8-ALLAH (c.c.) BİZİM ÖYLE YA DA BÖYLE ACI ÇEKMEMİZİ Mİ İSTİYOR?
Allah’ım neydi günahım neden bu acıları bana yaşatıyorsun? Ben bunları mı hak ettim… gibi sığ düşüncenin ürünü soruların cevabıdır. Konuda inançsız insanlarında başına gelen musibetler ele alınacağı gibi daha çok inananların çektikleri acılar ele alınacaktır.
Musibetler insana 2 sebeple gelir 1. hatalardan gelir; bu musibetler hem Müslümanların hem de kafirlerin; hem günahlarına kefarettir, hem de dünyada derstir, hatalarından dönmeleri içindir. 2. Müminleri imtihana tabi tutmak, gerçek kişiliklerini ortaya çıkarmak, ruhlarını sabırla yoğurmak güçlendirmek içindir.
Bakara-214 – Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler bile “Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” diyecek duruma geldiler.İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.
Ankebut-2 –Müminler sadece “İman ettik” demeleri sebebiyle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tâbi tutulmayacaklarını mı zannettiler? 3 – Biz elbette kendilerinden önce yaşamış olanları denedik.Allah elbette şimdiki müminleri de imtihan edip iman iddiasında sadık olanlarla, samimiyetsiz olanları elbette bilecektir.
Allah bizim öyle ya da böyle zahmet veya acı çekmemizi mi istiyor? Yani ya bu dünyada namaz kıl oruç tut başına gelecek musibetlere imtihan diye katlan ya da öbür tarafta azap çek, bizden bu mu isteniyor? bu soruya kısmi olarak vereceğimiz cevap: “evet” peki neden?
1-Musibetler dünya sınavının sorularıdır;
Hadis-i şerif: “Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galibiyet dinde kalır.” (Buhari, Nesai)
Dinimiz kolaylık dinidir, ibadetlerde zorluk yoktur. Allah zor durumlarda ibadetleri kolayımıza gelen şekilde ifa etmemizi emreder. O nedenle sadece ibadetlerle insan iradesi ve ruhu tam manasıyla güçlenmez gelişmez. İnsanın başına gelen olaylar insanın ne mal olduğunu ortaya çıkarır. O nedenle Allah görevlerimizi sadece ibadetlerle sınırlı tutmamış gerçekten Allah yolunda olduğumuzu belli etmemiz için başımıza kaldırabileceğimiz oranda musibetleri belaları olayları göndermiştir. Zaten ibadetler insanı; karşısına çıkacak imtihanları aşabilecek kıvama getirmek için vardır. İmtihan sorularına doğru yanıt veren, başına gelen olaylara doğru davranışlarla karşılık veren, sabreden, Allah a sığınan insan güçlenir sınavı geçer.
Aliimran- 186 – Şu muhakkak ki gerek mallarınızda, gerek canlarınızda imtihana tâbi tutulacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlardan ve bir de müşriklerden sizi inciten bir çok söz işiteceksiniz. Ama siz sabreder ve takvâ ölçüleri içinde korunursanız, muhakkak ki bu davranış, yapılacak işlerin en değerlisidir.
Bakara-155 – Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!
Enam-132 – Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. Senin Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
Allah ibadetler ve haramlar konusunda insanlara zorluk vermez, ibadetler zaten çok azdır ve nefsi kontrol altına alıp Allah’a yönelmek, Allah’ın rızası istikametinde hareket edebilmek içindirler. Ama insanın bu dünyadaki asıl imtihanı başına gelen olaylardır. İnsanın yaşayışı hayata tepkisi insanı olgunlaştıracaktır. Başımıza gelen musibetler, İnsanların kendi nefisleriyle ve birbirleriyle imtihan olması içindir. Bu dünyaya güzel bir yaşam sürmeye gelmedik. Böyle olsaydı dünyanın genel bir mantığı bir amacı olmazdı. Eğitimle imtihanlarla yoğrulmaya ve ebedi olan ruhumuzu bir yerlere ulaştırmaya geldik. Hepimizin kaldırabileceği oranda acıları, korkuları, aşılacak sorunları, sevmediği şeyler olacak. Geldiği gibi rahatça yaşayan hiçbir musibete maruz kalmayan insanın hayatının tadı tuzu olmaz, kendini geliştiremez, adeta yaşamamış gibidir. Bu dünya kısa bir sınav maratonudur. Nasıl öğrencilere zeka seviyeleri derecesinde zor soru sorulur ki bu sayede hem öğrencinin soruları çözerse başarı seviyesi artar hem de zekalarının gelişmesi sağlanır. İşte onun gibi insanlarında başına kaldırabilecekleri oranda musibetler, zor sorular gelir. Bu sayede kul imtihanları geçerek iradesini ve ruhunu geliştirir, tecrübe ve ufuk sahibi olur, Allah katında derecesini yükseltir. Çalışıp kazandığı için aynı zamanda mutludur. Allah hiçbir insana, hem kafire hem de mümine kaldıramayacağından fazlasını yüklemez, herkese çözebileceği zorlukta sorular sorar.
Bakara-286 –Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık da kendi aleyhinedir. Ya Rabbenâ! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma. Ya Rabbenâ! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ya Rabbenâ! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma. Affet bizi, lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlâmız, yardımcımız! Kâfir topluluklara karşı Sen yardım eyle bize!
İmtihanlarla gerçekten inanan ve inanmayan ortaya çıkar, İmtihanlar ve zorluklar nefsine tapan ve Allah’a tapan insanı meydana çıkarır. İnsanın gerçek yüzünü ortaya çıkarır.
Aliimran-141 – İşte Biz, Allah’ın gerçek müminleri meydana çıkarması, sizden şehitler edinmesi, müminleri tertemiz yapıp kâfirleri imhâ etmesi için, zafer günlerini insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah zalimleri sevmez. 142 – Allah, sizin içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri ayırd edip meydana çıkarmadan, kolayca cennete girivereceğinizi mi zannettiniz?
Hadis-i şerifte; (Şüphe edilen altını, ateşle muayene ettikleri gibi, Allahü teâlâ, insanları dert ve bela ile imtihan eder. Bazısı, bela ateşinden halis olarak çıkar. Bazısı da, bozuk olarak çıkar) buyurulmuştur.
Furkan-20 – …Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz? Rabbin zaten her şeyi görmektedir.
En büyük acı evlat acısıdır, bu acıyı yaşayan anne babalar “Allah kimseye yaşatmasın” der. Allah (c.c.) en sevdiği kulu Hz. Muhammed (s.a.v.)’e 5 defa evlat acısı yaşatmıştır. Hayatta hiç oğlu kalmamıştı. Efendimiz in kefaret olacak bir günahı yoktu ama en büyük acıları o çekmişti. Sıkıntı sadece sevilen kulların günahlarını silmek için değil; derecelerini ve gücünü arttırmak, bağlılığını ölçmek kısaca imtihan etmek içinde verilir.
Evet! Hepimizin çocuğu öldüğünde muhakkak üzülürüz. Ama derdi veren Allah dermanı da vermiştir. Dar açıdan bakmazsak ve erkenden ölen çocukların ebediyen cennette olduğunu düşünürsek, bu onlar için çok büyük bir kardır, çünkü bir ömür boyu bizim gibi burnu sürtülmüyor. Zaten sen o çocuğun yaşamını şu dünyadaki 60 yıl sanıyorsan yaşamayı çok küçük bir alana indirgiyorsun çok dar algılıyorsun demektir. 60 yıl yaşaması için o çocuğu doğuruyorsan hiç doğurma daha iyi. O çocuğun başına onların gelmesi hem çevresindeki insanların devamındaki yaşamlarını etkileyecek hem insanları düşündürüp çeşitli şeyler yapmaya sevk edecektir. İşte imtihan dünyasının sistemi de bu şekilde işlemektedir.
Nisa-95-96 – Özür sahibi olmaksızın cihaddan geri kalan müminlerle, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden müminler elbette bir olmaz. Allah malları ve canları ile mücahede edenleri, derece bakımından, cihada gitmeyenlerden üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine de en güzel yurt olan cenneti vâd etmiştir, ama mücahede edenleri, cihada katılmayanlardan çok daha büyük mükâfatlarla, tarafından derece derece rütbeler, hususi bir mağfiret ve rahmetle mümtaz kılmıştır. Değil mi ki Allah gafurdur, rahimdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).
Müminlere gelen sıkıntılar, onlar için kefarettir. Allah’ın dinine hizmet için çalışan kimsenin çektiği sıkıntılar ise, onun sadece günahlarına kefaret olmakla kalmayıp aynı zamanda Allah katındaki derecesinin de yükselmesine vesiledir. Gerçek iyilikler yapmamıza kötülükleri engellemeye yarayacak İslam’ı yayma gayesinde olanlar Allah’ın rütbeli memurları olacaklardır.
Ham metalin ateş tavında dövülüp kılıç haline gelerek keskinleştiği mükemmelleştiği gibi Müslüman da dünya ateşinde dövülerek güçlenecek mükemmelleşecektir.
2-İnananlar için musibetler günahlara kefarettir;
Nasıl ki bir ülkenin vatandaşı için ufak cezalar adamın kendi köyünde vilayetinde verilir, büyük cezalar içinse büyük şehirlere büyük mahkemelere çağırılır. Aynı onun gibide Müslüman insanın küçük suçları bu ceza ödül yeri olmayan dünyada cezalandırılarak büyük mahkemeye bırakılmaz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dertlerin, belaların gelmesine sebep, günah işlemektir. Fakat, belalar, sıkıntılar, günahların affedilmesine sebep olur. Allahüteâlâ, sevdiklerinin günahlarını affetmek için, onlara dert, bela gönderiyor. Tövbe, istiğfar edince de günahlar affolur. Dert ve bela gelmesine lüzum kalmaz ve gelmiş dertler de gider.
Hadis-i şerif; “Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir, ahrette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: fitneler, zelzeleler ve katl.” (ebu davud, fiten 4277)
Dertler, sıkıntılar, insana acı gelse de, bunlar iman edenler için, günahlarının affına sebep olmaktadır. Zaten Peygamber efendimiz; (Ümmetimin azabı dünyada verilir) buyurmuştur. Yani Resulullah efendimiz, dünyada ümmetimin arasında olan fitneler, sıkıntılar, günahlarının dökülmesine sebep olur buyurmaktadırlar. Allahü teâlâ, günahı çok olan kullarını affetmeyi murat edince, onlara çeşitli hastalıklar, sıkıntılar vermekte ve böylece o sıkıntılarla günahlarını affetmektedir.
Bir hadis-i şerifte; (Sıtma hastalığı, insanın günahlarının hepsini temizler. Dolu tanesinde toz olmadığı gibi, sıtmalının günahı kalmaz) buyurulmuştur.
İsa aleyhisselam buyurdu ki: (Hasta olup, musibete, felakete uğrayıp da, günahları affolacağı için sevinmeyen kimse, alim değildir.)
Musa aleyhisselam, bir hastayı görür, haline acır ve; (Ya Rabbi! Bu kuluna merhamet et!) diye arz edince Allahüteâlâ; (Rahmetime kavuşması için, gönderdiğim sebepler içerisinde bulunan bir kuluma, nasıl rahmet edeyim. Çünkü onun günahlarını, bu hastalıkla affedeceğim. Cennetteki derecesini, bununla arttıracağım) buyurur.
Hadis-i şerif: “Allah bir kuluna hayır murad etti mi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettin mi onun günahlarını tutar, kıyamet günü cezasını verir.” [Tirmizî, Zühd 57, (2398).]
Hadis-i şerif: “Mümin erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah’a kavuşsun.” [Muvatta, Cenâiz 40, (1, 236); Zühd 57, (2401).]
Hem inançlı hem de inançsız insanlar için musibetler aynı zamanda hayattan ders almadır, tecrübedir. Allah’ın dünyada koymuş olduğu prensiplere aykırı hareketlerinden hatalarından dolayıdır, hatalarından dönüş yapsınlar diyedir. İbret alsınlar, yanlışlarından vazgeçip doğruyu görsünler, bulsunlar diyedir.
Sura-48 –…Biz insana tarafımızdan bir nimet tattırırsak o ferahlar, şımarır. Ama başlarına, yine kendi işledikleri hatalar sebebiyle bir sıkıntı gelirse insan hemen nankörleşir.
Sura-30 –Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder.
Tövbe-126 – Onlar, görmüyorlar mı ki her yıl, bir veya iki kere imtihan ediliyor, çeşitli belalara çarptırılıyorlar da yine nifaklarından dönüş yapmıyor, onlar bundan ibret de almıyorlar.
Günahkar ve inançsızlara da kaldıramayacakları yük yüklenmez hatta çoğu kez inançsızlara dünyada acı vermez bol bol nimet verir çünkü onların tek nasibi bu dünyadır. Bu dünya Müslüman’a imtihan yeri, kafire ise eğlenme mekanıdır.
Taha-131 –Onlardan bazı zümrelere, sırf kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süslerine gözünü dikme. Rabbinin sana verdiği nimet, hem daha hayırlı ve değerli, hem de daha devamlıdır.
Tövbe-54 –Bu teberrûlarının kabul edilmemesinin tek sebebi şudur: Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne karşı inkâr ve nankörlük içindedirler. Namaza ancak üşene üşene gelirler. Yardımda bulunurken de istemeye istemeye, gönülsüz verirler. 55 – Onların gerek mallarının, gerekse çocuklarının çokluğu seni imrendirmesin. O hiç de önemli değil! Çünkü Allah bunlar sebebiyle dünya hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir.
Zuhruf-33-35 –Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık.
İsra-18 – Kim şu peşin dünya zevkini isterse, Biz de dilediğimiz kimse hakkında ve dilediğimiz miktarda olmak kaydıyla, o dünya zevkini ona veririz. Ama sonra ona cehennemi mekân kılarız, O da yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya atılır. 19 – Kim de âhireti ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur. 20 – Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.
3-Amaç acı çekmek değildir; nefsini kontrol altına almak, iradenin hakkını vermektir
Bizim acı olarak gördüğümüz dini icraatler ya da yaptırımlar, (ibadetler, cihat, hicret, musibetlere karşı sabırlı olma Allah’a tevekkül etme, öfkeni yutma vs.) bizi nefsimizin kölesi, şeytanın oyuncağı olmaktan kurtarıp; irade insanı, üstün insan kıvamına getirecek davranışlar dizisidir. Yani Allah (c.c.) esasında bizim sıkıntıya düşmemizi değil nefsimizin zincirlerini kırıp irademizin hakkını vererek en mükemmel insan modelini yakalamamızı istemektedir. Bununda yolu; acılara karşı dayanmak, zorluklara karşı sabretmektir. Böylece irademizi kuvvetlendirmiş, aklıyla hareket eden nefsinin ve şeytanın sözlerine kulak asmayan, şehvetiyle hayvani duygu ve özgürlükleriyle hayatına yön vermeyen, önündeki en büyük engelleri aşarak amacına doğru dosdoğru yol alan, irade insanı meydana çıkar.
Taha-40- …Seni, ey Musâ, türlü türlü imtihanlarla sınayıp yetiştirdik …
Neticede acı insanı olgunlaştırır, geliştirir kuvvetlendirir. Biyolojik olarak ta bu böyledir; öldürmeyen darbe insanın darbe alan o bölgesini sağlamlaştırır, imtihanda da kaldırabileceğimiz oranda imtihan (ki Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez) direnç verir, direncini arttırır. Direncine karşı egzersiz yapan vücut kuvvetlenir, laktik asit salgılanır kas kütlesi artar, vücutta büyüme hormonu salgılanır, organ ve dokular gelişir. Dinimiz emrettiği için çekilen ufak sıkıntılarla ve Allah’ın kapasitelerine göre kullarına verdiği musibetlerle insanın irade katsayısı artar ve insan irade insanı haline gelir.
Burada önemli bir nokta vardır ki o da şudur; Allah kullarına kaldıramayacakları yük yüklemez. Herkesin fıtratı gereği kapasitesi farklıdır, kimi Hz. Eyüp gibi en illet hastalıklara sabrederken bu yükü kaldırabilirken, kimi de bir grip hastalığına bile dayanamaz. Allah o kullarının kapasitelerini göz önüne alarak onları dertlere düçar eder.
Nisa-28 –Allah sizin yükünüzü hafifletmek ister, çünkü insan hilkatçe zayıf yaratılmıştır.
Miade-6-…Allah size güçlük çıkarmak istemez, fakat şükredesiniz diye sizi temizleyip arındırmak ve size olan nimetlerini tamama erdirmek ister.
4-Acı ve zevk görecelidir, ibadetler Allah ı seven insana zevk verir:
Zevkler ve renkler tartışılmaz. Zahmetli bir işi birisi yaparken zevk alırken başka birine o iş yapmak işkence gibi gelebilir, bunun nedeni zevklerin göreceli olmasındandır. Mesela bilgisayar programlamasıyla uğraşan bu işi seven adam yaparken zevk alır, çünkü hem işini sevmektedir hem de o işe yeteneği vardır. Ama yeteneksiz o tarz işlerle uğraşmayı sevmeyen bir adam bir bilgisayarın başına oturup saatlerce uğraşmaz, o iş onun için külfettir, çünkü sevmemektedir. Gene bir polis yeteneği ve sevgisi olduğu için polis olmuştur, polisliği zevkle yapmaktadır uğraşıp yorulsa bile o işten bir zevk almaktadır, ama başka bir adam bir polisin uğraştığı işle hiç uğraşamaz ona çok ağır ve işkence gibi gelir. Neticede yapılan bir işin zahmetli ya da zevkli olması işi yapan kişiye bağlıdır. O işi yapan adam, işin mantığını kavrayıp işi sevmiştir işten zahmeti olsa da zevk alır, zahmeti olduğu için o işi terk edemez onsuz yapamaz. İşte bunun gibi inanan bir insan sevdiği için inanmaktadır ve inancın mantığını kavradığı için yaptığı ibadetlerden sıkılmaz ruhu huzur duyar ve zevk alır, inanmayan insanda zaten sevmediği için inanmaz ve ibadet de etmez o da kendi çapında bedeni hazlarını tatmin etmeye çalışarak zevk alır. Neticede inanan bir insan (kendisine zevkli gelen) ufak dini zahmetlere ve zorlu imtihan olaylarına katlanır (bkz:şehitler acı çekmez ve şehit binlerce kez şehit olmak ister) yani acı çekmemiş olur. Hayatı zulümlerle geçen birçok Allah dostu vardır ve bunlar hiçbir zaman hallerinden şikayet etmemişlerdir çünkü o hayat yaşadıkları o maneviyat onlara zevk vermektedir ve gönülleri, hayvanca hislerle dolu olan birçok insandan daha huzurludur. Neticede insanın başına gelen ve kendi iradesiyle yaşamak istediği ve yaşadığı bu olayları acı çekmek diye nitelendiremeyiz. Acı ve zevk hayata bakış açınla ilgilidir;
Bilim adamlarına göre mutluluk öğrenilebilirmiş. Alın yazısı ile ilintili olmadığını söylüyorlar. Mutlu olma için herkes çeşitli yollar bulabilirmiş. Bir başka değişle lotodan milyarlar çıkmasına veya genlere ihtiyaç yok. İstediği takdirde insanların gevşeyerek, dokunarak hatta bir küçük çocuğun gülüşünde, bir bebeğin yamuk ellerinde ve stres halinde bile mutluluğu bulması mümkün diyorlar. Yazar R. Sibel Yolak da, ‘Mutlu Olmanın Yolları’ isimli kitabında bizlere tüyolar veriyor. Uzman Wilhelm Schmid Bode’un mutluluk reçetesine de değinerek.
5-Acı, tatlının kıymetinin anlaşılmasını sağlar:
Hasta olan birisi sağlıklı haline hep özlem duyar, sağlıklı halinin kıymetini anlar ve iyileşince mutlu olur. İnsan doğası gereği hep daha iyisini ister. Her zaman bulunduğu durumdan daha iyi bir halde olmak ister. Sağlıklıysa bulunduğu durumdan zevk almak ister. Aldığı zevkten bıkınca başka zevkler peşine koşar ve hiçbir zaman belki de bulunduğu durumun kıymetini bilmez. Kendinden kötü durumdaki insanlara göre halinin ne kadar iyi olduğunu görmez ve aldığı bütün zevkler bittiğinde, tadacak hiçbir zevk kalmadığında dünyadan kopma noktasına gelebilir. Netice itibariyle durumu her zaman iyi olan iyiye giden insan halinin kıymetini bilmez. Onun için hayatın tamamından zevk alamaz. Bu durumda düşünün; başına hiç kötü bir şey gelmemiş bir insan aldığı zevkin kıymetini bilmediği için hayatı boyunca toplam 100 gün zevk almışsa başına toplamda 100 gün kötü bir olay gelmiş kötü bir olay geçirmiş bir insan hayatının o 100 gün hariç geride kalan kısmından şükrederek zevk almaz mı?
Bir şeyleri kazanmak için çaba sarf etmezsek o kazandığımız şeyin kıymetini bilemeyiz. Önce hak etmemiz lazım ki sahip olmak istediğimiz o şeye sahip olduğumuzda burun kıvırmayalım, çaba sarf ettiğimiz için sahip olduğumuz o şeyin kıymetini bilelim.
Örneğin namaz kılıyor kıldıktan sonra aldığımız nefes için bile şükürde bulunuyoruz ve aldığımız nefesin bile ne kadar önemli, güzel bir nimet olduğunu anlayıp elimizdeki nimetlerin farkına varıyor mutlu oluyoruz.
6-Zahmet olmadan rahmet olmaz:
“Başarıya giden yol çiçekli bahçelerden geçmez” kazanmak için çalışmak ter dökmek zahmete katlanmak lazım. İmtihan dünyasının kuralı budur, durum böyle olmasaydı çalışanla çalışmayan ayırt edilemezdi. Allah çalışıp zorluğa katlanan, musibetlere göğüs gerenleri mükafatlandırmak istemiştir ki zaten mükafatı hak eden; çalışan insandır. Dünyada da ahirette de bu böyledir.
Necm-39- İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez….
Başarmak için çektiğimiz çileler, acı değil zevktir. Bir şeye çaba harcayıp o şeyi zorlukla, alın teriyle elde ettikten sonra bir haz duyarız. Çünkü irademizle bir iş başarmış irademizle kendimizi zorlayarak bir şey elde etmişizdir, diğer insanlardan farkımızı ortaya koymuşuzdur. Başarı o nedenle hem maddi hem manevi zevk vericidir. Biyolojik olarak ta böyledir. Örneğin; çalışan yorulan insanın enerjiye ihtiyacı olduğu için yediği yiyecekten içtiği sudan oturduğu koltuktan ekstra zevk alır. Çalışmayan tembel insan yediğinden bir süre sonra tat alamazken bu lezzeti almak çalışanın mükafatıdır.
Spor yaparken de sonrasında da mutluluk hormonu salgılanıyor. Açık havada tenis oynamak, koşu yapmak, sıkı bir yürüyüş, mutluluk hormonu serotonin salgılanmasını sağlıyor. Bulduğunuz her fırsatta spor yapın. Spor yaparken endorfin hormonları üretilir. Genellikle, yapmakta olduğumuz sporu en az 30 dakika devam ettirdikten sonra, endorfin hormonları salgılanır. Endorfinin vücuttaki işlevi morfine benzetilmektedir. Hem doğal bir ağrı kesici, hem de yatıştırıcı niteliği vardır. Yarım saat spor yaptıktan sonra, vücudumuzda serbest bırakılmaya başlanan endorfin hormonları, daha önceden söz ettiğimiz gibi, bizi yatıştırır ve rahatlatır. Sağlık açısından bu, sinirlerimizi yatıştırmak için alabileceğimiz ilaçlardan çok daha mantıklı bir çözümdür.
Sporun, ilaçlardaki gibi sağlığımıza dokunabilecek hiçbir yan etkisi olmaması bir yana, artık hepimizin bildiği birçok yararı da vardır. Başka bir deyişle, hem ilaçlara olan bağımlılığımızın azalması, hem de vaktimizi iyi değerlendirmenin verebileceği haz duygusu, günün sonunda spora başvurmamız için yeterli nedenlerdir.
Kırmızı biber: Acı kırmızı biber, önce insanda cehennem duygusu uyandırır. Ancak hemen arkasından ödülü geliyor, biliyor muydunuz? Biberde bulunan ‘capsacıh’ adlı madde, damakta endorfin salgılayarak acıları dindiriyor, insanı mutlu kılıyormuş!
Ben hayatımda zorlanarak çalışarak elde ettiğim şeyler yüzünden iyi ki çalışarak elde etmişim diyorum çünkü böyle hem daha zevkli hem de kıymetini alın terim yüzünden daha iyi biliyorum, şükrediyorum.
Zümer-74 – Onlar şöyle karşılık verirler: “Hamd-ü senalar olsun o Allah’a ki sözünde durdu ve dilediğimiz yerinde oturacağımız şekilde bizi cennete yerleştirdi. Çalışanların mükafatları ne güzelmiş!
Nahl-41 – Zulme mâruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi!
Büyük insanlar Allah tan dert istemiştir çünkü dert sayesinde ehli dünya gibi yatarak güzel bir hayat geçirmemiş ve Allah yolunda bu dertlere sabrederek derecelerinin artmasını ümit etmişlerdir. Nitekim en büyük dert ahiret derdidir. Cenneti bu dünyada yaşamak isteyen insanlar dertten kaçarken bu dünyanın imtihan meydanı olduğunu kavrayan Müslümanlar çalışkan bir öğrencinin hep daha zor soruları istemesi gibi Allah’tan hep dert istemişler ve dertlerinin olmasına şükretmişlerdir. Bu sırrı anlayan bir dertlinin dediği gibi;
“Derman arardım derdime derdim bana derman imiş,burhan sorardım aslıma aslım bana burhan imiş…” (Niyazi Mısri)
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Allah kullarına zulmetmez sebepsiz acı çektirmez imtihan olması için gerekli olduğu için kaldırabilecekleri oranda acıyla güçlendirir. Azaba maruz kalanlar bu genellemenin dışındadır. Acılara isyan etmeye lüzum yoktur. Aldığı onca zevke rağmen aldığı kısacık acı için isyan eden insan ne kadar haklı sizce?
*Müslümanlar üzerine bir bomba atılacakken her seferinde bir melek gelip durdursa/ durduracaksa bizim hareketlerimizin, hareket etmemizin ne ehemmiyeti kalır, Allah a yönelenlerle yönelmeyenler nasıl açığa çıkar, iradenin ne ehemmiyeti kalır? Fakat Allah öyle bir sistem ayarlamıştır ki ufak bir yönelmeyle ufak bir çabayla Allah yardımlarını öyle bir gösterir ki İnançlı insan ben bunları nasıl yaptım diye şaşırır sonra anlar ki ben ufak bir irade koymuşum ortaya işin hepsini Allah yapmış. Bunu ancak Allah yolunda bir iş yapan birisi bilir. Allah yolunda mal harcayan bir insan elinde kalan paranın nasıl daha fazla bereklendiğini bilir. işte böyle inananın inancı daha da artar. Allah ın kurduğu sistemi görüyor musun? imtihan dünyasının bir gereği olarak yaptığı hataların karşılığını görerek üzerine bombalar yağan o Allah a inanmış insanlar ise zaten yaşayacakları ölüm gerçeğini görünürde feci şekilde yaşarlar, bu görüntü inançsızların inançsızlığını daha da arttırır. fakat gerçekte hatasının karşılığını gören bu insanların bile Allah canlarını tatlılıkla alır. Kaldıramayacakları yük yüklemez. Bunun yanında şehitlik mertebesi vererek sonsuzluğun yanında bir saniyesi ile 100 yılı aynı yani bir hiç olan bu dünya hayatının karşılığında büyük mükafatlar ihsan eder.