2-Neden Cennete ya da Cehenneme Gitmenin Gayesi Allah’a İnanmış Olmak ve Ona İbadet Etmektir? Neden İyilikler ve Kötülükler Değildir?
1-Varolan her şey varlık kaynağına yani yaratıcısına muhtaç olmak zorundadır. İnsan her saniye bir şekilde kendisine bağılı olduğu kaynağına muhtaç olması gerektiğinden ve yaratılanların özellikleri Yaratıcının isim ve fiilleriyle mecburen aynı ve yaratıcının mecburen kendine bağımlı sistemine mecburen uyum sahibi olması gerektiğinden ve zaten mecburen o fıtratta yaratılmış olacağından dolayı insan zaten Allah’a ister istemez yönelmek müştak olmak zorundadır. Yani Allah ın yarattığı hiçbir şeyin Ondan bağımsız yaşayacak bir fıtratta olacağı düşünülemezdi. Ve sonuçta Allah’ın yarattığı hiçbir şeyin Ona ibadet etmiyor olacağı düşünülemezdi. Ki zaten (Allah ı tanımak) bölümünden de anlayacağınız üzere yaratılmış her şey Allah a kendi isteğiyle ibadet etmiyor olsa bile sistemin bir parçası olarak hüküm ve itaat altında sistemin bir gerekliliğini yerine getirmek zorundadır ve getiriyordur.
2-Namaz yatıp kalkmak, oruç aç kalmak, kurban hayvan kesmek, et yemek değildir, bunların arka planında Allah kul ilişkisi, kulun ibadet ederek insani özelliklerini güçlendirmesi bu sayede adam gibi adam olması vardır. Yani ibadetler insanın iyi biri olması için vardır.
İslam’ın emri ibadetlerle iyiliklerin beraber yapılmasıdır, tek başına birisi bir anlam ifade etmez: Öncelikle; sadece namaz kılmak ya da sadece iyilik yapmak bir işe yaramaz. Her ikisinin bir arada olması lazım. Yalnız ibadetle de iman olmaz yalnız iyilikle de. Nasıl bir okulda bir öğrencinin sınıfı geçmek için 10 kadar dersten geçerli bir not alması gerekiyorsa, insan oğlu da bu dünya okulunda 10 kadar konudan sınava tabi tutuluyor. Ahlakından, yaşayışından, çevresine yaptığı iyiliklerden, çalıştığı meslekteki dürüstlüğünden, insanlığa maddi manevi faydalı oluşundan, hayatı kendini geliştirecek şekilde değerlendirişinden, ibadetlerinden, Allah a inanç ve bağlılığından vs. yani sadece ibadet edin demiyor Allah (c.c.). İnsanların her yönüyle belli bir kaliteyi yakalamasını istiyor, insanın tüm bu kendini oluşturacak parametreleri ayarlamasını istiyor. Bir öğrencinin mesleğinde işine yarayacak bilgileri ve o mesleği hak edebilmesi için her dersi en iyi şekilde bilmesi gerektiği gibi Allah (c.c.) insanın her türlü iyi özelliklerinin gelişmesini, ruhunun olgunlaşmasını, kısacası insanın “tam insan” olmasını meleklerin üstüne çıkmasını, bu vesileyle hem bu dünyasını hem de ebedi dünyasının güzelleşmesini, her iki dünyada da insanın kazanmasını istiyor. Bununla beraber ileride göreceğimiz üzere namazla iyilikler (karşılıksız, Allah rızası için yapılan iyilikler) bir bütündür, biri varsa diğeri de vardır olmak zorundadır, biri yoksa diğeri de yoktur. Zaten namazın bir özelliği de, insanı doğru iyi yolda sabit tutmak olduğu için namazın amacı, insanın gerçek(karşılıksız) iyiliği yapmasını sağlamaktır diyebiliriz. Nitekim iyilikle ilgili hadis kitaplarında çok örnek vardır. Örneğin Hz. Ömer vefat ettikten sonra sahabenin biri Hz. Ömer’i rüyasında görür ve sorar: “senin cennete girmeni sağlayan amelin nedir?”, Hz. Ömer: “kuşa eziyet eden çocuğa para verip o kuşu serbest bırakmamdı” der. Bir diğeri; zaniye (zina işleyen) namaz kılmayan bir kadın Allah rızası için susamış bir köpeğe kuyudan su çekip içirir. Bu amelinden dolayı cennete girer. Amaç hedef; Allah rızasıdır. Ama ileride göreceğimiz üzere ibadetler; her işimizi(iyilikleri) Allah rızası için yapmamızı sağlar.
Bakara-83 –Bir vakit İsrailoğullarından söz alıp: “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin,İnsanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin” demiştik.Sonra pek azınız hariç, sözünüzden döndünüz. Hâla da yüz çevirmektesiniz.
Bakara-177 –Takvâ, yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir. Lâkin takvâ Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, Sevdiği malını Allah’ı hoşnud etmek için Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren, Namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren, Sözleştiği zaman sözlerinde duran, Hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde, Savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır.İşte onlardır imanlarında samimi olanlar ve işte onlardır her türlü fenalıktan korunan takvâlılar!
Enfal-3 – Namazı hakkıyla ifa edip kendilerine nasib ettiğimiz mallardan hayırlı işlerde harcarlar.
Hadis-i Şerifler: “Size oruç namaz ve sadakanın derecesinden daha üstün olan şeyi haber vermeyeyim mi? evet (Ey Allah’ın Rasülü söyleyin) dediler. İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki fesat bozukluk (dini kökünden) kazır.” (tirmizi, kıyamet 56; ebudavud , edeb 50)
“Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alır. Kıza, ben ve o, şuiki kardeş (parmak) gibi cennette kardeş oluruz” buyurdu şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırdı.” (Tirmizi Birr 14)
“Ey Ebu Zerr! Senin evden çıkıp Allah’ın kitabından bir ayet öğrenmen, senin için yüz rek’at namaz kılmandan daha hayırlıdır. Keza gidip ilimden bir bab (mevzu) öğrenmen -ki bu babla amel edilsin veya edilmesin- senin için bin rek’at namaz kılmandan daha hayırlıdır.” (İbn Mace -Mukaddime)
“Kim temiz rızık yer ve sünnete uygun amelde bulunur, halk da kendisinden bir kötülük gelmeyeceği hususunda güven duyarsa cennete girdi demektir.””Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü! Bugün insanlar arasında böyleleri çoktur!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: “Benden sonraki zamanlarda da olacaklar!” buyurdu.” [Tirmizî, Kıyamet 61, (2522).]
Bazı rivayetlerde ebdalların evsafıyla muttasıf olmanın yolu çok namaz, çok oruçtan ziyade, ahlâkî kemalden geçtiği belirtilir. Hakimu’t-Tirmizî, Ebu’d-Derda’ dan kaydettiği bir rivayette şunu ziyade etmiştir: “Onlar insanları ne çok namaz kılarak, ne çok oruç tutarak, ne de çok tesbih çekerek geçmiş değillerdir. Fakat onları öne geçiren husus güzel ahlak, vera ve takvada sıdk, halis niyet, iç temizliği gibi ahlakî düsturlardır. (Bunlar(a uyanlar) hizbullahtır. Hizbullah olanlar kurtuluşa erecek olanlardır)” (Mücâdile 22 de). Bunlara ebdal denmiştir.
Maun-4 – Vay haline şöyle namaz kılanların: 5-7 – Ki onlar namazlarından gafildirler (Kıldıkları namazın değerini bilmez, namaza gereken ihtimamı göstermezler). İbadetlerini gösteriş için yaparlar, zekât ve diğer yardımlarını esirger, vermezler.
Hadis-i şerifler: “Her kim Müslüman bir erkek veya kadının gıybetini ederse gıybeti edilen şahıs onu bağışlamadıkça Allah kırk gün ve gece onun ne namazını kabul eder ve ne de orucunu.” (Cami’ul Ahbar, 412/1141)
“Her kim anne babasına, kendisine zulüm etmiş olsalar bile düşmanca bakacak olursa Allah namazını kabul etmez.” (İmamı Sadık 2/349/5)
“Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, onun yeme-içmesini bırakmasına (oruç tutmasına) Allah’ın ihtiyacı yoktur.” [Riyazu’s-Salihin 2/502]
Bir adam: “Ey Allah’ın rasulü! Bana hacc farz oldu. Borcumda var. (önce hangisini ödeyeyim) diye sordu. Rasulullah (s.a.v): Önce borcunu öde! Dedi.”(Ravi: Ebu Hüreyre Kaynak: Rezin)
“Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihâd, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışçık ayrılırsa boynundaki İslâm bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!” Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?” diye sordu. Aleyhisselâtu vesselâm: “Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah’ın kulları! Sizi Müslümanlar, mü’minler diye tesmiye eden Allah’ın çağrısı ile çağırın!” buyurdular.” [Tirmizî, Emsâl 3, (2867).]
Örneğin ırkçılık yapan faşizm yolunda savaşan birisi namaz kılsa bile ateştedir. Irkçılık-kabilecilik cahiliye davasıdır.
Hadis-i şerif: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Nice oruçlular vardır ki, tuttuğu oruçtan yanına sadece çektiği açlık kâr kalır. Nice gece namazı kılanlar vardır ki onların da kârı gece uykusuz kalmaktan ibarettir.” (Kütüb-i Sitte)
Hadis-i şerif: “Kişinin namazına orucuna bakmayın; konuştuğunda doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına, dünya kendisine güldüğünde takvayı elden bırakıp bırakmadığına bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal, h. No: 8435)
Bu bağlamda son söz şu tesbiti ile Hz. Ömer’in olsun: “Kişinin namazı orucu size aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat emin (güvenilir) olmayanın dini de olmaz.”
Hayvanlara bile yapılan iyilik ve kötülük insan için çok önemlidir:
Hadis-i şerifler: Arkadaşları dediler ki: “Ey Allah’ın elçisi, bize hayvanlara yaptığımız iyilikten dolayı da sevap mı var?!” Peygamber (s.a.s.): “Evet, can sahibi her varlığa yapılan iyiliğe sevap vardır.” dedi. (Buhârî, Müsâkât 9, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153.)
“Fahişe bir kadın, susuzluktan nerdeyse ölecek olan bir köpeğin bir kuyunun başında dolanıp durduğunu gördü. Pabucunu çıkarıp örtüsünü urgan yaparak, pabucuna bağladı. Onunla kuyudan su çıkarıp köpeği suladı. O yüzden affedildi.”(müslim, tevbe 155)
“Bir kadın, açlıktan ölen bir kedi yüzünden azap edildi. Bu yüzden cehenneme girdi. Allah onu şöyle azarladı: “Sen onu yedirmedin, sulamadın, yer yüzünde nasibini arayıp bulması için onu serbest de bırakmadın.”(buhari, bed’ül halk 17, şirb 9, enbiya 50; müslim, birr 151)
“Bir kez gönül yıktınsa, Bu kıldığın namaz değil! Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil” (Yunus Emre)
SONUÇ; Namazsız iyilik iyiliksiz namaz olmaz. Namaz ve iyilik Allah rızası için yapıldığında önemlidir. Namaz şu nedenden dolayı önemidir; namaz, iyiliklerimizi Allah rızası için yapmamızı sağlayacak bakış açısını ve ruhi durumu verir. Görüldüğü üzere namaz kişilerin iyiliklerini Allah rızası için yapmasını sağlar ve namazla yapılan bu iyilikler namazdan daha üstün değere sahip olur. Aksi taktirde Allah rızası için yapılmayan iyilikler nefis amaçlı yapılmıştır ve bir kıymeti yoktur. İyilik yapılmadan ve kötülük işlenerek kılınan namazında Allah katında bir değeri yoktur. Tam aksine kişi namazla iyilikleri beraber yaparsa işte o zaman kanatlanır;
Hadis-i şerif: “Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Namaz, oruç ve zikir Allah yolunda infak üzerine yedi yüz misli katlanır.”[Ebu Davud, Cihad 14, (2498).] Allah yolunda infak üzerine tabiri, Allah rızası için maddi harcama demektir.
Neden inanan ve ibadet eden cennete, inanmayan cehenneme gider? İnançsız insan iyi olamaz mı?
Bana derseniz ki “benim bir tanıdığım var. Hiç bir ibadetini eksik etmez ama iyilikten uzak, kimseye bir faydası dokunmaz.” Cevaben derim ki; (yukarıda da açıkladığımız gibi) “o kişi dinine tam vakıf olamamış. Mensup olduğu dini bilmiyor taklidi imana sahiptir, imanı şüphelidir. Çünkü namazla iyilik yapışık ikiz gibidirler.” ve bana derseniz ki; “benim bir tanıdığım var çok iyidir ama Allah a inanmaz ibadet etmez.” ona da cevaben derim ki;
Her insanın bir amacı vardır. Her insan doğası gereği yaptığı her işten bir şekilde karşılık bekler yani kendisine getirisi olmayacak bir işi yapmaz, yapılan her işin bir amacı vardır. İnançsız, ahirete inanmayan insanın ise, tek dünyası ve amacı bu dünya olduğu için, kendi menfaati uğruna gerektiğinde kötülük işlemeyi makul görür. Öbür dünya inancı bulunmayan bir insan, neye sahip olacaksa bu dünya hayatında sahip olacağını düşündüğü için ya sadece kötülük yapan bir insan olur (kendi menfaati için başkalarının hakkını gasp eder) ya da ortalama bir hayat sürmek istediği için duruma göre, bazen kötülük bazen iyilik yapan bir insan olur. Yaptığı iyilikleri de gene bir amaca yönelik yapacağı ve bu amacın Allah rızası olmayacağı için dünyalık beklentiler içinde yapar. Yaptığı iyilikler dünyalık menfaat ve çıkar amaçlıdır.
Allah kötülükten uzak durmamızı iyilik yapmamızı emreder ve der ki; “sen bu iyilikleri ister yap ister yapma, yaparsan da ister Allah için yap ister dünyalık bir şeyler için yap, tüm bunlarda özgürsün. İyilik yapmayıp kötülük yaparsan hem dünyada kısa ve yalancı bir zevk alıp dünya hayatını hakikatte cehenneme çevirirsin hem de ebedi ahiret hayatını. iyilikleri de dünyalık menfaatler için yaparsan yaptıklarının meyvesini dünyada yersin istediğine ulaşırsın, yaptıkların dünyada kalır yok olur gider. Ama Allah için yaparsan hem yaptığın iyilikler sana dünyada avantajlar kazandırır, hayatına güzellikler katar, gönlün, vicdanın o yalancı zevkleri yaşamasa da rahat eder, hem de Allah rızası için yaptığından dolayı iyiliklerin sonsuzluğa ulaşır, sonsuz hayatını güzelleştirir. Allah katında Allah ın rızası için yapıldığından kıymete biner.
İnançsızların iyiliği bu yüzden boşa gider; Allah’a inanmayan insanın tek amacı ve sahip olacağı tek şey bu dünya olacağı için, gerektiğinde iyilik gerektiğinde de kötülük yapar. Yani menfaatleri uğruna nabza göre şerbet verirler. İyilik yapmanın iki amacı vardır, iyiliklerini ya menfaati nefsi için yapacak ya da Allah rızası için. Sonuçta bunların iyilikleri de dünya amaçlı, menfaat yörüngeli olduğu için Allah katında bu iyilikler bir anlam ifade etmez. Örneğin komşusuna iyi davranır çünkü ondan menfaat beklemektedir, yardımlaşmaktadırlar, ya da akşam komşusuyla hoş sohbet eder iyi geçinir kafa dağıtmak, eğlenmek içindir vs.
Herkese iyilikte bulunsa bile inançsız (öbür dünyaya inanmayan kibirli bir insan) bu iyilikleri ya diğer insanlara hava atmak, itibarını yükseltmek için ya da dünyalık bir menfaat uğruna belki de “laf yemiyim gururum incinmesin” diye yapar, kısacası mutlu olmak için bile yapıyor olsa, dünyalık bir zevk, dünyalık bir getirisi olacağı için yapıyor o iyilikleri. Öyle insanlar var ki sırf günlük hayatta sağlıklı yaşamak, strese girmemek için iyilik yapıyorlar. Evet bu belki iyi bir şey, çünkü neticede iyi bir olay meydana geliyor. Ama yapılan iyiliklerin amacı dünyalıktır. Bundan dolayıdır ki Allah rızası için yapılmamış iyilikler öbür dünyada boşa gitmiştir. O iyilikler dünyada meyvesini vermiş orada kalmışlardır, ahirette yokturlar. Çünkü zaten o iyilikler yapılırken amaç Allah ın rızası değildir. Başka başka şeylerdir ve belki kötü amaçla yapılmışlardır. Ve zaten Allah (cc) kişiyi o amaçlara ulaştırmış iyilik yapmasındaki maksat neyse onu dünyada onunla mükafatlandırmıştır. Mesela iyilik yaptıktan sonra sadece mutlu olmak istemiştir olmuştur, menfaat beklemiştir almıştır, istediği amaca ulaşmıştır mağdur edilmemiştir. O nedenle dünyalık amaçlarla iyilikler yapan kimsenin gelip de öbür dünyada ‘ama ben iyilik yapmıştım’ deme ve o yaptığı iyilikler içinde cennete girme beklentisi içinde olma gibi bir lüksü yoktur.
“Edison cennete mi cehenneme mi gidecek, onun gibi faydalı bir insan nasıl cehenneme gider?” sorusunun cevabı buradadır. Edison bulduğu elektriği işi icabı, sadece dünyada param olsun, itibarım olsun diye yapmışsa onun meyvesini dünyada yemiştir, ama inançlı biriyse ve yaptıklarını sadece işi için değil Allah rızası için, insanlara faydalı olma düşüncesi ile yaptıysa hem dünyada hem ahrette kazanmıştır. Hem neden sadece Edison örnek verilir bilinmez. En basit bir işçinin bile bu bakış açısıyla cennete gitmesi lazım gelir, çünkü insanlara iyiliği dokunmaktadır, ama belki o işini sadece para için yapmıştır gene para için belki kaç kişiye kötülük yapmıştır. Edison un rakibi NicolaTesla ya yaptığı gibi…
Bakara-200- …Bazı kimseler: “Ey Yüce Rabbimiz, bize vereceğini bu dünyada ver!” derler. Bunların âhirette nasipleri yoktur. 201 – Bazıları da, “Ey bizim kerim Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver, Ve bizi cehennem ateşinden koru” derler.202 – İşte bunlar kazandıkları şeylerin hayır ve bereketlerini fazlasıyla görürler. Allah hesabı çok çabuk görür.
Muhammed-9 – Bu böyledir, zira onlar Allah’ın indirdiği buyruklarını beğenmediler.Allah da onların bütün iyi ve güzel işlerini boşa çıkardı.
Bakara-263 –Bir tatlı söz, bir kusur bağışlama, peşinden incitme gelen maddî yardımdan (sadakadan) çok daha iyidir. Zira Allah ganî ve halîmdir 264 – Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere minnet etmek, incitmek sûretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Allah’a da, âhirete de inanmadığı halde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kaygan bir kayaya benzer ki, şiddetli bir yağmur olur olmaz toprağı kayıverir, cascavlak kalır. Öyleleri işledikleri hiçbir şeyden sevap ve mükâfat elde edemezler. Zira Allah inkârcılar gürûhunu hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz.
Bu ayette kaygan kaya insan, üzerindeki toprakta iyilikleridir. İnançsız insan en ufak bir yağmurda, fırtınada yani zor bir durumda iyilikten vazgeçip kötülüğe meyleder, gerektiğinde menfaati için o iyilikleri terk edip kötülük yapabilir. İşte bu haldeki bir insanın durumu üzerinde toprak bulunan kaygan kayaya benzer bir yağmurla o toprak yok olur gider. Gördüğünüz gibi binasını Allah’ın rızasını kazanma temelleri üzerine kuran insan daha hayırlıdır. Çünkü iyilik yolunda daha sağlam durmaktadır.
Tövbe- 109 – Binasını, Allah’a karşı gelmekten sakınma ve Onun rızasını kazanma temelleri üzerine kuran kimse mi hayırlıdır; yoksa yapısını, yıkılmak üzere olan bir uçurum kenarına kurarak onunla beraber cehenneme yuvarlanan mı?
Gerçekten İyi İnsanlar Zaten Müslüman Olacaktır
Sonuç olarak; hem gerçekten iyi olan, dünyalık beklentilerle iyilik yapmak istemeyen, iyiliğin manevi hazzını yaşamak isteyen insan; (maneviyata) Allah’a yönelecek, Onu arayacak, ilim peşinde koşup Onu bulacak hem de Allah gerçekten iyi olan, iyi olmak isteyen, iyiye yönelen, iyi vasıfları seven kulunu sevecek kendi dairesine bir şekilde dahil edecektir.
İbrahim-4- … Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir.
İnsan- 30- …(Allah) Her şeyi bildiği gibi, rahmet ve hidâyete lâyık olanları da pek iyi bilir.
Nefsine uymayıp aklını çalıştıranı, tembellik etmeyip ilim peşimde koşanı, gerçekleri arayanı Allah dilediğine kavuşturur ve gerçekler bütünü İslam’a dahil eder.
Yunus-100 – …Fakat (Allah) akıllarını çalıştırmayanlara ise şeytanı musallat eder, o pislikte bırakır.
Rum-59- İşte Allah, ilim peşinde olmayan, gerçeği aramayanların kalplerini böyle mühürler
Ama namaz kılan bir insan iyiliklerini Allah rızası için yapar, iyiliklerinin karşılığını bu dünyada beklemez yalnız Allah (c.c.)’ dan bekler yani gerçek iyiliğe ermiş olur. İşte ispatı;
Allah neden kendisine ibadet etmemizi ısrarla istemektedir? Neden namaz kılarız? Namaz kılanla kılmayanın farkı nedir?
Neden bir puta tapmamak Allah ın önünde eğilmek bu kadar önemli? Neden puta tapmak ya da tapmamak uğruna bu kadar savaşlar yaşanmış ve yaşanıyor?
Hadis-i şerif: “Namaz kılmayanın İslam’dan nasibi yoktur”
Hadis-i şerif: “Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır.”[Müslim, Îman 134, (82); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4678); Tirmizî,Îman 9, (2622). Metin Müslim’in metnidir.] “Kulla şirk arasında sadece namazın terki vardır. Onu terk etti mi şirke düşmüş demektir.”
İslam’ın güzelliklerinde faydalanmak, İslam’ın maneviyatını yaşamak, zinde tutmak için namaz kılmak şarttır. Namaz kılmayan insan ne kadar “ben Müslümanım” dese de İslam’ı yaşamıyordur. Ve İslam ı yaşayabilen bir insan ancak gerçekten iyi bir insan olabilir. Yani Namaz insanı iyi bir insan yapar nasıl mı?
1-Namaz kılmayan nefsi için yaşar, namaz kılan Allah rızası için yaşar:
Namaz kılan adam eğlenme imkanı olan vaktinde gider namaz kılar rıza peşinde koşar, her daim aklında ibadet ve rıza düşüncesi vardır. Böyle bir adamın yapacağı diğer tüm işlerde dünya amaçlı değil rıza amaçlıdır. Namaz kılmayan adam ise sahip olduğu onca nimet için, onca boş vakti olmasına rağmen gidip 5 dk. namaz kılmaz, o 5 dk. yı bile eğlenceyle, nefsi istekleri peşinde geçirmek ister. Böyle bir adamın yapacağı diğer tüm işler zevk, çıkar ve nefsi amaçlıdır. Yani namaz kılan insan otomatikman nefsin kötü arzularından uzaklaşır ve iyilik yoluna girer.
Meryem-59 –Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
Bakara- 207 –İnsanlardan öylesi de vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah da kullarına pek merhametlidir.
Müdessir-40-42 –Onlar mutlaka cennetlerde mücrimlerin hallerini hatırlarını soracaklar: “Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?” 43 – Onlar şöyle cevap verecekler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”
Oruç ibadeti de namaz gibi sadece Allah rızası içindir, başka amacı yoktur.
Hadis-i şerif: Hadis-i kudside Allah(c.c.) şöyle buyurur: “Her iyiliğe, 10 mislinden 700 misline kadar sevab verilir; fakat oruç bana mahsustur, onun mükâfatını ben veririm, çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme içmesini bırakmıştır) buyuruldu.” (Buhari)
Cebrail a.s. binlerce yıl süren secde eder ve Allah’a, “bu namazdan daha efdal bir namaz var mıdır?” diye sorar. Allah (c.c.) ahir zamanda bir kulun kılacağı kısacık bir namazın ondan daha efdal olduğunu söyler. Çünkü insanın yenmesi gereken nefsi vardır, meleğin yoktur.
Allah’a tapmayan nefsine tapar; İnsan muhakkak bu dünyada davranışlar sergiler, bir şeyler yapar. Yaptığı bu işlerde ya iyidir ya da kötüdür başka seçenek yoktur. Yani insan boşlukta duramaz, ya sağa ya da sola yönelmek zorundadır, iyi davranışlar sergilemeyen insan kötü davranışlar sergiler. İşte ibadet etmenin bir manası da etmeyince direk şeytanın nefsin yoluna girmiş olmamızdır, çünkü orta yol yok. Neticede iyi ve doğru insan olmanın en sağlam yolu Allah’a inanmaktan geçer. Allah’a tapmayan adam menfaatlerine, çıkarına, korkularına kısaca nefsine tapar, şeytanın dediklerini yapar. O nedenle 5 vakit namaz kılarak nefsimizin dizginlerini elimize alıyor ve sırat-ı müstakimde (doğru yolda) Allah ın yolunda sabit kalmış oluyoruz.
Fatiha- 6 –Bizi doğru yola, Sana doğru varan yola ilet.
Kıyamet-31 –Ne dini tasdik eder, ne namaz kılardı.32 – Hep hakkı yalan sayıp ona sırtını dönerdi.
2-Namazın dünyalık hiçbir getirisi yoktur, o nedenle namaz kılan insan Allah a kesin inanmıştır ve yaptığı iyilikleri de Allah rızası için yapıyor, yani dünyada karşılık beklemeden gerçek iyiliği yapıyor demektir:
İnandığımızı belli etmek için ibadet ederiz. İnancımızda samimi olduğumuzu göstermek, iyiliklerimizi Allah’ın rızası için yaptığımızı Allah (c.c.)’a kanıtlamak için ibadet ederiz. Günümüz tabiriyle insanlara değil de Allah (c.c.)’ a: “benim kalbim temiz” deriz. İbadet etmenin en önemli özelliği yalnız ve yalnız Allah rızası için yapılıyor olması, dünyalık hiçbir menfaat ve getirisinin olmaması ve olamamasıdır (sağlık yönünden bazı faydaları dışında). Yani gönülden yapılan ibadet Allah’a kesin inanmışlığın ve bu yüzdende yaptığı iyilikler karşılığında Allah rızası dışında hiçbir beklenti içinde olmamanın simgesidir ve ibadet edebilen bir insan, tüm davranışlarını Allah’ın rızası yolunda şekillendirdiği gibi yaptığı iyilikleri de Allah rızası için yapıyor demektir. İbadet, işte bu yüzden çok önemlidir. İşte; ahrete inanan Allah’a secde edip kibrini gururunu kıran ve sonsuzluğu tercih ettiği için kısacık dünya yaşamından beklentisi olmayan bir insan tüm iyiliklerini Allah rızası için yapar. Kimseden yaptığı iyilik için karşılık beklemez. Bir gün başı sıkışınca, iyilik yaptığı kimsenin yüzüne yaptığı iyilikleri çarpmaz, başa kakmaz. Başı sıkışınca, menfaat için yaptığı iyilikten dönüp kötülük işlemez.
Leyl-15-16 –O ateş ki dini yalan sayan ve ona sırtını dönenden başkası oraya girmez.17-18 – Ama Allah’a karşı gelmekten çok sakınan ve gönlünü arındırmak için Allah yolunda mal harcayan ise ondan uzak tutulur.19 – O, verdiğini kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak vermez. Verdiğinden ötürü hiç kimseden mükâfat da beklemez. 20 – Sadece ve sadece yüce Rabbini razı etmek ister. 21 – Kendisi de ukbada elbet hoşnut olur.
Bakara-262 –Mallarını Allah yolunda harcayıp da infaklarının ardından minnet etmeyenler, rahatsızlık vermeyenler yok mu,işte onların Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlara hiç bir endişe yoktur ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.
Namaz kılan insan, iyiliğini dünyalık bir menfaat için ya da iyilik yapmış olup sadece mutlu olmak için değil, Rabbinin rızasını kazanmak için Rabbinin rızasını kazanmanın yolunun insanları gerçekten sevip onlara iyilik yapmaktan geçtiğini bildiği için yapar. Rabbini seven onun yarattıklarını da sever. Yaratılanı yaratandan ötürü sever. Yaratıcıyı sevdiği için namaz kılar. Hem yaratıcıyı hem yaratılanı sevdiği için insanlara ve tüm canlı mahlukata yardım yapar.(Osmanlıda kuşlar için yapılmış kuş sarayları)
Rabbinden korkup cehenneme gitmek istemeyip cennete girmek istediğinden değil, rabbini sevdiğinden yapar iyiliklerini. Çünkü hem kendi iradesiyle gönülden sevdiği için Ona inanmış ve itaat etmiş (sevmeseydi inanmaz ve itaat etmezdi) hem de zaten cehenneme gitmemesi için kötülüklerden kaçınması yeterlidir. Gene birisine, dünyada ceza almaktan korktuğu için değil Allah tan korktuğu, hem Allah’ı hem de insanları sevdiği için kötülük yapmaz. Kul ile Allah (cc) arasındaki ilişki anne ile evlat ilişkisi gibidir. Evladın annesinin tokadından korkup sevgisine bakımına muhtaç olması gibi kul da Allah’a kendi iradesiyle sevgiyle bağlanır ve Onun (c.c.) büyüklüğü karşısında korku ve sevgiyle karışık Ona (c.c.) bağlılık duyar. Kul Allah’tan korkar ama ona ibadetinin ve insanlara iyiliğinin mayası sevgidir (çünkü kul sevmeseydi inanmaz ve itaat etmezdi). İyiliğin ve ibadetin mayası Allah, kul ve diğer canlılar arasındaki 3 lü sevgi bağıdır. Sonuç itibariyle Müslüman adam karşısındakini mutlu eder ama bu işi daha sonra ondan menfaat umma düşüncesiyle yapmaz, gerçek iyilikte budur. Menfaat için yapılan iyiliğin duygusu ile rıza için yapılan iyiliğin duygusu farklıdır. Rıza için, dünyada karşılık beklenmeden yapılan iyilik ve bunun sonucunda yaşadığımız duygular ruhu yüceltir.
Afrika ya yardımda kameralar seni çekiyor, birde gizlice Allah rızası için gittin, yardım ettiğin kişiler bile seni görmedi, ikisi çok farklıdır. O iyiliğin dünyada sana karşılığı sıfırdır, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışsındır, yalnızca Ondan beklersin karşılığını. Ama tüm bunlar demek değildir ki Müslümanlar iyilik yaptıklarında mutlu olmasın ya da iyiliklerini başkaları görmesin yoksa makbul olmaz. Öyle değildir, çünkü her ne maksatla olursa olsun insan iyi bir şey yaptığında mutlu olur ama niyet, öncelikli amaç Allah rızası olmalıdır. İnsan, rıza düşüncesiyle birlikte mutlu olmalıdır. Yoksa mutlu olmuşuz ya da başkaları görmüş bunlar senin niyetini değiştirmedikçe sana avantajıdır. Sen rızayı istemişsin ve onu inşallah alacaksındır. (bir Holywood oyuncusu Afrika’da)
O zaman; a)Allah a kesin inanmış olan bir insan ibadetlerinde titiz davranır. b)karşılıksız (gerçek) iyiliği Allah a kesin inanmış, dünya menfaati peşinde değil, Allah ın rızası peşinde koşan insan yapar. c)o zaman ibadetinde titiz davranan bir insan Allah rızası için iyilik yapıyor yani gerçek iyilikte bulunuyor demektir
Sonuç itibariyle; inançsız bir insanın iyilikleri ve iyi hali kendi menfaati için olacağından dolayı duruma göre değişir. Bir durumda kendini kurtarmak fayda sağlamak için iyi davranır, başka bir durumda gene kendisi (nefsi, menfaati, kibri için) kötü davranır ama rıza peşinde koşan bir insan her daim doğru olanı Allah’ın rızasını kazanmak ve kaybetmemek için yapar, yapmaya çalışır. Doğruluk yolunda daha sağlam durur.
Doğruluk hakkında sayısız dini kaynaktan iki Hadis-i şerif:
(Tehlikenin doğruluk içinde olduğunu görseniz de, doğruyu arayınız.çünkü doğrulukta kurtuluş ve selamet vardır.[İbni Ebid dünya])
(Doğru olunuz, doğruluk gerçeği, gerçekte cennet yolunu gösterir. Bir kimse doğruluktan ayrılmaz, doğruluğu düstur edinirse, Allah indinde o kimse sıddıklardan olur.[Buhari])
Hz.Ömer: “Doğruluk seni öldürse bile ondan ayrılma”
Muminun-73 – Sen gerçekten onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.74 – Ama şu da gerçek ki âhirete inanmayanlar, yoldan sapıyorlar.
Maide- 16 –Allah onunla(kuranla), rızasını izleyenleri selamet yollarına iletir, Onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.
Hicr-41,42- Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur” dedi.
Meryem-36- Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.
Yani inançsız iyi gibi görünse de esasında iyi değildir, manfaatperesttir. Çünkü inançsızlığı gereği öyle olmak zorundadır (çünkü bir tek dünyası vardır, bağlı olduğu tek şey dünyadır) ama gerçekten inançlı bir insan gerçek iyiliği yapmaktadır. Demek iyi olmanın öncelikli kriteri öbür dünya inancı ve bağlılığıdır. Bir kötülükten uzak durman durabilmen ya da bir iyiliği yapman için; 1-Bu davranışı (kötülükten uzak durmayı iyiliğe meyletmeyi) kendi hür iradenle ama; yok şu ne der, yok düzenli, sağlıklı bir yaşam için yapıyorsan, hem yaptığın bu iş dünyalık bir iştir, hem de şartlar değişirse sen bu davranışı değiştirebilirsin (kötü olanı yapıp iyi olanı terk edebilirsin). Bunu yapma ihtimalin var demektir. 2-En doğru yol; bu davranışı kendi hür iradenle, Allah rızası, Allah sevgisi ve bağlılığı için yapmandır. Böylelikle hem bu iyi halinde sağlam durmuş olursun hem de gerçek ve gerçekten değerli olan iyiliği yapmış olursun. (Bakınız: Tövbe-109)
3-Namaz kılan insan: “Allah’ım senin istediğin gibi iyi bir kul olmak istiyorum” der, Namaz; iyi şeyleri, bulunmamız gereken yol olan sıratı müstakimi(doğru yolu) hatırlamaktır:
Önemli not: kendi irademizle oluşturduğumuz duygu, düşünce dünyamız ve yaptıklarımız bizim maneviyatımızı, psikolojimizi ve ruhumuzun durumunu oluşturur. Yaptığımız bir işte niyetimiz doğru ve güzel olmalıdır, doğru niyet yani düşünceyle, bir işi yapmadan önce, yaparken ve yaptıktan sonra fıtratımız için doğru olan o güzel duyguları yaşarız. Bu durumda bizi, fıtratımız için en doğru en güzel olan manevi, ruhi yaşantıya ve duruma kavuşturur. Yani; doğru düşünce = doğru işler, yapmamızı sağlar. doğru işler + doğru düşünce = doğru maneviyata, psikolojiye, ruhi duruma sahip oluruz. Vicdan ve psikoloji mekanizmamız Allah’ın öngördüğü şekilde düşünmeye ve yaşamaya programlanmıştır. İslami düşünce ve yaşayışımızla gene Allah’ın verdiği fıtratımız, kendisi için gerekli olan maneviyata, ruhi duruma, ruh doygunluğuna ve olgunluğuna ulaşacaktır. İşte namazda niyetimizin bir yansımasıdır ve bizi aşağıda anlatacağımız şekilde doğru yaşantıya, doğru duygulara ve maneviyata ulaştırır.
Namaz tasdiktir, onaydır. Birey İslam yolunda olduğunu namaz ile onaylar. İyi ve Allah’ın istediği bir kul olma yolunda olduğunu namaz ile tasdik eder. Bunun yanında namaz farkında olmaktır. Neden var olduğunun, kainatın, dünyanın, canlıların, insanların varlık nedenini anlayan farkında olan insan namaz kılabilir. İnanan, bu imanını namazla pekiştiren bir insanın gözünde, anlamlandırılamayan karışık olan kainat birden anlamlılaşır.
Taha-130 – …Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı taraflarında da O’na ibadet et ki Allah rızasına eresin.
Araf-205 –Sabah ve akşam Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendinin işitebileceği bir sesle zikret, gafillerden(farkında olmayanlardan) olma!
Namaz hatırlamadır. Allah ı unutmamaktır. Bir çok şeyi hatırladığımız gibi oturduğumuzda Efendimizi (sav) Hz.İbrahim’i örnek alınması gereken o insanları hatırlarız. Okuduğumuz ayet ve dualarla, yolumuzu, içinde bulunduğumuz güzellikleri hatırlarız. Hatırlarız, çünkü insan çok çabuk unutur. İnsan kelimesinin bir anlamı da Arapça da “nisyan”(unutmak) dır.
4-Namaz kılmak ahiretini dünyadan daha çok önemsemektir:
Namaz değer vermektir, saygı duymaktır. Namaz kılarken dünyalık meşgaleler bir yana bırakılır. Namaz kılan insan: “Rabbim! Seni dünyadan daha çok önemsiyorum” der ve rabbinin huzuruna koşar. Namazın bu yönü çok önemlidir. Bir yanda dünyalık (belki çok önemli menfaatler elde edeceği) işler dururken, çok sıkışık kritik bir anda bir Müslüman işine ara verir ve gider namazını ifa eder. Yani “Allah’ım bu dünya senden önemli değil ki” der. Böyle bir adam öbür dünya buudlu ve iyilikler peşinde olan bir insandır, Allah’ın istediği bir kul olma peşindedir.
Nur-36-37 – O nûra, Allah’ın yükseltilmesine ve içlerinde kutlu isminin zikredilmesine izin verdiği evlerde (mescitlerde) kavuşulur. Oralarda, sabah akşam O’nun şanını yücelterek tenzih eden öyle yiğitler vardır ki, ne ticaretler, ne alış-verişler onları Allah’ı zikretmekten, namazı hakkıyla ifa etmekten, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin dehşetten halden hale döneceği, alt üst olacağı bir günden endişe ederler.
Mearic-19 – Gerçekten insan cimri olarak yaratılmıştır. 20 – Başı derde düştü mü sızlanır durur. 21 – Ama servet sahibi olunca da pinti kesilir. 22-23 – Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir.24-25 – Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar.26 – Onlar hesap gününü tasdik ederler. 27 – Onlar Rab’lerinin cezasından korkarlar.32 – Onlar üzerlerine aldıkları emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ederler. 33 – Onlar şahitliklerini dürüstçe ifa ederler.
5-Namaz kötülüklerin ana sebebi olan “kibri” yok eder:
Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez. Kibir, şeytanı cennetten kovdurtmuştur. Kibir Allah’ın en sevmediği haslettir ve kötülüklerin anasıdır. Kibirlenen, büyüklenen bir insan kendi egosunu tatmin etmek için türlü kötülükler işler. Örneğin; firavun kendisinin ilah olduğunu iddia edip buna inanmayanları büyük işkencelerle öldürüyordu. İşte namazla günde 5 defa bir Müslüman başını yerlere koyar, yaratıcıya ve tüm insanlığa karşı kibrini sıfıra indirir. Kendinin ne kadar aciz olduğunu anlar, insanların kendilerini ne kadar kudretli gördüklerini ama aslında ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını kavrar. Namazla yaratıcıya ve insanlara karşı konumunun tekrar tekrar farkına varır. Tekrar tekrar bulunduğu konumu hatırlar. Namazda tekrar tekrar şeytanın insana aşılamaya çalıştığı kibir virüsüne karşı vücuduna antivirüs aşılar ve şeytanın en büyük tuzağını derdest ettiği için en güzel mevkileri kazanır. Sonuç olarak kalben namaz kılan bir insan kibrini yerden yere vurdukça, gururunu ayaklar altına serdikçe, başını yerlere koydukça yükselirde yükselir.
Secde-15 – Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanır ki kendilerine o âyetler hatırlatıldığında, derslerini hemen alır, secdeye kapanır, Rablerine hamd, O’nu takdis ve tenzih ederler, asla kibirlenmezler.
“Allah, namazı kibirden münezzeh kılmak için farz kılmıştır.” (Hz. Fatıma) [el-Bihar, 82/209/19]
6-Namaz kılan insan, kendisinin ve kainatın durumunun farkında olur, bu farkındalık onu kötülüklerden alıkoyar;
Namaz kötülüklerden alıkoyar. Namaz kılan bir insan konumunun farkında olur dedik, acziyetini anlar dedik. İşte bu insan şeytan kendisine ne kadar; “illa kul köle olmak zorunda değilsin, haşa Yaratıcıya kafa tutabilirsin (isyan edebilirsin), sen güçlüsün, sen büyüksün, şunları şunları yapabiliyorsun yeteneğin var, her şeye gücün yeter…” dese de bu tuzakların bilincindedir. Kul Allah a karşı: “beni yaratana neden ibadet etmeyeyim” diyerek kibrini kırar ve eğilir. Kendisine vücudu ve ruhu da dahil yetenekleriyle birlikte her şeyini veren yaratıcısına nankörlük etmez. Namaz kılarak teşekkür eder ve doğru olanı yapar. Havasız susuz yaşayamayacağını imkanlarının elinin mesafesi kadar kısıtlı, ihtiyaçlarının ise zihninin mesafesi kadar geniş olduğunu bilir. Metabolizmasındaki en ufak bir aksaklığın kendisine ne kadar rahatsızlık verdiğini, yediği yemeğin bile vücudunda kendi iradesiyle taksim olunmadığını, o yiyeceği verenin, o yiyeceği damak tadımıza uygun dizayn edenin bu işi yaptığını görür anlar. Yaratıcının canlılara ne kadar merhametli davrandığını görür. Başına her an her şeyin gelebileceğini ve başına kendi iradesi dışında gelen olayların hiç ummadığı sonuçlar doğurabileceğini, gençliğinin gidip yaşlanacağını, muhakkak öleceğini, bu dünyanın geçici olup bu dünyadan geldiği gibi ayrılacağını, kısaca bu dünyada mola vermiş bir yolcu olduğunu, bu kısa hayatta boş vakit ve aşırı zevklere zaman olmadığını, aksine bu hayatın her dakikasının değerlendirilmesi gerektiğini ve kısa bir sınav maratonu olduğunu anlar. Tüm bunları anlaması, öbür dünya düşüncesiyle yaşıyor olması, bu kısa hayatta ve bu acziyet içinde kötülük işlemenin ne kadar gereksiz ve yanlış olduğunu anlamaya ve kötülük işlememeye yönlendirir. Der ki: “Zaten aciziz, tüm nimetleri Allah vermiş, kimine fazla vermiş kimine az, o onun takdiridir. Ben çalıştığım kadar kazanırım, daha fazla nimet için neden başkasını kıskanıp başkasının hakkını gasp edeyim. Hem bu dünyada misafirim, çok malım mülküm olsa neye yarar.” hem der ki: “Bu hayat geçici bir sınav hayatı ve yaratıcı benim bu hayatta kötülük yapmamı istemiyor, aksine iyilik yaparak bu sınav hayatında doğruları yapmış olmamı ve bu hayatı bu şekilde değerlendirmemi istiyor.” işte kalben ve aklen namaz kılan bir insan bu bilinçte olur ve bu bilinci günde 5 vakit tazeleyerek sürekli zinde tutar. Allah bizim namaz kılmamızı istiyor çünkü namaz sayesinde kendimize çeki düzen verebiliyoruz. Namaz sayesinde dünyanın ve dünyadaki konumumuzun durumumuzun farkına varıp ona göre davranmayı hatırlıyoruz. Namaz sayesinde kötülük yapmaktan uzak duruyor iyiliğe meylediyoruz. Yani ibadet etmek için yaratıldık, çünkü namazla kendimizi buluyoruz, gerçek benliğimize kavuşuyoruz.
Bakara-21 – Ey insanlar! Hem sizi, hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Böyle yapmakla her türlü zarardan korunmayı ümid edebilirsiniz. 45 – Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin. Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil.
Secde emrine itaat eden, bu zor itaat tarzını başaran bir insan diğer emirlere de (iyilik yapmak, kötülükten uzak durmak vs.) hayli hayli itaat eder yerine getirir. Yani namaz kılan insan zaten otomatikman iyi insan, kötülüklerden uzak duran insan olur. Çünkü namaz kılan insanda şu düşünce şu psikoloji vardır; “ben Allah rızası için namaz kılıyorum, Onun rızası için bu zahmete giriyorum, o zaman neden yaşamımdaki diğer mevzuları Onun (c.c.) istediği şekilde düzenlemeyeyim ki? Onun rızası için bu kadar yorulmayı göze alıyorsam, Onun yolundaysam, onun istediği tarzda kul, kötülüklerden uzak duran, iyi ahlaklı bir insan neden olmayayım.”
Hadis-i şerif: “Sakif heyeti geldiği zaman, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına indiler. Aleyhissalâtu vesselâm onları mescidde ağırladı, tâ ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun. Onlar (müslüman olup bey’at yapmak için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine farz kılınmamasına şart koştular. Resulullah (s.a.v.): “Sizden öşür alınmasın, cihada da çağrılmayın. Ama rükusuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Harâc 26, (3026).] Vehb İbnu Münebbih anlatıyor: “Bey’at yaptıkları zaman Sakif’in durumu ne idi?” diye sordum. “Sadaka (zekat=vergi) vermemeyi, cihad etmemeyi şart koştular” dedi ve Resulullah (s.a.v.)’ın: “(Onlar gerçek manada müslüman olunca, kendiliklerinden) zekat da verecekler, cihâda da katılacaklar!” dediğini işittiğini söyledi.” [Ebû Dâvud, Harâc 26, (3025).]
Ankebut-45 – Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et! Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.
Hadis-i şerif: Resulullah (s.a.v.): Her kimi namazı kötü ve çirkin işten alıkoymazsa sadece Allah tan uzaklığını arttırır. (Kenz’ul Ummal, 20083)
7-Namaz insanları eşit kılar, birlik ve beraberlik duygusunu oluşturur:
Namazda herkes herkesle eşit olduğunu anlar. Cemaatin içinde bulunan herkes sosyal statüsü ne olursa olsun aynı safta yan yana secde ederler ve her şeyden önce rablerine kul olduklarını hatırlarlar. Bir cumhurbaşkanı ile bir çöpçü yan yana secde eder. Bu durum namaz kılan insanın Allah’ın huzurunda herkesin eşit olduğunu hatırlamasına neticede sosyal hayatta bir başkasına üstünlük taslamanın ne kadar abes olduğunu anlamasına yol açar. Bunun yanında her türden insanın aynı ruh ve düşünce ile yan yana namaz kılması diğer farklılıkları önemsiz kılar ve toplum içinde birlik bütünlük duygularını geliştirir. Bir ve bütün olan toplumların gücü tartışılamaz. O nedenle İslam da cemaatle namaz kılmaya ayrı bir önem gösterilmiştir. Efendimiz (sav) cemaatle namaz kılmayanların “gitsem evlerini yaksam” diyerek bu bütünlüğün ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.
Hadis-i şerif: “Andolsun ki, ben namazın kılınmasını emretmeyi, sonra bir adama cemaate namaz kıldırmasını, söylemeyi, ardından da, yanlarında odun demetleri bulunan bazı adamlarla birlikte, namaza gelmeyen kimselere gidip ATEŞLE evlerini üzerlerine yakmayı içimden geçirmişimdir.” (Buhari)
Bakara-43- ‘Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle (Allah’ın huzurunda eğilenlerle) beraber eğilin
8-Namaz kılan insanda dünya tutkusu yoktur, o nedenle dünyalık işler yüzünden kötülük işlemeyi lüzumsuz görür:
Namaz kılmaya olan sebatımız dünyaya düşkün olmadığımızın ispatıdır. Çünkü namaz kılmaktaki ısrarımız, gayretimiz, bizim öbür dünyaya ne kadar inandığımızın göstergesidir. Öbür dünya endeksli yaşayan bir insanda, bu dünyada kazanacağı maddiyatı ve zevkleri, onların peşinden koşarcasına önemsemez. Yani namazında gayretli samimi olan bir insanda, kötülüklerin nedeni olan bu dünya düşkünlüğü bulunmaz. Çünkü Müslüman zaten dünyaya Allah için önem verir. 1)Müslüman adamda kötülük işleyecek, hak gasp edecek miktarda dünya tutkusu yoktur, ihtiyaçlarını karşılayacak kadar belki ondanda az vardır. 2)Müslüman adamda iyilik yapmasını sağlayacak rıza ve öbür dünya tutkusu vardır. 3)Bu nedenle gerçekten namaz kılan bir insan gerçekten iyi bir insandır.
Kasas -77 – Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdunu mâmur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma! (ihtiyacına yetecek kadarını sakla).Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et, sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma! Çünkü Allah bozguncuları sevmez.
Namaz kılan adam Allah korkusuyla ve sevgisiyle yaşıyor demektir.kendisi için Allah’ın gazabı ve sevgisi dünyadaki her şeyden önemli olan böyle bir adam kötülük işlemekten Allah tan korkar Allah’ın rızasını kazanmak içinde iyilik yapar.
9-Namaz kılan insan tevekkül ettiği için stres yapmaz, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmaz, mutlu ve dirençlidir;
İbadetin zahiri bir ağırlığı vardır zordur, fakat manasında öyle bir rahatlık ve hafiflik vardır ki tarif edilemez. Çünkü namaz kılan adam otomatikman Allah a tevekkül eder. Başına gelecek her şeyin Allah tan geldiğine inanır ve başına gelen her şeyin bir sebebi olduğunu bilir. Her şeyde Allah’a güvenir, durumu düzeltmek için kendi elinden ne geliyorsa yapar ama elinden gelmeyen kısmı için sonuç ne olursa olsun üzülmez. Çünkü işin elinden gelmeyen kısmı tamamen Allah ın elindedir ve bizim şer zannettiğimiz olaylarda hayır, hayır zannettiğimiz olaylarda şer vardır. Onun için kafası ve kalbi rahattır. Başına gelen kötü olaylara bu nedenden dolayı dirençlidir, kolay kolay yıkılmaz o nedenle mutlu yaşar. Hakiki imanı elde ettiği için namaz kılan bir insanda gelecek kaygısı yoktur, çünkü böyle bir insanın tek amacı Allah ın rızasını kazanmaktır, gerisi için gerekli çalışmaları yapar ama olursa olur olmazsa olmaz, ne olmuşsa hayırlısı odur. Dünya ve ahiret saadeti Allah a ibadette ve Allah a asker olmaktadır. 5 vakit namaz kılmayan insan Allah ı unutur, manevi direncini kaybeder, dünya boş diyebilir
Enam-17 – Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse O’ndan başkası onu gideremez. Sana bir hayır ve nimet verirse… Zaten O her şeye olduğu gibi, buna da elbette kadirdir.
Enfal-2 – Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanırlar.
Neml-79 – O halde yalnız Allah’a güven, çünkü tuttuğun yol gerçekliği meydanda olan hak yoludur.
Nahl-99 – Aslında iman edip Rab’lerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun(şeytanın) bir nüfuzu yoktur.
Ahzab-48 – Sakın kâfirlere, münafıklara itaat etme, onların verdikleri sıkıntılara şimdilik aldırma ve yalnız Allah’a dayan. Koruyucu olarak Allah yeter.
Namaz kılan adam yalnız Allah’ın önünde eğilir, başka hiçbir şeyin önünde eğilmez ve başka hiçbir şeyden korkmaz. Korkmaz çünkü başına gelecek her şey Allah tandır ve başına gelecek şerlerden Ona sığınmıştır ve Onun (c.c.) tarafından korunmaktadır. Başına gelen, günahlarına kefaret olacak belalara ise sabırlıdır. O nedenle Allah tan korkmayan adam her şeyden korkar çünkü ne zaman başına ne geleceğini bilemez ve olabildiğince acizdir, bu acizliğinin yanında bir dayanağı yoktur, ona direnç verecek bir düşüncesi yanında bir kimsesi yoktur. (bir dönem ABD’de Halley yıldızı dünyaya çarpacak diye pek çok insan geceleri korkudan dışarıda yatmıştı) Allah a inanan bir insan Ona güvenir, Onu ve ondan dolayı diğer tüm mahlukatı sever. Hormonların merkezi olan hipofiz bezi ve hipotalamusun dengeli aktivasyonları güven ve sevgi duygularının varlığına bağlıdır. Yani dengeli bir insan, duyduğu sevgi ve güven duygusu nispetince bu dengeye ulaşır. Sevgi ve güven duygusu da Allah’a bağlılıkla had safhaya ulaşır. Bunun aksi olarak da korku ve kötülük düşünceleri insan beynini ve ruhunu yer bitirir.
Namaz kılan insan en büyük gücü arkasına almıştır ve sırtı yere gelmez. Başına bu imtihan dünyasında türlü musibetler gelse de hepsinin üstesinden gelir ve bu imtihanları aştıkça makamı daha da yücelir. Allah sevdiği dirençli kullarının başına büyük musibetler gönderir. Çünkü bir insan ne kadar zeki ise ona sınavda o kadar zor soru sorulur. Allah’ta dirençli iradeli kullarını seviyelerince imtihana tabi tutar.yani bir ibadet insanının bahtı kara, işi zor, hayatı yaşanmaz gibi gözükse de bu kimse hayattan gerçek tadı alıyor ve makamı yükseklerdedir bu hayatı bedbaht olsa da sonsuzluğu kazanmıştır. Özlü bir söz vardır. Bu dünya Müslüman a zindan kafire cennettir. Ama bir özlü söz daha vardır. İmansız bir insan saraylarda da olsa ruhu bedbaht perişan, imanlı insan zindanlarda da olsa kalbi rahat gül gülistsandır. Evet! Namaz kılmak imtihanın en büyük sorularından birini çözmek daha ileri sınav sorularına maruz kalmaktır.
Rad-28- İşte onlar iman edip gönülleri Allah’ı zikretmekle, O’nu anmakla huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki gönüller ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.
Hadis-i şerif: “Allah Teala hazretleri şöyle buyurdular: “Ey ademoğlu! Kendini ibadetime ver, gönlünü zenginlikle doldurayım, fakrını kapayayım. Böyle yapmazsan ellerini meşguliyetle doldururum, fakrını da kapamam.” [Tirmizî, Kıyamet 31, (2467); İbnu Mace, Zühd 2, (4107)
10-Namaz teşekkür edip nankör olmamak ve elindeki nimetin farkında olmaktır:
Rızka muhtaç bütün hayatların rızka olan aşkı ve ihtiyacı şükrün en önemli teşvikçisi ve itici kuvvetidir. Şükredersek nimetlerin değerini anlarız. Çünkü şükretmezsek o kullandığımız bütün müthiş büyüklükteki nimetleri bedavaya kullanıyor gibi oluruz o zaman da nimetler gözümüzde değersizleşir ve nimetleri değersiz gördüğümüz kıymetini bilmediğimiz müddetçe de dünya kainat her şey değersizdir boştur hiçbir şeyin anlamı yoktur. Bu düşünce de insanı mutsuzluğa, anlamsız bir varlık içinde bocalamaya, oradan da bu boşluk içinde aldırmaz şekilde serbestliğe, türlü kötülüklere sürükler. Verilmiş nimetlerin yani elimizdeki her şeyin kıymetini namazla anlarız. Namaz olmazsa sahip olduklarımızın kıymetini bilmez hep daha iyisini fazlasını ister mutsuzluğa düşeriz. Öyleyse namaz olmaz ise şükür olmaz, şükür olmazsa rızık olmaz, rızık olmazsa hayat olmaz, hayat olmazsa kainat olmaz. O zaman namaz her şeydir.
Maide-6- Ey iman edenler! Namaza kalkmak istediğinizde yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın! Başlarınızı meshedip topuklarınızla birlikte ayaklarınızı da yıkayın!Cünüp iseniz tastamam yıkanın (boy abdesti alın)! Eğer hasta veya yolcu iseniz veya tuvaletten gelmişseniz, yahut kadınlarla münasebette bulunmuş olup da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin, (mânen arınma niyeti ile) ondan yüzlerinize ve ellerinize meshedin. Allah size güçlük çıkarmak istemez, fakat şükredesiniz diye sizi temizleyip arındırmak ve size olan nimetlerini tamama erdirmek ister.
11-Namaz imtihanın en zor sorusudur, bu soruyu çözen iradesinin hakkını vermiş hayatını doğru yolda geçirmiş demektir:
Namaz iyi ile kötünün ayrıldığı noktadır. Kim iradesinin düşüncesinin hakkını veriyor bu namaz ile anlaşılır. Kişinin kalbi gerçekten temiz mi değil mi namazla ortaya çıkar. Namaz bu dünya sınavında kimin daha iyi olduğunu belirleyen zor bir soru gibidir. Herkesin istese yapabileceği bir şeydir fakat herkesin yapabileceği bir şey değildir.
Evet! Namaz kılmak zordur ibadetlerin en zorudur. Onun için namazını sürekli kılabilen bir insan, bağlılığını ve iradesini sergilemiş olur. Namaz kılmak bir disiplin işidir. Namazla insan kendini düzene disipline sokar, hayatını kontrol altına alacak iradeyi kazanır ve hayatını kontrol altına alır. İçgüdülerinin hayvani arzularının, nefsinin değil iradesinin, aklının, düşüncesinin insanı olduğunu ispat etmiş olur. Hep kötülük isteyen nefsini, irade dizginleriyle zapt etmesini bilir, yaşantısını nefsi isteklerinin peşinden koşmakla geçirmez. Doğru olanı iradesini ortaya koyarak yapar ve kazanan, irade insanı olur. Dünyada başarılı ne kadar insan varsa hepsinin yaşamına bakın; hepsi iradesinin sabrının hakkını vermiş insanlardır. Namaz kılan insan irade insanıdır. Bu nedenle hastayken ya da sabah uyanıp namaz kılmak irademizi daha fazla zorladığı için bu namazların sevabı ve insana kazandırdığı derece daha fazladır. Netice itibariyle namaz Allah’ın bizi eğitim için gönderdiği bu dünya sınavındaki en büyük eğitimdir. İnsanın namazla adam gibi adam olabilmesinden daha önemli bir şey var mı dünyada?
Müminun-2- Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; :9- Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. 10- İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır; 11- (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.
Maide -16- Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.
Sonuç itibariyle; bir insanın yaşantısı, hayatındaki doğru yanlış ölçüleri o kişinin ruhi durumunu oluşturur dedik. İnsanın ruhu yaptığı yanlışlardan ve kötülüklerden acı, yaptığı iyiliklerden ve doğruluklardan ise huzur duyar. Namazda insandaki yanlışları düzeltip, doğruları güzel olanları düşündürüp yapmamızı sağladığı için insan ruhunun ilacıdır.
Allah neden kendisine ibadet etmemizi ısrarla istemektedir?
Nasıl bize yardım eden bir zengin kendisini görmezden gelmemizi ya da kendisine küfretmemizi istemez, ufak bir teşekkür ister, nasıl bir lider bir komutan emirlerine herkesin faydası için itaat edilmesini ister, nasıl annemiz bizim kendi iyiliğimiz için bizi sevdiğinden terbiye eder; işte Allah en büyük zengin, en büyük lider, bizim var olmamızda annemizden kıyaslanmayacak kadar fazla pay sahibidir.
Allah haşa kibirlimidir egoist midir? Allah’ın insandan secde etmesini istemesi haşa kibrinden midir? Bu soru sığ beyinli insanların düşünceleridir, dinlere bu gözle bakar ve ilkel olarak nitelendirirler. Allah’ın senin secdene ihtiyacı yoktur, O zaten azamet sahibidir yüceler yücesidir, sen secde etsen de etmesen de böyledir. Ama Allah’ın senin secdeni istemesi Ona bağlılığını, sevgini belli etmenden memnun olduğu içindir. İnsana bahşedilenler karşılığında ibadet edilmek Allah’ın hakkıdır, Allah insandan hakkını istemektedir, insan ise bu hakkı ödemekle yükümlüdür. Bunun yanında Allah sevdiği kulunun namazla kendini olgunlaştırmasını, mükemmelliğe ulaşmasını istemektedir.
Önemli nokta: Allah öbür dünyada kendisine şirk koşulması ve kul hakkı hariç tüm günahları affedebileceğini bildirmiştir. Yani öyle rahmeti bol bir rabbimiz var ki kendisine sınırsız sayıda verdiği nimet için şükredilmemesini affediyor ama bir insanın en ufak bir hakkına girilmesini affetmiyor. Öyle yüce bir rabbimiz var ki kendi hakkından çok, biz insanların hakkını önemsiyor. Kendisi için yalnızca şirk koşulmamasını istiyor. (bunu “neden cehennem” konusunda işleyeceğiz) Evet! Allah (c.c.) bizim şükretmeyişimizi affediyor, çünkü;
Allah’ın senin yapacağın bir şeye (çıkara) ve senin itaatine (otoriteye) ihtiyacı yoktur. O zaten her şeye sahiptir ve otorite mutlak güç onun elindedir. Allah ile kul arasında çıkar ve/veya otorite bağı yoktur; sevgi, hürmet, rıza bağları vardır. Sevmeseydi bizi neden yaratırdı bize neden nimet verirdi? Bizde esasında Onu sevmekteyiz nasıl ve neden sevmeyelim ki? Demek ki arada sevgi bağı bulunmakta. Nasıl ki bir anne çocuğunu sevdiğinden ona terbiye eder bir kısım şeyleri onun faydası için yasaklar ya da bazı şeyleri çocuk zorlansa bile gene faydası için ondan yapmasını ister, aynen öyle de Allah sevdiği kulundan namazla nefsinin terbiye olmasını güzelliğini bozmamasını dünyada ve ahirette bunun faydasını görmesini istiyor. (terbiye mevzusu ayrıntılı şekilde; “Allah illa acı çekmemizi mi istiyor” konusunda işlenecektir)
Risale-i Nur Yorumu: Namaza sen muhtaçsın çünkü manen hastasın. Nasıl bir doktor hastasına kullanması gereken ilaçlar hususunda ısrarcıdır Allah ta öyle; kullarının kendisine inananların kötülüklere bulaşmaması için ibadet konusunda ısrar eder.
Evet! Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur sen ibadetinle kendi tarafını tavrını gösterirsin, kendi maneviyatını yüceltir kendi ruhunu kurtarırsın. Şöyle düşün; bu dünyada göremediğimiz bir yaratıcıya ibadet etmenin bu dünyada hiçbir kimseye bir getirisi bir çıkarı yok ve bir yaratıcı varsa senin yapacağın ibadetlere onun ihtiyacı yok, o zaman kalan tek seçenek; bu ibadetlerden senin fayda göreceğindir. Yani Allah’a secde etsen de, kibirlenip isyan etsen de O rab sen ise kulsun. Demek ki secde etmenin sana faydası var.
Zariyat-56 –Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.
İnsanın ibadet etmek için yaratılmasının hikmeti nedir sorusuna sonuç olarak şu cevabı verebiliriz;
1-Allah insanın kendisini görerek korktuğundan değil. Görmeden inanarak severek Onun rızası için hareketlerine yön vermesini istemiştir. Yani Allah insandan ibadet etmesini isteyerek gönül istemiştir. Mevlana’nın dediği gibi “Allah ahirette senden para pul mal mülk istemez gönül ister. Şehvet için çarpan bir et değil Allah için atan bir kalp ister.”
2-Tüm insanların dünyada amaçladığı şey mutluluktur. Yukarıda açıkladığımız gibi ibadet duygusal zekayı, duygusal zekada mutluluğu sağlar. (duygusal zeka için bakınız: kafir-mümin farkı) “Siz ibadet için yaratıldınız” derken varlık amacımız aynı zamanda mutluluk reçetemiz oluyor. Yani mutluluk yolu Allah’ın uygun gördüğü fıtratta hareket etmek, bulunduğu kabı inkar etmemek, Allah rızası için yaşamaktan geçiyor.
Fecr-27-Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine!
Özet;
1.Yapılan her işin amacı vardır. Bu nedenle inançsızın amacı dünya, inananın amacı Allah rızasıdır.
2.İnançsız iyiliklerini bu dünya için yapar, bu dünyayı alır, fakat inanan hem Allah rızasını (ahireti) hem de gerektiği kadar bu dünyayı alır.
3.Namaz kılan adam Allah rızası peşindedir, Allah’ın rızası için iyilik yapmalıdır ve bu yüzden “bu dünyada karşılık beklemeden” gerçek iyiliği yapmış olur. Bu yüzden namaz ile iyilikler bağlantılıdır, beraberdir. Gene bu adam dünyanın sınav olduğunu gerçek hayat olmadığını bildiği ve Allah’ı, Onun yarattıklarını sevdiği içinde kötülük yapmayı gereksiz görür.
4.Erdemli bir insan sahip olduğu şeyler için şükreder. Namaz insanın manevi yaralarını kapatır, bu yüzden insan namaza muhtaçtır. Bu yüzden Allah (c.c.), hem şükretmiş olmamız ona gönülden yönelmemiz hem de ruhumuzu (kendimizi) yüceltip gerçek insanlığa ulaşmamız için namazı emretmiştir, üzerimizdeki nimetini tamamlamak istemiştir. İnsan namazla vardır.
2.AÇI:
Namazın bazı maddi faydaları vardır ki bu maddi faydaların varlığı bize namazın Allah tarafından gönderilen bir emir olduğunu, İslam’ın doğruluğunu ve Allah’ın varlığını ispatlaması bakımından önemlidir;
İsveç jimnastiği, Per Henrig Ling in şiddetli romatizmalarından kurtulmak için namaz hareketlerini ilham alarak geliştirdiği bir spor türüdür.Per, Fas’lı Müslümanlar’dan gördüğü namazı hareketlerini test etmiş ve vücut için son derece sağlıklı hareketler olduğunu görmüştür.daha sonra bu jimnastik hareketlerini bir spor tarzı şeklinde ülkesinde yayıyor. Avrupalı profesörler: Müslüman olmasanız bile namaz kılın diyorlar.
Namazın manevi kazancı Allah a ve onun verdiği sayısız nimet için şükretmek ve günaha düşmemek, yaptığı her işten sevap kazanmaktır. Maddi kazançları defalarca beyne kan gitmesini sağlar ve eklem bölgelerinin zinde kalmasını sağlar romatizmayı engeller. Aynı zamanda günde 5 vakit hayatımızı programlamamızı ve zamanı verimli geçirmemizi sağlar.
Sabah namazı vakti pozitif enerji dünyaya dik açıyla gelir, ayakta olursak başımız o pozitif enerjiyi paratoner gibi çeker. O vakit yatıyorsak o enerjiyi kötü şekilde alırız. Enerjiyi ayakta alabilirsek güne çoğu kişinin aksine pozitif başlamış oluruz. (kaynak: Kunter Kurt-Makaleler)
“İnsanlar ikiye ayrılır; vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.” (Necip Fazıl Kısakürek)
Namazı hakkıyla kılan dinin emirlerini tam manasıyla kavrayan ve uygulamaya çalışan insanlar namaz sayesinde vakitlerini değerlendirir, bu dünyanın dolu dolu geçirilmesi gereken bir imtihan meydanı olduğunu bilerek vaktin akışını planlayarak zamanlarını değerlendirirler.
Sonuç itibariyle, namazın maddi kazancı düşünülmemesi gereken Bunlar insanları namaz kılsınlar diye kandırmak için yazılan doğru şeyler tabi ama, sadece bu maddi getirilerini düşünerek yabancı ülkelerde sırf spor olsun diye müslüman olmadıkları halde namaz hareketlerini uygulayanlar var. Namaz kılarken alınan abdest sayesinde sürekli temiz ve suyun vücudumuzdaki negatif enerjiyi atması sonucu sürekli pozitif enerjili kalınması namazın süper bir maddi yönü daha.
Allah seni bu dünyaya çalış para kazan diye göndermemiş çalış adam ol diye göndermiş.
Din; zorla iyi ve ahlaklı olmamızı mı sağlar?
“Bir insanın ahlaki davranışı; anlayışa eğitime ve sosyal yaşama bağlı olmalıdır, hiçbir dini temel gerektirmez. Eğer insan öldükten sonra ceza korkusu ve ödül umuduyla kontrol altında tutuluyorsa yanlış yolda demektir.” (Einstein’a atfedilen bir söz)
Bu söz doğrumudur, din zorla iradesizce iyi ve ahlaklı olmamızı mı sağlar? Yani yanlış şekilde mi iyi ve ahlaklı oluyoruz?
Mümin hür iradesiyle gönülden Allah’a inanıyor seviyor, ondan sonra korku ve umutla yaşıyor;
Kişi zaten dindar olmayı seçmişse ahlaklı olmayı da istiyor demektir. Çünkü inanan insan kendi iradesiyle inanmıştır ve dinin emirlerini (kötülükten uzak durup iyi olmayı) kendi iradesiyle istemiş ve yapmıştır. Yani herhangi bir zorlama yoktur.(bakınız; iman konusu) Aksine inançsız bir insanın iyi yolda ne kadar dirençsiz durduğunu bir önceki konuda açıkladık (neden ibadet etmeliyiz konusu).
İnanan insan ahlaklı olmayı kendi arzu etmiştir. Zaten ahlaksızlığı tercih etmiş, ahlaksız biri olsaydı ya da ahlak zaafları bulunsaydı (en basitinden yaratıcıya nankörlük etme ahlaksızlığında bulunsaydı) dindar olmazdı.
Önce inanırız. O inançla cennet için iyilik yapar cehennem korkusuyla kötülükten kaçınır, ahlaklı oluruz. Eğer Allah bize kendisini gösterseydi, apaçık İslam’ın doğru din olduğunu tabiri caizse kendi ağzıyla söyleseydi, yani tüm insanları inanmaya, ibadet etmeye, cennet arzusu ve cehennem korkusuyla yaşamaya zorlasaydı bu düşünce doğru olabilirdi. Ama Allah’a inanmayı önce kendimiz istiyoruz, demek ki kurallara uymaya ve emirleri yerine getirmeye kendi irademizle razı oluyoruz. Zaten o kuralları sevdiğimiz, kendimize uygun bulduğumuz için inanıyoruz, dindar oluyoruz.
Kısacası cennet için iyilik yapmayı cehenneme gitmemek için kötülüklerden uzak durmayı kendimiz istiyoruz. Cennet ve cehennem kendi isteğimizle yapacağımız işin sonucunda verilmesini beklediğimiz teşvik ödülü gibi. Bu aynı şuna benzer: Kişi istediği mesleği kendisi seçer ve severek yapar ama işin sonucunda illaki bir şeyler ister; maaş gibi. Ve işin aksamaması sarpa sarmaması için yamuk iş yapanlara daha dikkatli olmaları gerektiğinden ceza vardır. İşi yapmayı kendin istiyorsun, çünkü işi kendin için gerekli görüyorsun ve işin sonucuna katlanıyor, sonucu göz önünde bulundurarak işini yapıyorsun. Dini kendin için gerekli görüyor, din yoluna girmek istiyorsun, sonucuna katlanarak göz önünde bulundurarak yaşıyorsun.
Kehf-29 – “De ki: Rabbinizden size hak (gerçek) gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin.”
İnsan-2 – Biz insanı katışık bir meniden yarattık. Onu denemek istiyoruz; bu sebeple de kendisini işiten ve gören bir varlık yaptık. 3 – Ona yolu da gösterdik; artık ister şükreder, ister nankör ve kâfir olur.
Her şeyin amacı vardır, inançsızın amacı dünyalık menfaatler, inananın amacı Allah rızasıdır;
Ama diyorsunuz ki; “Allah a önce inandıktan sadece onun varlığını tasdik ettikten sonra davranışlarımızı bir ceza ve ödül hengamesi içinde sergilemek zorunda kalıyoruz. Bu da bizi eğitilmiş hayvanlarınkine benzer bir hayat tarzına sahip olmamızı sağlıyor.” Cevaben derim ki; Davranışlarımızı zaten her zaman ödül ve ceza hengamesi içinde geçiriyoruz, örneğin bir iş görüşmemiz var, o görüşmeye ne olursa olsun gitmek isteriz, çünkü o işe alınırsak iyi bir yaşantıya yani ödüle o işi alamazsak ise parasız sefil bir yaşantıya yani cezaya maruz kalırız. Yanımızda su var ve susamışsak o suyu içeriz. Ama o suyu içersek bir mide rahatsızlığına yakalanacağımızı bilsek suyu içmeyiz. Yani anlatmak istediğim yaşamımızda ne yaparsak yapalım ceza ve ödül hengamesi içinde, bir amaç dahilinde yapıyoruz. Bu içgüdü zaten bize doğruları bulmak hayatta kalabilmek için Allah tarafından verilmiştir ve yadırgayamayız. Ama insan İslam’ın cenderesinde kalıp ruhunu olgunlaştırdıkça bu içgüdü değişiyor ve maddi zevk veya acılar yerini manevi zevk ve acılara bırakıyor. Yaptığı tüm iyi işleri Allah rızası düşüncesiyle yapar hale geliyor. O noktadan sonra insan: “kahrında hoş lütfunda hoş” diyor, “bana seni gerek seni” diyor.
Neticede insan gene yaptığı iyilikleri ve ahlaklı davranışları kendi hür iradesiyle yapıyor. Gönülden inanan insanla inanmayan insanın tek farkı birinin iyiliklerini ve ahlakını Allah rızası gibi bir amaca dayalı, diğerinin ise dünyalık amaçlar için yapmasıdır. (bakınız: Neden ibadet etmeliyiz konusu) Yapılan bir işi karşılık bekleyerek, bir amaç için yapmak, insana duygu ve düşünce yaşatır. Her amacın yaşatacağı duygu ve düşünce farklıdır. Yaşadığı duygu ve düşünceler sayesinde kendini oluşturan insanın amacı Allah olursa; doğru duygu ve düşünceleri yaşar ve kendini doğru şekilde oluşturur.
İyilikler Allah sevgisinden dolayı yapılır, korkudan değil;
Evet! Bir Müslüman ibadetlerini Allah istiyor diye bir emir olduğu için yapar fakat yaptığı iyilikleri zekat hariç kendi isteğiyle yapar. Yani; “şu fakire yardım edeyim yoksa günaha girerim” değil, “şu fakire yardım edeyim sevaptır.” diyerek iyiliklerini yapar. İslam’ın şartı 5 tir; kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek. Bu beşini yapmayan tam Müslüman sayılmaz inanıpta yapmıyorsa bunları günaha girer. Yani İslam da iyilik yapmazsan günaha girersin diye bir kaide yoktur. (Zorla yapılan bir iyilik gibi görünen zekat ibadetinin aslı ise vergi mantığına dayanır ve toplumsal gerekliliktir. Maddi durumu iyi olmayan halk kitlesine yapılan zekat halkın bütünleşmesini insanların birbirlerini düşünmesini, birbirlerinin halinden anlamalarını ve bu sayede birlik bütünlüğü sağlar. Zekat devletin bekası için vardır ve zorunludur çünkü toplum için gereklidir.)
Neticede 1-İslam’a girmek zorunlu değil. 2-Müslüman olsan bile zorunlu olan ibadetler: namaz, oruç, zekat, hac, kelime-i tevhid’dir. İyi ve ahlaklı olmak ise zorunlu değildir. Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır bu yüzden gönüllü yapılması icap eder.
Leyl-19 – O, verdiğini kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak vermez. Verdiğinden ötürü hiç kimseden mükâfat da beklemez. 20 – Sadece ve sadece yüce Rabbini razı etmek ister. 21 – Kendisi de ukbada elbet hoşnut olur.
Bakara- 195 – Allah yolunda malınızı harcayın da, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın ve hep güzel davranın. Çünkü Allah güzel hareket edenleri sever.