatı Avrupa’nın İskandinav ve diğer Germen halkları tarafından devlerle ilgili daha fazla hikaye anlatılmıştır. Antik İskandinav kutsal yazıları Eddas’a göre, bir zamanlar devlerin iki ırkı vardı: buz devi Ymir’in soyundan gelen Thrud’un çocukları ve Valhalla’nın tanrıları Aesir’i de içeren Bor’un çocukları. Muazzam büyüklükte olmalarına rağmen, Aesir’ler görünüşte Kuzeylilere özgüydü. Bilinmeyen nedenlerden dolayı devlerle bu diğer tanrısal varlıklar sonsuz bir mücadele başladı. Sonunda buz devi Ymir’i pusuya düşürüp öldürdüler. Boğazını kestiklerinde, devlerin çoğunu boğacak büyük bir tufan geldi. Bazıları bir tekneyle daha sonra devlerin evi olan Jotunheim olarak bilinen yeni bir bölgeye kaçtı.
-Yunan efsanesi de devlerle doluydu. En yaygın biçimleriyle Gigantes olarak biliniyorlardı. Çağlar önce Zeus’u ve Olimpos Dağı’nın diğer tanrılarını devirmeye çalıştılar ama sonunda başarısız oldular. Bunlar, yılan benzeri bacaklara sahip, devasa insansı şekilleri olan garip yaratıklardı.
italya nın Mont’e Prama bölgesine bilinemeyecek kadar eski bir tarihte akınlar düzenleyen Devlerin boyları 2,5 metre şeklinde tasvir edilmiş ve heykelleri yapılmıştır. bunlar italyayı istila etmiş devler ordusuydu, bu devlerin çok saldırgan ve savaşçı tutumları vardı. insanlardan farklı bazı özelliklere de sahiptiler.
gene mu dönemindeki devlerin varlığını ve bu devlerin kötülükleri yüzünden yaratıcı tarafından helak edildiklerine dair antik efsaneleri dünyanın kara kutusu 8.bölümde izleyebilirsiniz.
Buralara dev mezarı denmesinin sebebi devlerin buraya gömülmesi değil devlerin kurbanları burada öldürüldüğü içindir. Aynı çok tanrılı dindeki insan kurban etme ritüelini devlerde devam ettiriyordu. İrlanda da bir dolmenin dibinde mö.3800 de ölmüş onlarca ceset bulundu, tarihçiler bunların insan kurbanı ritüelinde öldüğünü düşünüyor. Aynı şekilde akad ve sümerlerinde insan kurban ettiklerini anlatmıştık. Daha sonra pagan druid rahipleri de bu dolmenlerde tanrılarına insan kurban etmiştir. Hıristiyanlık geldikten sonra ise büyücülerin ve cadıların bu dolmenlerde satanist ritüeller yaptığı siyah keçiler kurban ettikleri anlatılır. Hatta günümüzde de masonların dolmenlerde veya dolmen tarzı antik yerlerde toplandığı dedikoduları yaygındır.
Şuara Suresi, 128-130 ayet: hz.hud: Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için (her yüksekçe yere bir anıt inşa edip) bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?
Ayet-i kerimenin metninde geçen “Riğ” sözcüğü yeryüzünün yüksek yerleri demektir. Öyle anlaşılıyor ki, onlar yeryüzünün yüksek yerlerine anıtlar yapıyorlardı. Bundan amaç da, güçlerini ve ustalıklarını ortaya koyup, bununla övünmek ve insanlara psikolojik baskı ile saltanatlarının devamını sağlamaktı. Tefsircilere göre 129. Ayetten anlaşılıyor ki, Ad kavmi sanayi ve teknolojide önemli bir yere ulaşmıştı. Dağları yontmak, saraylar yapmak, yüksek tepelere, dağlara işaretler yerleştirmek için inşaat fabrikaları kurabilecek düzeyde gelişmiş idiler. Yani mu halkı gibi ad halkı da özellikle inşaat alanında ileri bir teknolojiye sahipti ve bunu inşaatlarında kullanıyorlardı.
james churcvard da, ad kavmi dönemindeki üstün teknoloji ile tepelere yerleştirilmiş anıtları doğruluyor ve şöyle diyordu: “Eskiler, 21 metre uzunlukta bir taş bloğunu acaba nasıl kaldı- rıyorlardı? Sonra 1.200 tonluk bir taşı bir tepenin zirvesine ne şekilde taşıyıp yerleştiriyorlardı?” (kaynağı kayıp kıta mu)
bugün dağların ve tepelerin en yüksek yerlerine yerleştirilmiş antik anıtları dünyanın bir çok yerinde görebilirsiniz. Bu tepe noktalara yapılmış antik anıtların tarihi çok eski olduğu bilinmekle beraber haklarında genel olarak başka bilgi yoktur. James churcward ın da dediği gibi bu anıtlar aynı piramitler gibi çok eski bir dönemde, bilinmeyen anlaşılamayan antik teknoloji yapılmış ve yerleştirilmiştir. Çünkü çok ağır taş bloklardan yapılmışlardır.
-bu dolmenlerde kuranda anlatılan anıtlara çok benzemektedir. çünkü aynı kuranda anlatıldığı gibi bu yapılar bir işaret ve güç gösterisi için insanların yaşam yerlerine yakın tepelik yüksekçe bölgelere yapılmış ve çoğu efsanede bu yapılar devler tarafından yapılmış ve hemen hepsi akad imparatorluğunun yaşadığı dönemde yani mö 3000 lerden önce yapılmıştır.
hepsi tonlarca ağırlıkta taşlardan yapılmıştır. Bunun yanında bu yapıların olduğu bölgelerde bu yapıların devlerle bağlantısı ile ilgili efsaneler de yaygındır. bu açıdan düşündüğünüzde dünyanın farklı yerlerinde aynı zaman diliminde ve aynı şekilde yapılmış bu megalitik anıtları yapanlar; dünyaya yayılmış ve antik inşaat teknolojisine sahip aynı zamanda iri yapılı insanlar olan akadlardan başkası olamaz. kuranda anlatıldığına göre ad kavmi de aynı şeyi yapmıştı. Onlarda iri yapılıydı, dünyaya yayılmışlardı, antik inşaat teknolojisine sahiplerdi ve dünyanın yüksek yerlerine anıtlar dikiyor ve bu şekilde güçlerini sergiliyorlardı.
-insanların dolmenlerle ilgili çok sayıda efsaneleri var: devlerin mezarları veya tahtları, kurban sunakları, hayaletler ve cadılar için buluşma yerleri, doğaüstü varlıkların kutsal yerleri olması gibi… hepsinin ortak özelliği çok tanrılı dinlerin figürü olmasıdır.
Bu konuda verilebilecek en iyi örnek hakkında en çok bilgi ve antik efsanenin bulunduğu portekizdeki antik yapılardır. portekizde çok sayıda antik megalitik yapı özellikle de çok sayıda dolmen bulunur. ve bu antik yapılar moura adı verilen esrarengiz boyut varlıkları ile devlerle ve yılan kılığında büyülü varlıklarla bağlantılıdır.
moura efsaneleri olarak bilinen bu efsaneler portekizin hemen her yerinde yaygındır. Halk inanışına göre bu mega yapılarıda devler yapmıştır. fakat bir çok megalitik yapı sadece kaba güç gerektirmiyor aynı zamanda ince bir işçilikte gerektirdiğinden devler yapmış olsa bile gene büyük bir teknoloji kullandıkları bir gerçektir. bunun yanında 8. bölümde gördüğümüz devler normal insanlardan büyük olsalar da bu yapıları yapacak kadar da büyük değillerdi.
Mouraların başka bir tür doğaüstü varlıkla açık bir bağlantısı vardır: bu doğaüstü varlıklar kendi yeraltı boyutlarında yaşayan küçük hominid varlıklar olan mourinhos/maruxinhos lardır. Diğer kültürlerde Kabaca cücelere veya elflere eşdeğerdirler. Bu varlıkların gri uzaylılar yani bizim kültürümüzdeki süfli cinler olduğu herhalde açıklamamıza gerek yoktur.
Poulnabrone Dolmen Mitolojisi
Popüler kültür, perileri genellikle yardımsever kanatlı yaratıklar olarak tasvir eder, ancak İrlanda folkloruna göre çok daha kötü niyetlidirler. İrlanda da Dolmenlerin periler tarafından inşa edildiği söylenmektedir, bununla birlikte bu dolmenler hala daha bu periler tarafından korunmaktadır. Dolmenlerde yaşadığı söylenen bu minik doğaüstü varlıklar, çocukları kaçırır ve yerlerine bir şekil değiştiren bırakırdı. İrlandalı taşra halkı onlara asla isimleriyle hitap etmez, bunun yerine onlara ‘iyi insanlar’ derdi. Aynı bizim kültürümüzde 3 harfliler denmesi gibi.
Endonezya’nın Güney Sulawesi dağlık bölgesindeki Toraja halkının megalitik kültürü , MÖ 2500-1000 yıllarına kadar uzanır. endonezyadaki antik megalitik putlar ve heykeller de harab olmuş toprağa gömülmüş yani resmen helak olmuş şekilde bulunmuşlardır. Ayrıca bu yapıların üzerindeki çok bariz bir uzaylı figürü dikkat çekmektedir.
İtalyanın özellikle Sardinya bölgesinde dolmenlere rastlanır. bu bölgede Neolitik döneme (MÖ 3500-2700) tarihlenen 100’den fazla dolmen vardır. Arkeologlar, Kore Yarımadası’nda 15.000 ila 100.000 bu megalitlerden olduğunu tahmin ediyor.
Güney Asya’daki megalitler MÖ 3000’den önceye tarihlenirken, son bulgulara göre Güney Hindistan’da ki megalitlerin tarihi MÖ 5000’e kadar uzanıyor. Megalitler, Güney Asya’nın hemen hemen her yerinde bulunur. Orta Hindistan’da en eski megalitlerin bulunduğu yukarı İndus vadisindeki megalitlerde geniş bir zaman evrimi varken, doğudakiler çok daha sonraki bir tarihe aittir.malenezya endonezya afrika nın bir çok yerinde ve okyanus adalarında da aynı şekilde megalitler dolmenler ve menhirler vardır. iskandinav megalit mimarisi de mö 3500 lü yıllara kadar tarihlenmektedir.
Sonuç olarak bilim adamlarına göre Megalitler, bölgenin sınır işaretleri olarak hizmet etmekten, geçmiş olayları hatırlatmaktan, toplumun dininin bir parçası olmaya kadar çeşitli amaçlar için kullanıldı. Asa ve balta gibi yaygın motifler, tıpkı asanın Mısır firavunlarının bir sembolü olması gibi, siyasi gücün sembolleri gibi görünmektedir. Yani megalitler aynı zamanda bunları inşa eden uygarlığın siyasi gücünün bir sembolüydü. Hindistan, Malezya , Polinezya , Kuzey Afrika, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’nın yerli halkları arasında bu taşlara tapınma veya bu taşların bir ruhu veya tanrıyı sembolize etmek için kullanıldığına da inanılıyor.
*1805’te Jacques Cambry , Monuments celtiques, ou recherches sur le külte des Pierres, précédées d’une notice sur les Celtes et sur les Druides, et suivies d’Etymologie celtiques (kısaca kelt etimolojisi) adlı bir kitap yayınladı. , burada bir Kelt taş kültü önerdi . Druidler ve megalitler arasındaki bu kanıtlanmamış bağlantı, o zamandan beri halkın hayal gücünü rahatsız ediyor. Bu kitapta keltlerin antik yılan rahipleri olan druidler ile bu megalitler arasındaki bağlantıları gösterdi.
bu megalitlerden bazılarının dibinde mezar bulunması onların mezar amacıyla yapıldığı zannedilmesine yol açmıştır. ama dibinde mezar olmayanda bir çok megalit bulunmuştur. bu durumda buralar mezar olarak inşa edilmemişti. daha sonra gelenler bu yapıların kutsal olduğunu umarak mezar olarak kullanmıştı.
20. yüzyılın başlarında, bazı akademisyenler tüm megalitlerin tek bir küresel “Megalitik kültüre” [65] ait olduğuna inanıyorlardı. bu bilimsel teoriye de hiper difüzyonizm adı verilmişti. (örneğin Grafton Elliot Smith ve William James Perry tarafından “The Manchester School” ), ancak karbon 14 gibi modern tarihleme yöntemlerini kesin bilgi olarak kabul eden bilim adamlarına göre bu tek küresel megalit kültürü gerçek değildir. Çünkü karbon 14 yöntemiyle bir çok megalit benzer zaman dilimine tarihlense de farklı zaman dilimleri de ortaya çıkabilmektedir.
Gene bir benzerlik hem ad kavminin hem de akad imparatorluğunun büyük bir kuraklık fırtınası ile yok olmasıdır.
Biraz önce hem ad kavminin hem de akadların tüm dünyayı işgal etmeye çalışarak kötülük sistemi kurmaya çalıştıklarını anlattık. Eğer dünyada yapılan kötülük yapılan iyiliklerden fazla ise bilimsel olarak azap ve felaketlerde dünyaya yaklaşır. Aynı durum bölgesel olarak ta geçerlidir. Bir bölgede kötü insanların artması o bölgeye negatif enerjileri çekecek ve helake sürükleyecektir. çünkü hatırlarsanız kuantum alemindeki maddelerin düşünce gücü ile hareket ettiğini önceki bölümlerimizde göstermiştik. işte kötü düşünce dalgalarının yoğunlaştığı bölgeye kuantum fiziğine göre negatif enerji dalgalarıda yoğunlaşacaktır. bu gerçeği bugün bize bilimde söylemektedir. Yaratıcının bu kanunu enfal süresinde anlatılmıştır. Bugün dünyada genel olarak ağır felaketler yaşanmamasının nedeni insanların çoğunluğun ehli kitap olması ve çoğu insanın en azından sürekli ve ağır günahlar işlemiyor olmasındandır. Eskiden ise bazı kavimlerin Allah tarafından helak edilmesinin sebebi şeytana taparak sistematik kötülük işlemeleri ve bu ideolojiyi de yaymaya çalışmalarındandır.
İşte aynı şekilde şeytanlara tapan ve katliamlarla dünyayı ele geçirmeye çalışan akad imparatorluğunun kötülük saltanatına yaratıcı tarafından son verilmek istenmişti.
Tarihçilerin beyanına göre akad İmparatorluğun ekmek sepeti, yağmurla beslenen tarım sistemiydi. Yani yağmur onlar için en önemli şeydi. İşte kuran da anlatıldığına göre bir gün ad kavmi bekledikleri ve yağmur getirdiğini zannettikleri bir bulut gördüler. fakat bu bulut yağmur değil onları yok edecek bir kasırga getiriyordu.
Ahkaf Suresi, 24. ayet: Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur” dediler. Hud: “ Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azap vardır. 25. Rabbinin emriyle herşeyi yerle bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiçbir şey(leri) görünemez duruma düştüler. İşte Biz, suçlu- günahkar bir kavmi böyle cezalandırırız.
Hakka Suresi, 6. ayet: Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. 7.(Allah) O kasırgayı, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Kamer 19-Biz onların (Ad kavminin) üstüne o pek talihsiz günde, her şeyi söküp atan bir kasırga gönderdik. (suat yıldırım) bu ayeti bazıları dondurucu kasırga diye çevirmiş, bazıları ise sert bir rüzgar diye çevirmiş. Ayetlerin genelinde bu kasırganın uzun süre devam ettiği ve çölleşmeye sebep olduğu yazmaktadır. Öyle ki içi boş hurma kütüğüne çevirmiştir. Kamer 19- Biz, o uğursuzluğu (ve korkunçluğu) sürekli olan bir günde, üzerlerine ’kulakları patlatan (felaket taşıyan) bir kasırga’ yolladık. (Abdullah-Ahmet Akgül Meali) kamer 19- Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Diyanet İşleri Meali (Yeni) kamer 20- Öyle ki insanları, kökü sökülmüş, içi boş hurma kütükleri gibi fırlatıp atıyordu. (suat yıldırım)
Bugün bilim adamlarıda akad imparatorluğunun iklim değişikliği ve kuraklık yüzünden yok olduğu sonucuna ulaşmışlardır.
İngilteredeki Oxford üniversitesindeki araştırmacılar, ilk birleşik Sümer devleti olan Akad İmparatorluğunun, tahminen 4200 yıl önce kentleri susuz bırakan kuraklık ve kum fırtınalarından dolayı birdenbire dağılarak yok olduğunu ortaya çıkardı.
Araştırmacılara göre; Yaklaşık 4.200 yıl önce, Mezopotamya’nın ilk imparatorluğu Akad İmparatorluğunun düşüşü, zamanın diğer iki büyük medeniyeti Mısır ve İndus Vadisi’ndeki büyük dönüşümlerle aynı döneme denk geldi. İran’da dikitler üzerine yapılan bir araştırma, her üçünden de yaygın bir iklim olayının sorumlu olabileceğini ileri sürüyordu.
Kral Sargon’un Mezopotamya’daki Sümer kentlerini birleştirerek kurduğu güçlü bir memur mekanizmasıyla idare edilen Akad İmparatorluğu, zamanının en güçlü ‘süper devletlerinden’ biri kabul edilse de, tarihçilere göre kurulmasından yalnızca 200 yıl sonra dağıldı, başkenti olan Akkad kentiyse geriye iz bırakmadan yok oldu.
Bu dağılmanın nedenleri uzun zaman boyunca tarihçilerin arasında tartışmalara konu oldu. Araştırmacıların bir kısmı, Mezopotamya’daki eski düzen yanlılarının merkezi yönetimden memnun olmayıp Sargon ve soyundan gelenlere karşı savaş açtıklarını düşünürken, diğer bir kısımsa bu güçlü devletin düşmesini göçebe Gutilerin istilalarına bağlıyordu.
Kısa bir süre önceyse bazı tarihçiler, iklim bilimcileri ve jeologlar, Sümer uygarlığının geçirdiği felaketin insan elinden değil, iklim şartlarından kaynaklandığını dile getirmeye başladı. Zira o bölgenin komşusu olan Suriye’de yapılan kazılar, milattan önce yaklaşık 2.200 yıllarında Ortadoğu’da fiilen tüm büyük kentleri yok eden güçlü bir kuraklık dalgasının başlamış olduğu yönünde güçlü ipuçları verdi.
İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nden Stacy Carolin ve ekip arkadaşlarının ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin çıkardığı PNAS dergisinde yayınladıkları makalede, konuyu şöyle anlattılar.
“O zamanlar, sadece Sümerleri değil, eski Hint ve Mısır medeniyetlerini de eş zamanlı olarak yok eden bir iklim felaketinin meydana geldiğinden uzun süredir şüpheleniyorduk. Ancak Kızıldeniz’in sahilinde ve Umman Körfezi’nde bulduğumuz bazı çelişkili kalıntıların dışında bununla ilgili elimizde başka kanıt yoktu.
Carolin ve ekibi, İran’ın kuzeyindeki Demavend kentinin yakınlarında yer alan bir mağarada son 5.000 yıl içinde oluşan sarkıtları inceleyerek, imparatorluğun yok oluşuna gerçekten de kuraklığın yol açtığı konusunda doğrudan kanıtlara rastladı. Sarkıtların bileşimindeki değişme, dağlara düşen tozun artmasının bir sonucu olarak görünüyor. bu da batıya doğru daha kurak koşulların bir sonucu olabilir.
Bitişik bölgelerdeki eşzamanlı çöküş, ani iklim değişikliğinin etkisinin kapsamlı olduğunu gösteriyor.
Gutian dönemi veya ne kadar sürdüğü hakkında çok az şey biliniyor. Çivi yazılı kaynaklar, Gutilerin yönetiminin tarımı, yazılı kayıtları veya kamu güvenliğini korumak için çok az endişe gösterdiğini ileri sürüyor; rivayete göre tüm çiftlik hayvanlarını Mezopotamya’da özgürce dolaşmak için serbest bıraktılar ve kısa süre sonra kıtlık ve hızla artan tahıl fiyatlarına neden oldular .
günümüzden 4200 yıl önce yani yaklaşık mö 2200 lü yıllarda dünyanın bir çok noktasında ani bir kuraklık yaşandığının delilleri bulunmuştur.
bilim adamları büyük kuraklığın italyaya kadar ulaştığını mağara sarkıtlarında izler bulunduğunu söylüyor. tüm dünyada benzer şekilde bulunan antik yapılarda akadların italyaya kadar ulaştığını göstermektedir.
PNAS’ta 2012 yılında yapılan bir çalışmaya göre modern arkeologlar, iklim değişikliğinin ve nehirlerin seyri ve hacmindeki değişikliğin – İndus halkının büyük ölçüde bağımlı olduğu – muhtemelen medeniyetin çöküşünde en büyük rolü oynadığını öne sürdüler. Bu iklim değişikliği, 4.2k Olayı olarak bilinen, daha kuru ve daha zorlu koşullarda ve önemli bir kuraklıkta ortaya çıktı. Bu olay, bazı bilim insanlarının önerdiği hala tartışmalı bir konu ve Akad İmparatorluğu ve diğer Mezopotamya şehirleri gibi birkaç erken uygarlığın yok oluşuna yol açtığı düşünülüyor.
Bu iklim değişikliği, 4.2k Olayı olarak bilinmektedir. işin ilginç olan yanı ise öyle büyük bir doğal felaket gerçekleşmiştir ki akad imparatorluğunun başkenti akad şehri bu felakette tarihçilere göre ya yok olmuş ya da akadlılara ait olduğuna dair tüm izler silinerek bugün tam yeri tespit edilememektedir.
Bugün, bilim adamları Akad döneminden hem Sümerce hem de Akadca yazılmış yaklaşık 7.000 metin belgelediler. Fakat sayısız girişimlere rağmen akad imparatorluğunun başkenti olan Akad şehri henüz bulunamadı. Yani ortada neredeyse dünyayı ele geçirmiş bir imparatorluk vardı fakat neredeyse arkalarında bir iz bırakmadan yok olmuşlardı. Önceki Erken Hanedanlık döneminden kaynaklandığı düşünülen eser toplulukları ile Akad olduğu düşünülen eserler arasında net bir ayrım olmaması, arkeolojik alanların kesin tarihlendirilmesini engellemektedir.
Tarihçiler akad imparatorluğunun varlığını bir çok yerdeki eserlerinden ve yazıtlarından bilmesine ve bu imparatorluk tarih kitaplarından varolmasına rağmen akad imparatorluğunun başkenti ve diğer şehirleri belkide çöle gömülü oldukları için tam yerleri tespit edilememiştir.
İşte bunun sebebi bilim adamlarının belirttiği gibi helak olur derecesinde bir kuraklıktı. Bu Normal bir kuraklık değildi. Çünkü normal bir kuraklık olsaydı bu insanlar susuzluktan ölmeyi ve yok olmayı beklemez ve bir yere göç ederlerdi. Fakat başkentleri de dahil bütünüyle arkalarından iz bırakmadan yok oldular. Demek bu çok ani ve helak edercesinde bir kuraklıktı.
gene akadların ani şekilde yok olduğunun bir delili de akadların teknolojilerinin ve dillerininde aniden yok olmuş olmasıdır.
çünkü gördüğünüz üzere antik teknoloji bir dönem tüm dünyada yaygın iken daha sonra yok olmuş ve başka kimse tarafından kullanılamamıştır. böylesine yaygın bir teknolojinin yok olması ancak bunları yapanların ani ve toplu şekilde yok olması ile açıklanabilir.
gene aynı şekilde dilleri de başka bir dile evrilmemiş bugün yok olmuştur. Sümerce tabletler toprak altında yakın bir yüzyılda keşfedilene kadar kimsenin sümerlerden ve sümercenin varlığından haberi bile yoktu.
tarihçilere göre akadca-sümerce-asurca-urartuca gibi birbirine yakın dönemde yaşamış aynı
dil ailesine sahip bu diller günümüz dilleri ile belirgin bir genetik ilişkisi bulunmayan bir dil ailesine mensuptur.
gene akad ve sümerlerin tamamen yok olduğunun bir delili de bugün akad veya sümer soyundan olabilecek bir ırk olmamasıdır. Akad ve sümerler öylesine yok olmuştu ki soyları tamamen kurumuştu.
zaten petra ve madain salih yapılarını bu sıcağın altında yapmak intihar olurdu. bu yapılar ancak büyük kuraklıktan önce buralar verimli ve yaşamaya elverişli topraklar iken inşa edilebilmiştir ve yaşanacak haldedir. Aksi taktirde bu atmosferde ve iklimde hem buraya bu yapıları yapmak kat be kat daha zordur hem de zaten burada yaşamak mantıksızdır.
Tüm bu bilimsel veriler ve tarihi olaylar kuran ı kerimi tekrar doğrulamıştır.
Kuranda anlatıldığına göre ad kavminin en güzel şehri irem şehridir. Ve hiçbir şehirde bulunmayan özellikte ve güzellikte sütunlarla kaplıdır. Bu konuda araştırmalar yapan ve 1922 de kumların atlantisi adlı bir kitap yazan Ranulph Fiennes, ubar veya irem diye anılan kayıp şehrin peşine düşmüş ve kumlara gömülü bir bölge ile karşılaşmıştır. Daha sonra bölgeyi araştıran bilim adamları bu şehrin yok olmasını ve kumlara gömülmesinin nedenini göktaşı çarpmasına bağlamıştır.
bugün Araplara göre Ad kavmine ait olduğu ve helak edildiği zannedilen bu ubar şehrinde de bir zamanlar sütunlar bulunmaktaydı. bu bölge aynı zamanda çöllerle kaplıdır ve o bölgede kumun üstünde sabit duran bir cisim yavaş yavaş toprağa gömülmektedir. Bu yüzden insanlar o bölgede yerleşim yeri kurmayı bırakın gelip bir süre kalmaya bile çekinmektedirler.
Bu bölge de başkent akad olabilir. Ve kuraklık fırtınası ile yok olduktan sonra veya önce buraya göktaşı düşmüş olabilir.
*Ranulph Fiennes tarafından 1992 yılında yayınlanan Kumların Atlantis – Kayıp Şehri Ubar’ın Arayışı adlı kitapta arabistanın ortasında kumlara gömülmüş antik medeniyet anlatılır Lawrence tarafından türetilen İngilizce adının yanı sıra, şehir genellikle Ubar , Wabar veya Iram olarak da adlandırılır. Thomas ayrıca, “Önceki yolculuklarımda bu Atlantis’in adını diğer Araplardan duymuştum, ancak hiçbiri bana yaklaşık bir yer bile söyleyemedi” diye yazdı. Büyük bir kaşif olarak ününü mühürlemek için endişelenen Philby, kayıp Wabar şehrini aramaya gitti, ancak harabeler bulmak yerine, kumlara yarı gömülü soyu tükenmiş bir yanardağ veya muhtemelen bir göktaşı kalıntıları olarak tanımladığı şeyi keşfetti. etki . Modern araştırmalar, kumlardaki çöküntünün nedeninin eski bir çarpma olayı olduğunu doğruladı. [17] Jeolog H. Stewart Edgell , “Son altı bin yıldır Boş Mahallenin sürekli bir kumul çölü olduğunu ve hiçbir şehrin inşa edilemeyeceği düşmanca bir ortam sunduğunu” gözlemledi. Nicholas Clapp , Shisr kazı alanında kule kalıntılarının bulunmasının, buranın Kuran’da anlatılan “yüksek sütunlu” Ad şehri Ubar’ın yeri olduğu teorisini desteklediğini iddia etti. Clapp’ın ekibi Ubar için bir dizi olası yeri ziyaret ettikten sonra, kendilerini Shisr’deki çökmekte olan harabeye geri çekilmiş buldular. Kalenin daha önceki kaşifler tarafından birkaç yüz yıldan daha eski olmadığı yazılmasına rağmen, Clapp’ın ekibi kalenin 1500’lerde çok daha eski bir yerin kalıntıları üzerine yeniden inşa edildiğini düşünmeye başladı. wabar sahasında göktaşı düştüğü tespit edildi (300 yıllıkmış sil): 1966’da kumların yer değiştirdiği ve büyük demir bloğun tekrar göründüğüne dair raporlar geldi. National Geographic gazetecisi Thomas J. Abercrombie siteyi ziyaret etti ve büyük göktaşını buldu: “Söylenti gerçek oldu; Arabistan’da şimdiye kadar bulunan en büyük demir göktaşı ayaklarımızın dibindeydi… çapı ve merkezde iki fit kalınlığında. Biraz hızlı bir geometri, ağırlığını neredeyse iki buçuk tona getiriyor.” [7] Daha sonra Ekim 1966’da, Aramco çalışanı James Mandaville tarafından yönetilen bir grup, ağır kaldırma ekipmanlarıyla sahayı ziyaret etti. İki büyük keşfedilmemiş göktaşı buldular. ve burada kendisi ve daha küçük bir göktaşı Dhahran’a götürüldü. Mandaville, 1966 ziyaretinden sonra siteyi iki kez ziyaret etti. 1982’deki son ziyaretinde, çöl rüzgarlarının ve bunun sonucunda kumul sisteminin hareketinin bölgeyi kapladığını kaydetti:
Hz. Hud ve beraberindekiler ise kuranda anlatıldığı üzere bu helaktan kurtulmuştu. Hz. Hud ile ilgili delillerde farklı dönemlerde farklı araştırmacılar tarafından bulunmuştur.
*Emevi devrinde Muaviye bin Ebu Süfyan döneminde, Âd kavminden kalma bir kitabe Hısn-ı Gurab’da (Karga Kalesi) bulunur. Nüveyrî, Mesâlikü’l-Ebsâr isimli eserinde bu kitabeyi tamamen kaydeder. (Mevdûdî, 3: 42–43, not 51)
1834 yılında İngiliz arkeolog John Forster bu kitabeyi ve üstündeki şiiri Aden çarşısı yakınlarındaki bir hisarın kalıntıları arasında mermerler üzerine kazılı olarak bulmuştur. Kitâbenin geçtiği İslam tarihi kaynaklarını araştırmış ve Nüveyrî’nin eserinde de tespit etmiştir. Nüveyrî tarafından yapılan kaydın eşliğinde şiiri deşifre ederek İngilizceye çevirip Historical Geography of Arabic isimli eserinde yayınlamıştır. Kitabede yazanların bir kısmı şöyle:
Hükümdarlarımız, Hûd’un dininden doğru kanunu bize tatbik ettiler;Ve biz de inandık mucizelere, ölümden sonra dirilişe Ve Allah’ın nefesiyle ölülerin diriltilmesine. (kaynak: İbn-i Hişam, Târih.–Seyyid Süleyman en-Nedvî, Kur’an-ı Kerim’de Kavimler, Toplumlar, Âd, Semûd ve Medyen, s. 52 ve 145. )
*bu çeviride heber diye bahsedilen kişinin hz. hud olma ihtimali yüksektir. çünkü bu yazının bulunduğu bölge olan hadramewt hz. hud ile anılmaktadır. hadramevt hz. hud un inananlarla göç edip yerleştiği yeni yerdi. hadramevt kelimesinin manası zaten hud un kabri demektedir. bu bölgede hz. hud a ait olduğuna inanılan bir çok kabir olsa ve ziyeret edilse de, hz. hud büyük ihtimalle bu gördüğünüz kabirdedir. 2. olarak Hud bazen Eski Ahit’te adı Eber ile özdeşleştirilmiştir, bunun yanında çeviride yazanlar hz. hud un yaşadıkları ve düşünceleri ile de büyük benzerlikler göstermektedir. Bununla birlikte, antik Palmira ülkesi yazıtlarında Hud isimli veya Hud’la bağlantılı bir isme sahip olan kişilere ve Âd halkına dair Kur’an öncesi birçok atıf vardır. hz. hud un kabrinin yakınlarında esrarengiz bir kaya bulunmaktadır. bu antik kaya hakkında pek bir bilgi yok. bu kaya sanki yerçekimine karşı koyuyormuşçasına dik durmaktadır.
belkide hz. hud ve beraberindekiler antik inşaat teknolojisine sahip olduklarına dair bize bir iz bıraktılar.
Bunun yanında bir hadisi şerifte hz. Hud un torunlarının mezarına rastlandığı yazmaktadır. Peygamberimiz döneminde meşhur bir adamın hz. Hud un torununun mezarına ulaştığı ve gördüğü cesetlerin dev cesamette olduğu yazmaktadır.
*- Bana Ebû B«kr b. Ebû Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Gıyas Dâvûd’dan, o da Şa’bi’den, o da Mesruk’tan, o da Âişe’den naklen haber verdi. Dedi ki: — «Ya Resulullâh! İbn Cüd’ân cahiliyet devrinde akrabasına yardım eder, fakirleri doyururdu. Acaba bu ona bir fayda verir mi?» dedim. — « (Hayır!) Fayda vermez, çünkü o hiç bir gün: Ya Rabbi! Kiyamet gününde benim günahlarımı mağfiret eyle, dememiştir.»-buyurdular. İbn Cüd’ân misafir perver bir adammış misafirleri için yüksek bir küp yaptırdığı ve içinden yiyecek almak için ona merdivenle çıktığı rivâyet olunur. Kureyş’in reislerinden imiş. Bidayette ahlâksız ve kopuk bir cani imiş durmadan cinayet işler; işlediği cinayetlerin bedelini kabilesi ödermiş. Bu sebeple kavm-i kabilesi onu kovmuşlar. Bir gün intihar etmeyi düşünerek dağ yollarında dolaşırken dağda bir mağara görmüş. Orada bir yılan olurda beni Öldürür korkusu ile mağarayı tetkik etmiş fakat bir şey göremeyince içeriye girmiş birde ne görsün karşısında büyük bir yılan!… Gözleri kandil gibi pırıl pırıl yanıyor!… Yılan derhal onun üzerine hücum etmiş. İbn Cüd’ân can havliyle yılandan sıyrılıp kurtulmuş fakat o anda bu yılanın hakiki değil yapma olacağı hatırına gelerek yılanı eli ile tutmuş. Birde bakmış ki; yılan altından yapma gözleride yakuttur!… Derhal yılanın başını kırarak yakutları çıkarmış ve sonra mağaranın içindeki bir odaya girmiş. Orada bir sedir üzerine uzanmış öyle uzun ve büyük bir takım cesetler yatıyormuş ki bunları görünce hayrette kalmış. Zira ömründe görmediği cesamette in-sanlarmış başlarının ucunda gümüşten mamul bir levha bulunuyormuş. Levhayı okuyunca; anlamış ki bu cesetler Cürhüm kabilesinin eski kralları imiş. Zamanla üzerlerindeki elbiseler o kadar eskimiş ki dokunur dokunmaz dağılırlarmış, gümüş levhada: «Ben Nüfeyl b. Abrîiddar’ım Hûd Aleyhisselâm’ın torunlarındanım. Beş yüz sene yaşadım servet ve şan şeref uğrunda dünyanın her tarafını dolaştım. Ama bunlar beni ölümden kurtaramadı,..» …(sahih müslim)
Ad kavminin yok olmasından sonra semud kavmi yani Sümerler teknoloji ve güçleri ile onların yerine geçtiler.
*Akad İmparatorluğu’nun Gutiler tarafından yıkılmasının ardından , bir başka yerli Sümer hükümdarı olan Lagaşlı Gudea , yerel yönetime sahip oldu ve Sargon krallarının tanrısallık iddialarının uygulamalarını sürdürdü . Fakat benzer bir son onları da bekliyordu.
Kaynaklar:
japon sümer mu bağlantısı>https://heritageofjapan.wordpress.com/just-what-was-so-amazing-about-jomon-japan/the-mystery-of-yonaguni-is-there-a-5000-year-old-underwater-pyramid-and-city/japanese-petroglyphs-connections-with-the-ancient-sumerian-civilization/
https://www.livescience.com/18147-ancient-riddles-decoded-mesopotamia.html>>> akad ve Sümerlerin içki ve günah düşkünlüğü
https://www.cs.mcgill.ca/~rwest/wikispeedia/wpcd/wp/a/Akkadian_Empire.htm
https://military-history.fandom.com/wiki/Sargon_of_Akkad
https://tr.wikipedia.org/wiki/Utnapi%C5%9Ftim
https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C4%B1lgam%C4%B1%C5%9F
https://en.wikipedia.org/wiki/Ziusudra#:~:text=Ziusudra%20is%20one%20of%20several,three%2C%20or%20all%20four%20versions.
https://en.wikipedia.org/wiki/Utnapishtim
https://en.wikipedia.org/wiki/Gilgamesh
https://www.history.com/news/sumerians-inventions-mesopotamia
https://www.worldhistory.org/Mesopotamian_Science/
https://www.history.com/news/9-things-you-may-not-know-about-the-ancient-sumerians
https://www.livescience.com/62437-stolen-sumerian-tablets-from-lost-city.html
https://www.ancient-origins.net/news-human-origins-folklore/origins-human-beings-according-ancient-sumerian-texts-0065
https://www.ancient-origins.net/artifacts-ancient-writings/sumerian-tablets-0011895
https://www.smithsonianmag.com/history/gobekli-tepe-the-worlds-first-temple-83613665/
https://www.seattletimes.com/seattle-news/proof-of-alien-visitors-artifact-from-an-ancient-civilization-the-truth-is-out-there-in-seattle/
https://www.thecollector.com/mesopotamian-inventions/
https://www.scientificamerican.com/article/ancient-nuclear-reactor/ >nükleer teknoloji antik
https://daydaynews.cc/en/history/271719.html
https://www.wired.com/2009/04/indusscript/
https://www.thecollector.com/sumerian-problem/
https://www.weforum.org/agenda/2019/01/scientists-using-machine-learning-to-unlock-oldest-languages/
https://www.discovermagazine.com/planet-earth/who-were-the-ancient-sumerians-and-what-are-they-known-for
https://www.politics-prose.com/book/9781591431503
https://www.ancient-origins.net/ancient-places-asia/uruk-sumerian-003653
https://www.cambridge.org/core/books/abs/cambridge-world-history-of-violence/ritual-killing-and-human-sacrifice-in-the-ancient-near-east/15D2059982C482750124293D29EF55BA
https://www.grunge.com/162587/messed-up-things-that-happened-in-ancient-mesopotamia/https://www.youtube.com/watch?v=H2jrQTgP_bs > Giovanni Pastrone: Cabiria film (1914)
Blog Post #5: “To Make Sacred”: Human Sacrifice in the Ancient World with Megan J. Daniels
https://www.phil.uni-wuerzburg.de/cmawro/magic-witchcraft/mesopotamian-magic/
https://www.metmuseum.org/toah/hd/magic/hd_magic.htm
https://www.ancient-origins.net/history-ancient-traditions/mesopotamian-witchcraft-0011494
https://babylonian-collection.yale.edu/sites/default/files/files/YOS%2011.pdf
https://edizionicafoscari.unive.it/media/pdf/books/978-88-7543-417-5/978-88-7543-417-5-ch-07.pdf > sümer büyüleri
https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Mesopotamian_deities
https://en.wikipedia.org/wiki/Abzu
https://en.wikipedia.org/wiki/Tiamat
https://en.wikipedia.org/wiki/Enki
https://en.wikipedia.org/wiki/Marduk
https://en.wikipedia.org/wiki/Tishpak
https://en.wikipedia.org/wiki/I%C5%A1taran
https://en.wikipedia.org/wiki/Elam
https://www.worldhistory.org/image/10669/chogha-zanbil-ziggurat-iran/
https://www.worldhistory.org/Chogha_Zanbil/
https://www.britannica.com/place/Elam
https://lighthouse.mq.edu.au/article/november-2021/The-treasures-of-Elam,-a-civilisation-gone-but-not-forgotten
https://www.tasnimnews.com/en/news/2018/04/06/1691232/chogha-zanbil-an-ancient-elamite-complex-in-khuzestan-province-of-iran
https://islamansiklopedisi.org.tr/hud
https://al-ain.com/article/yemen-prophet-hud-tomb
https://almawqeapost.net/reports/19542
https://www.worldhistory.org/image/4534/famine-stele/
https://www.noahsarkscans.com/> **************** VİDEO AL *********
https://de.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Bender_(Geologe)> ****** bulamazsan sayfanın resmini al
https://www.noahsarksearch.com/The_Explorers_Of_Ararat_1952_Friedrich_Bender.pdf
https://en.wikipedia.org/wiki/Bedouin
https://en.wikipedia.org/wiki/Ennigaldi-Nanna
https://en.wikipedia.org/wiki/Enheduanna
https://www.academia.edu/3286397/Between_Human_and_Divine_High_Priestesses_in_Images_from_the_Akkad_to_the_Isin_Larsa_Period
https://en.wikipedia.org/wiki/Shapeshifting
https://tr.wikipedia.org/wiki/Likya
https://en.wikipedia.org/wiki/Lycia
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hint-Avrupa_dil_ailesi
https://en.wikipedia.org/wiki/Bronze_Age#Trade
https://www.heritagedaily.com/2018/05/10-amazing-ancient-ceremonial-caves-settlements/106211
https://www.nationalgeographic.com/history/article/bronze-age-relics-sanxingdui-sichuan-china-walk >>>gömülmüş uzaylı putları
https://vimeo.com/791881557?embedded=true&source=vimeo_logo&owner=13045617 >>>gömülmüş uzaylı putları video
https://interestingengineering.com/culture/13-incredible-cave-castles-temples-and-buildings-inside-mountains
https://www.travelawaits.com/2733865/ancient-ruins-to-visit-arizona/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Termessos
20 Jaw-dropping images of the megalithic ruins of Ollantaytambo
https://bebalkan.com/ancient-civilizations-articles-and-sites/
https://www.frontal.ba/novost/97469/njujork-tajms-o-lepenskom-viru-arheoloska-zagonetka-na-dunavu
https://www.livemint.com/Sundayapp/ah8MlN3mwHQjIpmBZBhcXJ/Exploring-Indias-megalithic-culture-a-riddle-set-in-stone.html
Unsolvable Megalithic Mystery of ancient Greek “Dragon Houses”
https://www.greecehighdefinition.com/blog/2018/12/23/megalithic-mystery-the-enigmatic-dragon-houses-of-greece
https://www.nature.com/articles/d41586-022-04338-4
https://www.science.org/content/article/prehistoric-carvings-depict-showdowns-between-humans-and-beasts
https://en.wikipedia.org/wiki/Megalith
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ndus_Vadisi_Uygarl%C4%B1%C4%9F%C4%B1
https://www.worldhistory.org/trans/fr/1-12408/la-pierre-de-rosette/
https://www.risalehaber.com/tarih-arkeoloji-ve-kuran-bilimleri-isiginda-hz-hud-as-22051yy.htm
https://en.wikipedia.org/wiki/W%C3%A9ris_megaliths
https://en.wikipedia.org/wiki/Menhir
https://en.wikipedia.org/wiki/Seine%E2%80%93Oise%E2%80%93Marne_culture
https://en.wikipedia.org/wiki/Atlit_Yam
https://en.wikipedia.org/wiki/Strait_of_Sicily#Volcanic_activity
https://www.megalithicbuilders.com/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kaunos
https://tr.wikipedia.org/wiki/Urartular
https://www.historicmysteries.com/kaunos-rock-cut-tombs-ruins/
https://en.wikipedia.org/wiki/Rock-cut_tomb
https://en.wikipedia.org/wiki/Deir_el-Medina
https://en.wikipedia.org/wiki/Darius_the_Great
https://en.wikipedia.org/wiki/Tomb_of_Darius_the_Great
https://en.wikipedia.org/wiki/DNa_inscription
https://en.wikipedia.org/wiki/Old_Persian_cuneiform
https://en.wikipedia.org/wiki/Myra
https://en.wikipedia.org/wiki/Necropolis_of_Pantalica
https://en.wikipedia.org/wiki/Canaan
https://en.wikipedia.org/wiki/Rock-cut_tombs_in_ancient_Israel
https://en.wikipedia.org/wiki/Indian_rock-cut_architecture
https://www.nationalgeographic.com/culture/article/archaeologist-methods-date-sites-artifacts
https://www.thenakedscientists.com/articles/questions/how-do-we-date-ancient-artefacts
https://en.wikipedia.org/wiki/Radiocarbon_dating
https://en.wikipedia.org/wiki/Bluestone
https://en.wikipedia.org/wiki/Stonehenge
https://www.english-heritage.org.uk/visit/places/stonehenge/history-and-stories/history/
https://www.historyextra.com/period/stone-age/10-facts-about-stonehenge/
https://www.houseandgarden.co.uk/article/stonehenge
https://www.pbs.org/wgbh/nova/pyramid/explore/howold.html#:~:text=The%20precise%20age%20of%20the,of%20Khufu%20was%20under%20construction.
https://www.pbs.org/wgbh/nova/pyramid/explore/howold2.html
https://en.wikipedia.org/wiki/Great_Pyramid_of_Giza
https://www.livescience.com/22621-pyramids-giza-sphinx.html
https://www.ancient-origins.net/ancient-places-africa/has-function-great-pyramid-giza-finally-come-light-009861
https://www.khanacademy.org/humanities/ap-art-history/ancient-mediterranean-ap/ancient-egypt-ap/a/old-kingdom-the-great-pyramids-of-giza
https://www.pbs.org/wgbh/nova/pyramid/geometry/height.html
https://en.wikipedia.org/wiki/Vardzia#:~:text=Vardzia%20(Georgian%3A%20%E1%83%95%E1%83%90%E1%83%A0%E1%83%AB%E1%83%98%E1%83%90%20%5Bv%C9%91%C9%BEdzi%C9%91,half%20of%20the%20twelfth%20century.
https://silkroadexplore.com/blog/vardzia-the-story-of-an-ancient-city/
https://www.ancient-origins.net/ancient-places-europe/vardzia-0014619
https://en.wikipedia.org/wiki/Ventanillas_de_Otuzco
https://ponce.sdsu.edu/sae_otuzco.html
https://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-3192145/Underwater-Stonehenge-style-rock-Mediterranean-Sea-Monolith-served-lighthouse-10-000-years-ago.html
https://en.wikipedia.org/wiki/British_megalith_architecture
https://en.wikipedia.org/wiki/Giants%27_grave
https://en.wikipedia.org/wiki/Gebel_Ramlah#Physical_anthropology
https://en.wikipedia.org/wiki/Nabta_Playa
https://en.wikipedia.org/wiki/Ancient_astronauts
https://en.wikipedia.org/wiki/Ikom_monoliths
https://en.wikipedia.org/wiki/Dolmen
https://en.wikipedia.org/wiki/Buddhas_of_Bamiyan
http://caferiskenderoglu.com.tr/makaleler/16-nuh-un-gemisi
https://tr.wikipedia.org/wiki/Peygamber#:~:text=Kur’an’da%2025%20peygamberin,%2C%20Yahya%2C%20%C4%B0sa%20ve%20Muhammed.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Titanomahia
https://www.indyturk.com/node/382536/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/m%C4%B1s%C4%B1r-medeniyetinin-sosyal-yap%C4%B1s%C4%B1-hakk%C4%B1nda-genel-de%C4%9Ferlendirme
https://tr.wikipedia.org/wiki/Demonoloji
https://ekstrembilgi.com/tarih/antik-cagda-ortadoguda-astrolojinin-baslangici/
https://www.livescience.com/29122-medieval-knight-relatives-gallery.html
http://koycegiz.bel.tr/Ilc/kaunos-harabeleri-ve-antik-kenti.html