18-İSLAM’DA KADIN VE SOSYAL STATÜSÜ

İslam’da kadın hakkında yanlış bilinenler & kadınların erkeklerden yüce yanları;

 

İslam’da kadın ve erkek kanunlar ve Allah’ın karşısında eşittir;

 

İslam’da eşitlik yoktur, adalet vardır. Örneğin ‘kadın ve erkek eşit değil eştirler, birbirlerinin yerine geçemez birbirlerini tamamlarlar. İslam’da kadın ve erkeğe farklı yaptırımlar uygulanması adalete daha uygun olduğu içindir.’

 

Sadece yaratılıştaki fiziksel bir takım farklılıkların bulunması erkeklerin kadınlardan manevi yönden üstün olduğunu göstermez. Üstünlük takvadaysa ve Allah’ın ayetleri herkese şamilse ve kadın da sakınıyorsa meleklerin derecesine hatta daha üstüne çıkabilir demektir. Sakınmayan erkek nasıl olurda sakınan kadından üstün olabilir?

Allah’ın rahmeti mükafatı eşittir; 

Ahzab-35 – Allah’a teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar, İslâm dinine iman eden erkekler ve iman eden kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar,dürüst erkekler ve dürüst kadınlar,sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, hayır yolunda infak eden erkekler ve infak eden kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya, işte Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

 

Cezada eşittirler; 

 
Kadın ve erkek arasında kısas eşitliği vardır. Kadın öldürmüş erkeğin öldürüleceğinde bütün mezheplerde icma (oy birliği) vardır.
 

 Maide-38 –Hırsız erkek ile hırsız kadının irtikâb ettikleri suça bir karşılık ve Allah tarafından insanlara ibret verici bir ukubet olmak üzere ellerini kesiniz. Allah azîz ve hakimdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)

Dini yükümlülüklerde eşittirler; 

 

Mümtahine-12 –Ey Peygamber! Mümin hanımlar; Allah’a hiç bir sûrette ortak tanımamak hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, hiç yoktan yalan uydurup iftira atmamak, bulduğu bir çocuğu, kocasına isnat etmemek veya gayr-ı meşrû bir çocuk dünyaya getirip onu kocasına mal etmemek, senin kendilerine emredeceğin meşrû olan herhangi bir konuda sana karşı gelmemek hususlarında sana biat etmeye geldiklerinde, sen de onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan af dile. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir

Bu konuda Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından verilen karar şöyledir:

“İslam’da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir; her ikisi de eşit derecede Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek olsun kadın olsun, bütün insanlar yeryüzünü imar etmek ve orada Allah’a kulluk etmekle yükümlüdürler… Dinimizde yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme; kişi hürriyeti ve güvenliği; vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyeti; mülkiyet ve tasarruf hakkı; meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmada bulunma, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir.”

“Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’in kadınlardan biat almasının zikredilmesi (Mümtehine, 60/13), İslâm’da kadının iradesinin bağımsızlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu itibarla kadın olmak, hak ehliyetini ve fiil ehliyetini daraltan bir sebep değildir. Sahip olduğu hakların, kocası ya da başkası tarafından ihlal edilmesi halinde, kadının hakime başvurarak haksızlığın giderilmesini isteme hakkı bulunmaktadır…”

Günümüzdeki kadınlara uygulanan bazı baskıcı yaptırımlar İslam’ın hükmü değildir;
Örneğin kadının zorla istemediği bir kocaya verilmesi tüm yetkilerinin velisinde olması gibi bir şey bizim toplumumuzda görülen ama İslamiyet’in bir hükmüymüş zannedilen yanlış bir uygulamadır. Böyle bir durumda İslami hükümlerce kadının dava açma hakkı vardır.

Hadis-i şerif: Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Dul kadın kendisiyle istişare edilmeden nikahlanamaz, bakire de izni sorulmadan nikahlanamaz” buyurmuşlardı. Ashabı sordu: “Ey Allah’ın Resulü! Onun izni nasıl olur?” -“Sükut etmesiyle!” buyurdular.” [Buharî, Nikah 41, Hiyel 3; Müslim, Nikah 64, (1419); Tirmizî, Nikah 17, 18, (1107, 1109); Ebu Davud, Nikah 24, (2092, 2093); Nesâî, Nikah 33, (6, 85).]

Bir diğer örnek, kadınların eve hapsedilip dışarıda çalışmalarına ya da gezip tozmalarına muhafazakar aileler tarafından izin verilmemesidir. Bu aslında İslam’ın hem erkeğe hem de kadına emridir. Dinimiz erkek ve kadının dışarıda amaçsız gezmesini boş boş dolaşmasını kesinen yasaklamasa da hoş görmemiştir. Günümüzde dindar ailelerin kızlarının gezmelerine hususiyle karışmaları dışarıdaki ahlaksız toplumdan çekindiklerinden kızlarına bir şey olmasına korkmalarındandır.

Ahzab-32 – Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Takvâ sizin sıfatınız olduğuna göre, namahrem erkeklere hitab ederken tatlı ve cilveli bir eda ile konuşmayın ki kalbinde hastalık bulunan bir şahıs, şeytanî bir ümide kapılmasın. Ciddi, ölçülü konuşun.33 –Hem vakarla evinizde durun da, daha önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi süslenip dışarı çıkmayın, namazı hakkıyla ifa edin, zekâtınızı verin, hülasa Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Peygamberin şerefli hane halkı, ey Ehl-i beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor.

Bu ayetlerde hususiyle peygamber eşlerinin insanlar ve Allah nezdinde ayrı statüye sahip oldukları için dışarılarda süslenerek gezmeleri Allah tarafından yasaklanmıştır. Diğer Müslüman kadınlara süslenip gezmeyin denmemiştir ama burada “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” düsturunca mümin kadınlarında süslenip gezmemeleri daha uygundur.

Bazı Arap ülkelerinde uygulanan kadınlara araba kullanma yasağının İslam’da yeri yoktur. “Eğer üzerindeki dişilere Allah lanet etsin.”,”Rasûlullah kadınları eğere (ata) binmekten yasakladı.” bu her iki hadis de, sahih hadis kaynaklarının hiçbirinde geçmez ve son derece zayıftırlar. Yani bunlar üzerine fıkhı bir hüküm bina etmemiz mümkün değildir. Efendimiz (s.a.v.) döneminde kadınların binek kullanmasının yasaklanması gibi bir durum göremiyoruz. Aksine rivayetlerin birçoğunda kadınların binek bindiklerine dair ayrıntılar vardır ne de olsa kadın sahabeler savaşlara bile iştirak etmişlerdir. Nitekim kadınların sıkış tepiş toplu taşıma araçlarını kullanmaları, orda türlü zorluklara belki tacizlere katlanmalarındansa mümkünse kendi arabaları ile ulaşımlarını sağlamaları, kendilerine ait arabaları olması elbette ki İslami açıdan daha makbuldür.

 

Kuran erkeklere mi hitap etmektedir?

 

Kuranda hem sadece erkeklere hitap eden hem de sadece kadınlara hitap eden ve bunların yanında cinsiyet belirtmeyip tüm insanlara hitap eden ayetler mevcuttur. Olması gerekende zaten budur. Çünkü erkeğin yapıp kadının yapamayacağı işler olduğu gibi kadının yapıp erkeğin yapamayacağı işler vardır. O nedenle sadece kadına veya sadece erkeğe hitap eden ayetlerin olması gayet doğaldır.

Kuranın sadece erkeklere hitap ettiğini söyleyen biri o zaman “ey kadınlar” şeklinde başlayan ayetleri gördüğünde kuran sadece kadınlara hitap ediyor mu diyecek. Böyle bir mantığı yalnızca art niyetli kafirler yürütür.

Nisa-124 – Erkek olsun kadın olsun kim mümin olarak iyi ve yararlı işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar bile hakları yenmez.

Tövbe-68 – Allah gerek münafık erkeklere, gerek münafık kadınlara, gerekse bütün kâfirlere, ebedî kalmak üzere girecekleri cehennem ateşini vaad etmiştir. O onlara yeter! Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara devamlı bir azap vardır.

Tövbe-71 –Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır. Onlar iyilikleri teşvik edip kötülükleri menederler. Namazı hakkıyla yerine getirir, zekâtı verir, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte onları Allah geniş rahmetine mazhar edecektir. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir

Nisa suresi: Cahiliye döneminde mahrum oldukları yeni hakları kadınlara verdiğinden ötürü, bu sûreye “Kadınlar” mânasına gelen “Nisa sûresi” adı verilmiştir. Uzunluk itibariyle Bakara sûresinden sonra Kurân-ı Kerimin en uzun ikinci sûresidir. Gene Tahrim suresinde inkarcı ve itaatkar kadınlardan bahsedilir.

 

Kadın ve erkeğin biyolojik farklılıkları;


DNA açısından aynıdır. İşleyiş açısından çok farkları vardır. Örneğin; erkek beyninin cinsellikle ilgili yapısı kadın beynine kıyasla iki buçuk kat daha büyüktür. Bu ise erkeklerin neden kadınlara kıyasla cinselliğe farklı yanaştığını gösterir. Beynin zağ ve sol lobunu kullanma açısından farklıdır, daha çocukluktan itibaren kız ve erkek çocuklar ayrı oyuncaklara yönelir ayrı konulara ilgi gösterirler.

Kadın ve erkeğin ayrı ayrı şeylere ilgi duyduklarını kabul eden ve her çeşit yayın organında kadınlara ayrı köşeler ayıran insanların, haremlik ve selâmlığın geçersizliğini iddia etmesi imkânsızdır. Hattâ son yıllarda bizzat kadın gazetesi çıkarmaya çalışan insanlar, farkında olmadan İslâm’ın bu hükmünü ispatlamış olmuyorlar mı? Evet, kadın ve erkek ayrı ayrı şeylere ilgi duyarlar. Bu gerçeği inkâr etmek mümkün değildir

 

Kadın ve Erkek Arasındaki Hüküm Farklılıklarının Nedenleri;

 

Bakara-228…Erkeklerin hanımları üzerinde bulunan hakları gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû çerçevede hakları vardır. Şu kadar ki erkeklerin onların üzerindeki hakları bir derece daha fazladır. Unutmayın ki Allah üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.

İslam hukukunda aşağıda belirteceğimiz birkaç konu dışında kadın ve erkek her türlü eşittir. Şimdi İslam’da adalete uygun olduğu ve toplumun, kadının, erkeğin menfaati için kadın ve erkeğin ayrı yaptırımlara tabi olduğu durumlara bakalım;

 

Neden erkekler aynı anda 4 kadınla evlenebilirde kadınlar 1 den fazla evlenemez?

 

Nisa-10 –Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınları dolusu ateş yerler. Onlar, yarın harıl harıl yanan bir ateşe gireceklerdir.

Nisa-2 –Yetimlere mallarını verin, temizi verip murdarı almayın, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız gerçekten büyük bir günahtır.

Nisa- 3 – Himayeniz altındaki yetim kızlarla evlenince haklarını gözetemeyeceğinizden, adaleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, onlarla değil, size helâl olup arzu ettiğiniz diğer kadınlarla iki, üç veya dört hanım olmak üzere evlenin. Eğer bu takdirde de aralarında adaleti gerçekleştirmekten endişe ederseniz, bir kadınla veya elinizin altında olan cariyelerle yetinin. Bu durum, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

1-Yetime dokunmada ne yaparsan yap; görüldüğü gibi kuran yetimin hakkını korumayı esas almıştır. 4 kadınla evlenin diye emretmiyor, böyle bir durumdaysanız yetim hakkı yememek için 4’e kadar evlenebilirsiniz diyor.

2-Erkek birden fazla kadını idare edecek kapasitededir; tarihte erkek Müslümanlar arasında 4 kadınla evlenenlere çok nadir rastlanır. Daha çok padişahlar, zengin varlıklı erkeklerin bu ayetten faydalandığını görürüz. Allah lüzum olduğu, bakabileceği takdirde erkeğe aynı anda 4’e kadar kadınla evlenebilmesine izin vermiştir. Erkeğin yaratılış özelliği bakımından birden fazla kadını idare etmesi mümkündür, ama kadının yaratılışı ve erkek üzerinde idare ve otorite yetilerinin zayıf olması nedeniyle 1 den fazla erkekle evlenmesi aile içi sorunlara neden olabilir. Kadınlar kendilerine kötü davranmayan ama otoriter olan erkeklerden hoşlanır bu herkesin malumu ve yaratılış gerçeği, kendileri otoriter olmak istemezler. Hiçbir kadın light kılıbık erkeklerden hoşlanmaz. Bir diğeri; erkek birden fazla kadınla evlendiğinde doğacak her çocuğun annesi ve babası bellidir, ama kadın birden fazla erkekle evlendiğinde doğacak her çocuk için DNA testi yapmaya gidebilirler, saçma sapan bir durum çıkar ortaya. Bir erkek biyolojik olarak ta cinsel açıdan birden fazla kadını tatmin edebilme kapasitesine sahipken kadının böyle bir yetisi yoktur.

3-Ayet gayet mantıklıdır, toplum ve insan menfaati için gereklidir; İslam bakıma muhtaç kadınların boşta kalmasını engellemiştir. Kırsal hayatın güçlüğü ve birçok emekçiyi gerekli kılması, sürüp giden savaşların, yağma, baskın ve talan hareketlerinin çok sayıda erkek ölümüne sebep olması, bunun sonucu olarak da kadın-erkek arasındaki sayıca eşitlik dengesinin erkek aleyhine bozulmasıyla kadınlar açıkta kalacaktır. Kadınlar tek başlarına kaldılar mı toplumda geçinebilmek çalışmaya imkan ve tam yeterlilikleri olmadığından bakıma muhtaç hale geleceklerdir. İşte bu gibi belli şartlarda ancak erkek ikinci bir kadınla evlenebilir. Aksi taktirde fazlalık olan kadınlar ne yapacak? Zina mı, fuhuş mu? Toplumsal denge nasıl sağlanacak?

4-kadının gönlünün hoş edilmesi erkeğe farzdır(nisa-129); eğer birden fazla kadınla evlenildiyse de her kadının gönlü hoş edilmeli eşler arasında adaletli olmak erkeğe farzdır; tabi evlenecek kadınlarında diğer kadınları bilmesi ve bu duruma razı olmaması gerekir, kadın istemezse zaten evlenmez, evlenmeyi kabul ederse zaten durumdan rahatsız değildir. İlk hanımın izin vermesi: Kadın kocası ile evlenirken, kocasına, benden sonra başka kadınla evlenmezsen seninle evlenirim der, erkekte kabul ederse erkek bir daha başka bir kadınla evlenmez. Eğer hanımı izin verirse, erkek ancak o zaman ikinci bir hanımla evlenebilir.

Hadis-i şerif: Misver İbnu Mahreme (r.a.) anlatıyor: “Hz. Ali (r.a.) nikahı altında Fatıma (r.a.) olduğu halde Ebu Cehl’in kızına talib oldu. Bunu işiten Hz. Fatıma, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek: “Kavmin, kızları için senin hiç gadablanmayacağını zannediyor. İşte Ali, Ebu Cehl’in kızıyla evlenecek!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm kalktı [minbere çıktı] şehadet getirdi ve şu hitabede bulundu: “Emma ba’d! Ben Ebu’l-As İbnu’r- Rebî’e (kızımı) nikahladım. Bana konuştu ve doğruyu söyledi [vadetti ve vaadini tuttu. Şurası muhakkak ki ben helal olanı haram kılmıyorum, haramı da helal kılmıyorum]. Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Allah’a yemin olsun Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın kızı Allah düşmanının kızıyla ebediyyen biraraya gelmeyecektir!” Ravi der ki: “Ali istemekten vazgeçti.”

Hadis-i şerif: “Kimin iki hanımı olur ve aralarında adaletli davranmazsa kıyamet günü (vücudunun) yarısı düşük olarak gelir.” Diğer bir rivayette “Bir tarafı eğri (mefluç) olarak” denmiştir.” [Ebu Davud, Nikah 39, (2133); Tirmizî, Nikah 42, (1141); Nesâî, İşterü’n-Nisa 2, (7, 63).]

5- Kuran; gerekliyse evlen ama 1 tane evlensen daha iyi demiştir;

Nisa-129 –Ey kocalar! Bütün benliğinizle isteseniz dahi eşleriniz arasında tam adaleti sağlayamazsınız. Öyleyse bir tarafa büsbütün gönlünüzü kaptırıp da öbürünü kocasızmış gibi bir vaziyette bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, işlerinizi iyileştirir ve haksızlıktan sakınırsanız, unutmayın ki Allah gafurdur, rahîmdir (affı ve merhameti boldur)

Şimdi tam burada birlikte düşünelim. Ayetin başında yetimlerle birlikte yaşarken içimize düşen bir korku var, çünkü önce ikişer, üçer, dörder nikâhlayın diyor, daha sonra bunu yaptığınızda yine adaleti sağlayamıyorsanız tek bir tane alın diyor (nisa-2-3). Sizlere sormak isterim tüm bu ayetleri gördükten sonra Allah birden fazla evlenmemizi mi öneriyor, yoksa tam tersini bu yol asla adaletin sağlanmadığı bir yol olup en güzel ve adaletli olan; tek eşle evlenmektir mi diyor (nisa-129)? Birazcık aklı olan, Rabbin emrettiği doğru yolu bulacak, çok eşlilik izninin bir rahatlık bir rahmet olduğunu anlayacaktır.

Bunun yanında kadın boşanıp 3 ay iddet beklemek şartıyla pek tabi başka bir erkekle evlenebilir, erkekler gibi 4 defa evlenip boşanabilir, bunda sakınca yoktur, kadınla erkeğin tek farkı; aynı anda birden fazla kişiyle evli olabilmektedir.

Bakara-228 – Boşanmış kadınlar kendilerini tutup yeni bir nikâh yapmadan önce üç âdet beklesinler. Allah’a ve âhirete iman ediyorlarsa, kendi rahimlerinde Allah’ın önceki evlilikten yaratmış olduğu çocuğu veya hayızı gizlemeleri onlara helâl olmaz. 

 

Neden(ticaret sözleşmelerinde) 2 kadının şahitliği 1 erkeğin şahitliğine denktir?

 

Bakara- 282 – Ey iman edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman onu kaydedin. Aranızda doğrulukla tanınmış bir kâtip onu yazsın. Kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi (adalete uygun olarak) yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Üzerinde hak olan borçlu kişi akdi yazdırsın, Rabbi olan Allah’tan sakınsın da borcundan hiçbir şey noksan bırakmasın. Eğer üzerinde hak olan borçlu, akılca noksan veya küçük veya yazdırmaktan âciz bir kimse ise, onun velisi adalet ölçüleri içinde yazdırsın. İçinizden iki erkek şahit de tutun. İki erkek bulunmazsa o zaman doğruluklarından emin olduğunuz bir erkek ile iki kadının şahitliğini alın. (Bir erkek yerine iki kadının şahit olmasına sebep) birinin unutması halinde ikincisinin hatırlatmasına imkân vermek içindir….

Bu hüküm, genelde kadınların meşguliyet alanları olmayan ticaret alanındadır. Borç ile ticaret ile ilgili bir konu için kuran: bu konularla alakası olmayan iki kadını 1 erkeğin yerine şahit tutabilirsiniz demiştir, kadının meşguliyet alanı(genellikle) borç ticaret olmadığı için ticaretle ilgili bir olayı kolaylıkla unutabilir. ki zaten bu durum her insan için geçerlidir, herkes ilgilenmediği bir konuyu bir müddet sonra unutabilir. Yoksa erkeklerin alanına girmeyen sahalarda tek kadının şahitliği yeterli sayılır.

Ayetteki unutma tabiri yerine, şaşırma tabiri daha uygundur. Kadın unutmaktan ziyade heyecanlanıp şaşırabilir veya erkeğe nispetle daha çabuk kanabilir. Çünkü daha hassastır daha çok etki altında kalır. İşte böyle bir durumda iki kadın şahit olmazsa şahitlik tehlikeye düşebilir hukuk zayi olabilir. Halkın hukukunu korumak ve garanti altına almak için borç ticaret gibi daha çok erkeğe mahsus işlerde bir erkek yerine iki kadının şahitlik etmesi emredilmektedir. Doğum, süt emzirme, annelik, dulluk, bakirelik, lian gibi ailevi konularda kadın erkeğe denktir.

Kadınla istişare

Zaman zaman, bir kısım kitaplarda mutlak bir ifade ile “kadınla istişare etmeyin” şeklindeki tavsiyenin sünnete uymadığını söyleyebiliriz. Zira en azından kadını ilgilendiren meselelerde onunla istişare edilmesi hususunda Hz. Peygamber (aleyissalâtu vesselâm)’den çok net “emirler” varid olmuştur: “Kendilerini ilgilendiren hususta kadınlarla istişare edin”, “Kızları hususunda kadınlarla istişare edin.”, “Bakire kızla, (evlendirmezden önce) babası müşavere etmelidir”, “Dul kadın, kendisiyle istişare edilmeden evlendirilmemeli, bakire kız da izni alınmadan nikahlanmamalı…” Yani evlenme gibi şahsını alâkadar eden bir mevzuda fikrinin alınması ve ona uyulması kesinlikle ifade edilir.

Neden kadınlar mirastan yarım pay alır?

Nisa- 11 – Miras konusunda, Allah çocuklarınız hakkında şöyle emreder: Erkeğin hakkı, kadının hissesinin iki mislidir…

Mirasta erkek evlat, kızın iki mislini alır. Zira İslâmi yaşayışa göre erkek ailesini geçindirmekle yükümlüdür. Kadının böyle bir görevi yoktur. Kadının yükü kocasına ait iken, koca ailesini, çocuklarını hatta duruma göre anne ve babasının nafakasını yüklenmek zorundadır.

Maide-5-“… Mü’minlerden hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde size helaldir.”

Bir diğeri; Kadın evlenirken kocasından İslami usüllere göre mehir almaktadır, neticede “mirastan yarım pay+mehir” alan kadın neredeyse mirastan tam pay almış gibi olacaktır. Üstüne üstlük erkek varken kendi istemediği müddetçe maddi yönden ailesini geçindirme sorumluluğu yoktur. Kadının hiç parası olmasa da erkek ona bakmak zorundadır ve parasızlık onun için bir problem teşkil etmez. Neticede kadın ihtiyacı olmamasına rağmen neredeyse erkek kadar servete sahip olmaktadır. Yani esasında kadının zevkine harcayacak daha çok parası olmaktadır (kadınlar ekseriyetle daha çok zevklerine düşkündür erkeklerden pahalı elbiseler giyerler). Zaten İslam’da kadın oldukça rahattır bütün zor işleri erkek üstlenmiştir. Dolayısıyla bu hüküm tam adalettir. İslami yaşayış en doğru yaşayışsa, Allah’ın koyduğu bu miras hükmü de en doğru hükümdür.

Nisa-19 – Ey iman edenler! Kadınları zorla miras olarak almanız helâl olmaz. Çok belli bir fuhuş işlemedikçe onlara verdiğiniz mehrin bir kısmını ele geçirmek için onları sıkıştırmanız da size helâl değildir. Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.

Allah (c.c.) kullarının nefislerine zarar verdirtmeyecek rahat ettirecek ve menfaatlerini gözeten emirler vermiştir.

Neden kadınlar devlet başkanı olamaz?

“Yönetimlerini kadına teslim eden bir toplum iflah olmaz.” anlamındaki hadis ile, Hz. Peygamber başkanı bir kadın olan Sâsânî Devletinin kısa süre sonra yıkılacağını haber vermektedir. Nitekim bu devlet, kısa bir süre sonra yıkılmıştır.” Çoğu alime göre bu hükümde diğer bütün İslami hükümler gibi geneldir.

Not: Bugün kadın devlet başkanlarının olduğu ülkelerinde; yeni dünya düzeni kurulduğundan beri; aslında her ülkede olduğu gibi derin devlet tarafından yönetildiğini belirtmek isteriz.

Hz. Peygamber (asm) devrinden itibaren kadınlar, öğretmenlik, memurluk, doktorluk, hemşirelik, zabıta memurluğu gibi çeşitli özel ve kamu işlerinde çalışmışlardır. Nitekim Hz. Ömer, Medine pazarına Şifa b. Abdullah’ı denetim görevlisi, müfettiş olarak tayin etmiştir. Bu konuda, hemen bütün fakihler görüş birliği içindedirler. Bununla birlikte, hakimlik ve üst düzey yöneticilik yapmaları konusunda önemli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. İslâm hukukçularının çoğunluğu kadından hakim olmayacağı kanaatindedirler.

Hanefilere göre, kadının mâlî konularda hâkimlik yapması caizdir(doğrudur). Çünkü günlük muamelelerde (bakara-282) onun şahitliği geçerlidir. Ancak had ve kısas cezasını gerektiren davalarda kadın hâkim görev yapamaz. Mantıki nedeni; kadın bu konularda adalete göre değil de duygularına göre karar verebilir, kadınların erkeklere oranla daha fazla duygusal hareket ettiği psikolojik bir gerçek.

Çoğunluk fakihlere göre ise, hâkimlikte ve devlet başkanlığı görevinde erkek olmak şarttır. Kadın kazâ ve devlet başkanlığı görevini üstlenemez; delil yukarıda verilen hadistir. Bu duruma göre kadınlar İslâm devlet başkanlığı veya vâlilik görevi için de elverişli bulunmazlar. Çünkü ne Hz. Peygamber (asm) ne dört halife ve ne de ondan sonra gelenler, herhangi bir kadına yargı veya vâlilik görevi vermemişlerdir. (bk. İbn Rüşd, II, 449; eş-Şirbînî, IV, 375; İbn Kudâme, IX, 39).

İşlevselliği açısından kadınların beyni duygusallık odaklı çalışıyor, erkeklerinki ise daha realist. Erkeklerin beyni başkanlık otorite gerektiren işlere daha iyi basıyor. Sonuçta devlet işlerinde duygu ile daha doğrusu gereğinden fazla duygu ile iş yürümez. Akıl ve duygu dengesinin sağlanması lazım.

İslâm’da devlet başkanı sembolik bir imza için var olan bir başkanlık değildir. Devlet başkam toplumun önderi, düşünen başı, en bariz çehresi, konuşan dilidir. Ayrıca devlet başkanının geniş yetkileri vardır ki, bunların etkileri ve sonuçları gerçekten çok önemlidir. Düşmana karşı savaş ilan eden, ümmetin ordusunu savaş meydanlarına sevk eden, barış ve sulh antlaşmasını kabul eden odur. Artık ümmetin maslahatı barış yapmaktan yana ise barış yapar Savaşta muharebeye devamda fayda görürse buna karar verir. Pek tabii olarak bu önemli kararlar, ümmetteki danışma meclisi ile istişare edildikten sonra yürürlüğe konur. Zira bu konuda ilahi emir vardır.”… (yapacağın) iş(ler) hakkında onlara danış…”Her şeye rağmen onların ihtilaf ettiklerinde tercih hakkına sahip olan ve onların vardığı kararı ilan eden odur. Bu konudaki düstur: “Bir kere azmettin mi, artık Allah’a dayan…” Bunun yanında İslam’da devlet başkanı, en büyük camide cuma hutbesini irat eder. Onlara beş vakit namaz kıldırır. Zamanı varsa insanlar arasında doğan ihtilafları gidermeye, onları yok etmeye çalışır. İnkar edilmesi mümkün olmayan bir gerçek var ki, bu önemli görevler kadının psikolojik ve duygusal tabiatı ile uyuşmayan şeylerdir. Özellikle savaşla ve ordu komutanlığı ile ilgili olanlar kadının fıtratına aykırı düşer. Çünkü bu görevler fiziksel gücü, aklın duyguya galip gelmesini, mızrakların arasına girme şecaatini, kan görmeyi zorunlu kılar. Allah’a hamd olsun ki kadın bu özelliklerden hiçbirine sahip değildir. Yoksa hayat; şefkat, merhamet, refah ve sükunet gibi en değerli özelliklerini yitirecekti. Söz konusu meselede, bunun dışında söylenecek her şey göstermelikten uzak olamaz. Eğer tarihte ordulara önderlik yapmış ve savaş meydanlarında at oynatmış kadınlar bulunuyorsa bu, erkeklere oranla çok azınlıkta kalır. Tüm uluslarda ve tarih boyunca yaşanan hayatlarda; savunma bakanlığını bir kadının üstlenmesine rıza gösteren, genelkurmay başkanlığına bir kadını tayin eden, ordusundan herhangi bir birliğe yahut savaş kıtalarından birinin başına bir kadın getiren tek bir devlete rastlamadık. Bu ise kadına zararı olan bir şey değildir. Hayat baştan sona tek düze bir biçimde düzenlenemez. Her tarafta aynı ekşi yüzler, kaba güçler, katılık ve sertlik hüküm süremez. Böyle olsaydı hayat çekilmez bir cehenneme dönerdi. Allah’ın rahmetindendir ki Allah, erkeğin gücü ile kadının şefkati, erkeğin katılığı ile kadının merhameti, erkeğin sertliği ile kadının yumuşaklığını dengelemiştir, birleştirmiştir. Kadının varlığının ve bizim mutluluğumuzun sırrı, onun şefkatinde, merhametinde ve dişiliğindedir. Bu bakımdan “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözü bir nevi doğrudur.

Bazı kaynaklarda yer alan Hz. Peygamber’in, evin iç işlerini kızı Hz. Fatıma’ya, dış işlerini ise damadı Hz. Ali’ye yüklemiş olması, Müslümanlar için bir aile modeli oluşturma amacına yönelik bağlayıcı bir kural değil, ihtiyaç, örf ve adete dayalı tavsiye niteliğinde bir çözümdür. Kaldı ki, ev hanımının ailesine ve topluma katkıları küçümsenemeyecek kadar önemli bir iştir. Evin içinde hüküm anneye ait ise ve annenin sözü İslam da babanın sözünden daha değerliyse bir nevi Müslümanların anaerkil aile modeline sahip oldukları da söylenebilir.

“Kadın, mali ve ticarî alanlarda erkeklerle eşit konumda olup, kadın olması sebebiyle herhangi bir kısıtlamaya maruz değildir; ticaret ve borçlar hukuku alanında erkeklerin sahip oldukları bütün hak ve yetkilere sahiptir. İslâm dininde erkek – kadın ayrımı yapılmaksızın, çalışıp kazanmak teşvik edilmiş,”

Necm-39- İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez.

Nisa -32- … Erkeklere çalışmalarından nasipleri olduğu gibi kadınlara da çalışmalarından nasipleri vardır. Çalışın da siz daha hayırlı şeyleri Allah’ın fazlından isteyin.

Hadis-i şerif: “Bana kavuşmada en çabuğunuz kolu en uzun olanınızdır!” Hz. Aişe devamla der ki: “Kol yönüyle kim daha uzun diye uzunluk ölçüşmesi yaptılar. En uzunumuz Zeyneb [Bintu Cahş] idi. Çünkü o, eliyle çalışır ve kazandığını sadaka olarak fukaraya verirdi.” [Müslim, Fezailü’s- Sahabe 101, (2452).] AÇIKLAMA: Buradaki kol uzunluğundan maksad cömertliktir, sehavettir. Allah yolunda yapılan tasaddukun çokluğudur. Bu durum, Allah Resulü’nün vefatından sonra ilk vefat edenin Zeyneb Bintu Cahş olmasıyla anlaşılır. Çünkü Zeyneb, deri ustasıdır, hem işliyor, hem de dikiyordu. Mamulatını satıp kazandığı parayı Allah yolunda tasadduk ediyordu. Bu hadis kadın içinde çalışmanın ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından mühimdir.

 

Kadınların dövülmesine neden izin verilmiştir?

 

Nisa-34 – Kocalar eşleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla nimet vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir. O halde iyi kadınlar: itaatli olan ve Allah kendi haklarını nasıl korudu ise, kocalarının yokluğunda, onların hukuklarını koruyan kadınlardır. Dikbaşlılığından yıldığınız kadınlara gelince: Onlara evvela öğüt verin, vazgeçmezlerse yatakta yalnız bırakın ve bunlarla da yola gelmezlerse onları hafifçe dövün. Şayet size itaat ederlerse, onlara yüklenmek için bir sebep aramayın. Unutmayın ki üstünüzde çok yüce ve büyük olan Allah vardır.

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” (Şair Ziya Paşa)

Bu söz evrensel bir kanunu ifade etmektedir. (Sadece kadın için değil erkek içinde kuraldan düzenden anlamazsa bir çok ceza İslamda vardır) Ailenin yok olmasına göz yummak, türlü fenalıklara sürüklenmeye ses çıkarmamak mı yoksa hafif bir şiddetle olayı çözmek mi daha mantıklıdır? Efendimizin hiç uygulamadığı bu davranışı İslam gerektiğinde uygulanmasına izin vermiştir. Bu durum; devletin ülke bütünlüğünü sağlamak için son çare olarak şiddet uygulaması gibi zorunda olunduğu için istenmeyen şiddete başvurmaktan ibarettir, kesinlikle şiddeti meşru kılmaz. İslam aile bütünlüğünü korumayı baz almıştır;

Nisa-35 – Eğer karı kocanın birbirinden ayrılacaklarından endişe ederseniz, o vakit, kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf işi düzeltmek isterlerse, Allah onları uyuşmaya muvaffak buyurur…

Hz. Peygamber (s.a.v) hiçbir zaman kadın dövmediği gibi, “Kadını eşek döver gibi dövüp de günün sonunda onu koynunuza alıp yatmanız olacak şey midir?” buyurarak ümmetini uyarmıştır. Dövme müeyyidesi kullanıldığı takdirde kadının canını yakmayacak ve vücudunda iz bırakmayacak şekilde uygulanması gerektiğini de ifade buyurmuştur. Ayrıca kadına da, kocasından şikâyetçi olması halinde hakem ve hâkime başvurma, hakkını arama imkânı vermiştir”. Peygamber Efendimiz Veda Hutbesinde ancak çok can alıcı konulara temas etmiştir. Bu hutbesinde kadınların haklarının gözetilmesini ve bu konuda Allah’tan korkulmasını özellikle vurgulamıştır. “Müminler için en güzel örnek Hz. Muhammed Aleyhisselamdır. Bu ayet-i kerimeyi en iyi anlayan da şüphesiz ki odur. Kesin olarak biliyoruz ki o ömründe bir defa olsun elini kaldırıp bir kadına vurmamıştır. ‘Kadınlarını dövenleriniz iyileriniz değildir’ buyuran da odur.

Bir Fransız mahkemesinin kocası tarafından dövülmüş olan bir Fransız kadının açtığı davaya karşı -hırçınlık edip kocasını öfkelendiren bir kadının yediği dayaktan dolayı boşanma davası açılmasına hakkı olmadığına-hüküm verdiğini gazeteler ilan ediyordu.

Erkeğin keyfi koyduğu kararlara itaatsizlik yüzünden mi dövülür? Cevap: Ayette geçen “Nüşuz” kelimesi; bazı tavır ve davranışları sebebiyle yoldan çıkan, aile hukukuna baş kaldırma belirtileri gösteren, aileye ihanet etme durumuna gelen, ailenin şerefine leke sürme olasılığı güçlenen kimselerle ilgili kullanılan bir fiildir. Bunu; kısaca “iffetsizlik, sadakatsizlik veya flört ettiği şüphesi güçlenen kadın” şeklinde anlamakta mümkündür. Yani; “iffet erdemine ihanet eden, iffetsizlik gösteren, sadakatsiz davranan, böyle bir tehlikeli yola girmiş bulunan ve bunları yaparak ailenin huzur ve düzenini bozan kadın” şeklinde de anlaşılabilir. Ancak bu şartlarda hafifçe dövülebilir.

Kocasına itaatsizlikte direten ve onun haklarını korumayan kadına burada sayılan üç işlem uygulanabilir. Eğer bir uyarma kâfi geliyorsa, gerisini yapmak doğru değildir. Dövmeye izin verilse de bu, yüze yapılmamak ve yara bere bırakacak tarzda olmamak şartıyla caizdir. Hz. Peygamber (a.s.) isteksiz olarak, sırf aile nizamını temine vesile olsun diye dövmeye izin vermiştir. Yani, Hz. Peygamber, âyete getirdiği açıklamada, bu dövme işinin son derece sınırlı olduğunu bildiren çok sayıda talimat vermiştir. Bunlardan biri de: “Darben gayre muberrih” yani “şiddetli olmayan, hafifçe” olmasıdır ki, meali Hz. Peygamberin bu tefsirine göre verdik.

Veda hutbesinde Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizler üzerinde hakları vardır. Ben size onlara iyi davranmanızı vasiyet ediyorum. Onlar size Allah’ın emanetleridirler.”demiştir. Emanete yapılan hıyanetin sorgusu elbette olacaktır. Kuranda: “Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle gelir, sonra haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu ödenir.”

Talak- 1 – Ey Peygamber! Eşlerinizi boşayacağınız vakit onların iddetlerini dikkate alarak boşayın ve iddeti dikkatle sayın! Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten, özellikle eşlerinizin hukukuna zarar vermekten sakının! Onlar zina gibi açık bir hayasızlık irtikâb etmedikçe siz onları evlerinizden çıkarmayın! …

Hadis-i şerif: “Kadınlara iyi davranın, çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst tarafıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kendi haline bırakırsan sürekli olarak eğri kalır. O halde kadınlara karşı iyi davranın.” (Buhârî, Enbiyâ, 1, Nikâh, 80; Müslim, Radâ, 60; İbn Mâce, Tahâre, 77; Dârîmî, Nikâh, 35; Ahmed b. Hanbel. V, 8.)

Boşanma kararını erkek mi verir?

İslam’da boşanmanın (kadına kötü davranma durumu dışında) yalnız erkeğin yetkisine terk edilmiş olan uygulamadır. Bu durum kocanın karısına ve evine karşı malî görevlerle yükümlü bulunuşuyla da tam bir ahenk içindedir. Mademki mehiri veren odur, düğün ve evlilik masraflarını o karşılamaktadır, iddeti nafakayı da o verecektir. Öyle ise onun boşanma isteğinden kaynaklanan maddî ve manevî zararlara katlanması halinde bu evlilik hayatını sona erdirme hakkına sahip olması en tabii bir şeydir. Erkeğe genellikle ve çoğu zaman sinirlerine hakim olmada daha dayanıklı, öfke ve sinirlenme anında bunun doğuracağı sonuçları da önceden hesaplama gücüne sahiptir. Onun için o, karısı ile mutlu olma olanağının kalmadığı bir zamanda ve boşanmanın kendisine yüklediği malî yükümlülükleri de gözlerinin önüne getirecek, yanı sıra yeni bir evliliğin kendine neye mal olacağını hesaplayacak ve ancak ender durumlarda boşanmaya başvuracaktır. Ancak adam karısı ile beraber yaşamasından kesinlikle umudu kesmiş ve bunun doğuracağı sorumlulukları üstlenmişse, bu demektir ki, başka çare kalmamıştır. Bunun içindir ki, boşanma yetkisinin yalnız erkeğe verilmiş olması pek tabii ve mantıki bir uygulamadır. Ve “Sorumluluk yetki oranına göredir.” kaidesi ile uygunluk arz etmektedir. Dinimiz talak ve boşanma mevzusunun oyuncak haline getirilmemesi ciddiyetinin anlaşılması için sıkı yaptırımlar getirmiştir;

Hadis-i şerif: “Bir adam hanımını üç talakla boşadı. Kadınla bir başka adam evlendi, ancak bu adam da kadını temasdan önce boşadı. (Kadın tekrar önceki kocasına dönmek istemişti.) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bu hususta soruldu. “Hayır! İkincisi kadının balcığından tatmadıkça önceki tadamaz!” buyurdular.” [Buharî, Libas 6, Şehadat 3, Talak 4, 7, 37, Edeb 68; Müslim, Nikah 115, (1433); Muvatta, Nikah 18, (2, 531); Ebu Davud, Talak 49, (2309); Tirmizî, Nikah 26, (1118); Nesâî, Talak 9, 10, (6, 146, 147).]

Görüldüğü gibi boşama talak olayı çocuk oyuncağı değildir. Boşanan kadın başka bir erkekle evlenirse eğer ilişkiye girmedikçe önceki kocasına dönemez. Bu durum boşama yetkisi elinde olan erkeğin hiç istemeyeceği bir şeydir.

Hz. Peygamber “Allah nezdinde helalin en sevimsiz olanı boşamadır.” buyurmuştur (Ebû Davûd, Talâk, 3)

Bizde gerçek anlamda dindar çevrelerde boşanma olayı pek nadir durumlarda yaşanır. Dindar çevrelerin dışındaki kesimlerde ise istatistiki açıdan zengin-fakir farkı gözetilmeden daha fazla boşanma olayı yaşanır. Bunun yanında kadına kötü davranılmışsa, hakkı çiğnenmişse kadın dava açabilir. Kadının menfaati için gerektiğinde hakim kararıyla boşanmada olabilmektedir.

Neden kadınlar namazı erkeklerin arkalarında kılar?

Kadınların namazda erkeklerin gözü önünde bulunması, erkeklerin şehvani arzularını uyandırabilir ve namazın manevi havasını bozabilir. Çünkü gayri iradi karşı cinsi görünce uyarılma durumu erkeklerde daha yüksektir. Kadınların ise erkekleri arkadan görmesi onlarda istemedikleri takdirde bir his uyandırmaz. İslam kadını asla arka plana atmaz, kadını sosyal hayata harmanlar;

İbnu Ömer (r.a.), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın: “Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona mani olmasın (izin versin)” dediğini haber vermişti. Bilal İbnu Abdillah: “Allah’a yemin olsun biz onlara mani olacağız!” dedi. Bunun üzerine Abdullah (radıyallahu anh), ona yaklaşıp öyle hakaretâmiz söz sarfetti ki, böylesini hiç işitmedim. Sonra şunu ekledi: “Ben sana Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan haber veriyorum; sen ise durmuş, “Vallahi mani olacağız” diyorsun!” [Buhârî, Cum’a 12, Ezan 162, 166, Nikah 116; Müslim, Salat 134, (442); Muvatta, Kıble 12, (1, 197); Ebu Davud, Salat 53, (566, 567, 568); Tirmizî, Salat 400, (570).]

Kadının Erkeklerden Yüce Yanları;

İslam’da kadın erkekle saydığımız ufak ayrıntılar dışında eşittir, ama kadın anne olunca kıymeti herkesin üstüne çıkar çünkü anneliğinde Allah’ın merhamet kaynağı sıfatının yansıması vardır.

Hadis-i şerif: “Cennetin kapısını ilk önce ben açacağım. Bu sırada, bir kadın, benden önce davranacak, Buna kim olduğunu soracağım, o da: ”Yetim kalan çocuklarıma bakan biriyim” diyecektir. [Ebu Ya’la]

Lokman-14 –Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer.İnsana buyurduk ki: “Hem Bana, hem de annene babana şükret! Unutma ki sonunda Bana döneceksiniz.” Bu ayette Allah (c.c.) kendisiyle beraber anne ve babaya da şükredilmesini istiyor. Kıymeti daha ne ifade edebilir ki?

Hadis-i şerifler: Bir gün bir kişi Resulullah’a (s.a.v.) gelerek ya Resulullah dedi, anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir? Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Onlar senin cennet ve cehennemindir.”

Bir gün birisi Resulullah’a sorar: “Ben kime iyilik yapayım.” Resulullah “Annene” der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorar; Resulullah tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorunca Resulullah bu sefer “Babana” diye cevap verir.”

Birisi Resul-i Ekrem’e gelerek “Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu? demiş. Resul-i Ekrem “Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sormuş; o da “Babam yaşıyor” demiş. Resul-i Ekrem “Git ve ona iyilik et” buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: “Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu.”

Ahnef İbnu Kays’ın amcası Sa’sa’a İbnu Muâviye r.a. anlatıyor: “Birkadın beraberinde iki kızıyla birlikte Hz. Aişe’nin yanına girdi. Aişe radıyallahu anhâ kadıncağıza üç tane kuru hurma verdi. Kadın çocuklarına birer hurma verdi, kalan üçüncü hurmayı da çocukları arasında taksim etti.” Hz. Aişe der ki: “Az sonra Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm geldi, hadiseyi kendisine anlattım. Bunun üzerine: “Buna hayret mi ettin? Kadın bu davranışı sebebiyle cennete girdi” buyurdular.”

“Resûlullahaleyhissalâtu vesselâm’a bir kadın geldi, yanında iki de çocuğu vardı. Kadın bunlardan birini sırtına almış, diğerini de yediyordu. Aleyhissalâtu vesselâm onu görünce (takdirlerini)şöyle ifade buyurdular: “(Kadınlar çocuklarını karınlarında) taşırlar, doğururlar ve onlara merhamet beslerler. Bunlar bir de kocalarına eziyet vermeseler, namazlarını kılanlar cennete girerler!”

“Cennet annelerin ayağı atındadır.” Bir başka hadiste: “Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurmaktadır.

Bu hadisin bir manası şudur ki cenneti kazanmak, annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur. Bir başka manası da: “Anneler isterse dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mümin ve salih evlatlarla. Çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da yine annelerdir. Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası rahimdeki çocuğu üzerinde de etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Saliha bir eşle evlenmesi bir erkeğin saadetindendir.” Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır.

“İnsanın en birinci üstadı ve öğretmeni annesidir.” (Bediüzzaman Said Nursi)

Ümmu Kesir binti Yezid el-Ensarî şöyle demektedir: “Ben ve kız kardeşim Allah Resulü’nün huzuruna çıktık. Ben, ‘Kız kardeşim size bir şey sormak istiyor fakat utanıyor.’ dedim. Allah Resulü ‘Sorsun. Zira ilim öğrenmek farzdır.’ buyurdu. Allah Resulü’nün irşadı neticesinde kadın sahabiler eğitimde önemli merhaleler kat etmişlerdir. Hz. Aişe “Ensar kadınları ne güzel hanımlardır; haya dinde fakih olmalarına engel olmadı.” demektedir. Onlar, kadınların özel halleri dahil her konuyu sorup öğrenmiş ve ilgili şahıslara da öğretmişlerdir. Efendimiz, kadınların bilgilerinin kaynak değeri noktasında İslam geleneğinin ilk kadın öğretmenlerinden Hz. Aişe’yi kastederek şöyle buyurmuştur: ‘Dininizin üçte ikisini bu Humeyra’dan alınız.’

Kadın nerede değerli nerede değersiz?

Konu hakkında önemli bir not ve toplumların farkı; Medeni Avrupa ve Amerika’da acaba kadın gerçekten mutlu mudur? İslâm ülkelerinde kadın asla ağır işlerde çalıştırılmaz. ama Bulgaristan gibi komünist bir ülkede kadın en ağır ve en onur kırıcı işlerde çalıştırılır. Avrupa’da 60 yaşını geçmiş kadınların bile temizlik işinde çalıştırılması nadir değildir. Orada çocuklar 18 -20 yaşına gelince genellikle evlerini terk eder, hatta evlenen çocuklar asla anne ve babalarıyla oturmazlar. Eğer kadının kocası ölmüş ise por bir dairede yapayalnız oturmaya mahkumdur. İnsanın ihtiyar yaşında kendine hizmet eden Kendisini seven ve kendisinin seveceği çocuklara torunlara ihtiyacı vardır. Konuşmak dertleşmek ister, Avrupalı ihtiyar kadın bu sıcak yuvayı bulamaz, kendisini bir köpekle avundurmaya çalışır, Nihayet günün birinde bir odanın köşesinde ölüp kalır da cesedini günlerce gören olmaz. Kapitalist Avrupa’nın kadın erkek ilişkisi hep karşılıklı menfaat şehvet duygularına dayanır.

Ortaçağ zihniyetinin taşlaşmış kalp yığınları arasında toprağa gömülen kız çocuğunu, bir meta gibi alınıp satılan kadını, günümüzün ağızlarından salya akıtan materyalist maddiyatçı patronlarına cariye yapan kadını, Fransız devrimiyle yeni bir statiko arayan ama aradığını bulamayan kadını, yeniden erkeklerin patronlaşmasına ve onların ürettiği şeylerin tüketimi için reklam firmalarının kapılarında sürünen bir paçavra haline getirilen kadını, çalışması lazım, kadın evine hapsolmamalı diyerek kendine ucuz işçi bulma peşinde olan materyalist patronları zenginleştirmekten kadınında nazik bedenini ağır işlerde yormaktan öteye geçmeyen kadını evet günümüz kadınını İslam yüceltmiş ve “cennet anaların ayakları altındadır” diyerek, kendisine en büyük manevi değeri vermiştir.

Fıtratına ters hareket ederek; işin verdiği yorgunlukla eve gelerek stres ve bunalımdan çocuğunun tenine dahi dokunmadan koltuğun üzerine uzanan, adeta bir cesedi andıran günümüz batı feminist kadını ne derece özgür sayılabilir? Merhametsiz bir yuvada yetişen çocuk, annesini uyku saatinde gören bir çocuk, Annesiz büyüyen, kreşlerde büyütülen çocuk yarın nasıl annesini tanıyabilir? Annenin şefkat ve sevgisine muhtaç olan çocuk, annesini bile görmeden büyüyüp topluma karışırsa, yarın o çocuktan nasıl merhamet kanatlarını sana germesini bekleyebilirsin?

TESETTÜR; Tesettür neden önemlidir?

İslam’da cinselliğe ilişkin hükümlerin (evliliğin, zinanın, tesettürün vs.) 3 sebebi vardır. Bunlar; 1.Nesli korumak, 2.Aileyi korumak, 3.İnsanın maneviyatını korumaktır. O nedenle gayri meşru 1 ilişkiye girmek haram iken erkeğin zorunlu durumlarda 4 kadına kadar evlenebilmesine izin verilmiştir.

Bilinenin aksine sadece kadın için değil İslam’da erkek içinde tesettür vardır. Bir diğeri tesettür sadece kadının başını örtmesi değildir, Türkçe karşılığı örtünme demektir ve cinsellik uyandırmayacak dikkat çekmeyecek şekilde örtünmektir. O nedenle başı açık olup diğer uzuvları tamamen kapalı bir kadın, başı kapalı ama dizkapağına kadar çıplak ya da dar giyinmiş bir kadından daha tesettürlüdür. Erkeklerin biyolojik olarak cinsel istekleri kadınlardan çok daha fazladır. Erkekler kadınlardan daha fazla tahrik olurlar bu bilimsel bir gerçek. O nedenle toplumda kadınların neredeyse çıplak şekilde dolaşmalarının iki çok büyük zararı vardır.

Önbilgi: Erkeklerde cinsellik Mekanizma olarak basit; ama hormonal, kimyasal, elektriksel, mekanik ve psikolojik açıdan karmaşık bir süreçtir. Beyin tarafından görülen olaylar dolayısıyla salgılanan çeşitli salgılar ereksiyona sebep olur. Erkeklerde ereksiyon durumunda kan beyne değil penise hücum eder. Bu ihtiyaç giderilmedikçe, erkeğin zihniyeti cinselliğe odaklanacaktır. Bunun yanı sıra cinsellik için kullanılan bölge, erkek beyninde kadın beynine oranla iki buçuk kat daha büyük. Kadınların bu bilgi eksikliğinden ve bu gerçekleri göz ardı etmesinden dolayı toplum ve çok fazla ilişki sıkıntıya giriyor.

Evet! İnsan iradesiyle kendini zapt edebilir, cinsel ilişkiye girmeye bilir, fakat cinsel bir öge gördüğünde uyarılmasını iradesiyle engelleyemez, cinsel uyarılma otomatik, irade dışı olan bir şeydir.

Sürekli açık kadın figürleri gören erkekler kendilerini başka şeylere veremez, bu görüntüler onların hem unutkanlıklarını arttırır hem de cinsel hislerini sürekli dürtülmesinden dolayı başka işlere odaklanmalarına engel olur. Toplumumuzdaki şehvet ve kadın düşkünlüğünün, serseri gibi dolaşıp kadın peşinde gezenlerin, düşünce sistemi dumura uğramış erkeklerin olmasının nedeni budur. En basitinden örnek vermek gerekirse; çok önemli bir toplantı ortamında bile bir tane kadının bulunması tüm erkeklerin dikkatini cezbeder, hepsi kadının gözüne girmeye onu etkilemeye çalışır, onu düşünür iradelerini zorlamazlarsa kendilerini işlerine veremezler. Günümüz karma liselerinin başarı oranı erkek liseleri ya da kız liselerinin başarı oranlarına kıyasen çok düşük olmasının nedeni budur. Karma liselere gençler neredeyse sadece flört etmek için gidiyor, erkek öğrenciler yeri geliyor bayan öğretmenlere bile sarkıyor. İşte düşünmeyen üretmeyen, hayvani saiklerle hareket eden nesil bu okullarda yetişiyor. Karşı cinsle yüz göz olma neticelerine örnek olarak; lisede gençlerin ilk önce kendi sınıfındaki karşı cinsle çıkmaya başlaması, aynı iş yerinde çalışan iki karşı cinsin zamanla çeşitli birlikteliklerde bulunması verilebilir. Mobbing denilen kavram kadınlara işyerinde taciz edilmesinden çıkmıştır. Tesettürsüz bir şekilde işyerindeki erkeklerin dikkatini sürekli cezbeden bir kadının mobbinge maruz kalması yarı yarıya kendi suçudur.

Tesettürsüzlük, kız ve erkeğin yüz göz olması, insanları hayvani duygu ve yaşayışa sürükler:

Bir objeye baktığında insanın (+), 0(nötr) ve (-) olmak üzere 3 durumu vardır. (+): obje hakkında düşünür ve ondan pozitif yönde etkilenir. 0 (nötr): objeye boş boş bakar, başka bir şey düşünüyordur (ki bu durumda bile, obje bilinç altına yerleşir). (-): objeye bakmaktan rahatsız olur objeden yüz çevirir, baktığı taktirde ondan kötü yönde etkilenecektir. Kız ve erkekte birbirlerine baktıklarında akılları başka bir şeyde değil ise birbirlerinden (+) pozitif yönde etkilenirler. Birbirlerinden etkilenmeleri de ne kadar zevkli olursa olsun işin gidişatı maddi manevi zararlara sebebiyet vermektedir. O yüzden dinimiz kadın ver erkeğin birbirlerine bakmalarını dahi yasaklamıştır.

Nur-30 – Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle. Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. 31 – Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler…

Âyette “kısma” anlamına gelen “gadd” kelimesi, kısmilik ifade eden “min” edatı ile kullanılmıştır. Kısıtlanan şey erkeklerin kadınlara bakmaları, insanların birbirlerinin edep yerlerine bakmaları veya müstehcen görüntülere bakmalarıdır.

Bir hadis meali: “Namahreme ilk bakış sana ait olup, sorumluluğu yoktur. Ama ikincisi yani bakışı devam ettirmen senin aleyhindedir.” Bakmanın caiz olduğu yerlerden biri: Evlenme niyetiyle birbirini görme sırasında olur. Erkeğin örtmesi farz olan yeri, göbeği ile diz kapağı arasıdır. Kadınınki ise, elleri ve yüzü hariç, baştan aşağı bütün vücududur. Şafîî gibi birçok müçtehide göre yüzü de örtünme yerine dahildir.

Kızla erkeğin sürekli yüz göz olmasının kötü neticelerinden biri: Karma okullar;

“İngiliz The Times’da yayınlanan habere göre, kız ve erkek okullarının başarı oranı, karma eğitim yapan okullara göre daha yüksek. Karşılaştırma, İngiltere’de liseyi tamamlama sınavı olan A level ve GCSE sonuçlarına bakarak yapılmış. A level, bizim üniversite sınavına tekabül ediyor denebilir, çünkü öğrenciler bu sınavda aldıkları puanla üniversitelere başvuruyor.
Bu listeye göre ilk üçe giren okulların hepsi özel! St. Paul’s Girls School’un birinci, Perse School for Girls’ün ikinci olması, özel kız okullarının fark attığının da kanıtı. Genel olarak kızların başarısı göze çarpıyor: İlk 50’ye giren liseden, 27’si kız, 14’ü erkek okulu. Sadece yedi tanesi karma eğitim yapıyor! Anlayacağınız, Türkiye’de çağdaşlığın gereği olarak düşünülen karma okul, belki de sanıldığı kadar başarılı bir model değil.

Her şey aynı kızlar yok! Avustralya’dan ABD’ye, karma okullarla ilgili pek çok araştırma yapıldı. ABD’de 2008 yılında Stetson Üniversitesi’nin yürüttüğü dört yıllık pilot araştırmanın sonuçları çarpıcı: Karma okulda okuyan erkeklerin yüzde 55’i sınavı başarıyla verdi. Buna karşılık sadece erkeklerin okuduğu okulda, aynı sınavdaki başarı oranı yüzde 85’ti. Üstelik demografik yapı, sınıftaki öğrenci sayısı ve müfredat bakımından iki okul tamamen birbirinin aynıydı!” (24 Mayıs 2012 -Mehveş Evin- Milliyet)

Bugün karma liseden(imam hatiplerde dahil(!)) çıkan bazı gençler hayvanlar gibi erkekli kızlı yarı çıplak bir vaziyette sokaklarda geziyorlar. Koçun önce bir koyuna varıp reddedilince diğer koyuna varması gibi sürekli o onla, o onla değiştire değiştire (cinsel yönden) birliktelik kuruyorlar. Birçoğu okula ders çalışmak için değil, karşı cinsi görmek onunla beraber olmak eğlenmek için gidiyor. Ders, liseliler, hatta üniversiteliler için 2. Planda kalmış durumda. Bu nedenle Müslüman kesim karma eğitime karşıdır ve çocuklarını kız ya da erkek okullarına gönderirler. Çocuklarının hem namuslu olmaları hem de okulun hakkını verip oraya ilim öğrenme amaçlı gitmelerini sağlamak için.

Bir gün Show TV de çıkan hayat bilgisi dizisini izliyordum. Bir adam açık saçık giyinmekten söz ederken afet öğretmen şöyle diyor: “Asıl ahlaksızlık onlara (açık giyinenlere) o gözle bakanlardadır.” Afet hanım erkeğin cinsel hislerinin kadınlarınkinin kat kat üstünde olduğundan, bir erkeğin çıplak bir görüntüye baktığı anda ister istemez cinsel hislerinin uyandığından habersiz galiba. Ama aynı dizideki liseli gençlerin kürtaj olaylarını çok doğal karşılıyor. Sanki açık saçık giyinen bir kadın ilgi çekmek, erkekleri cezbetmek için öyle giyinmiyor. Afet hocaya göre (hoca camide) müstehcen filmleri çekenlerden çok o filmleri izleyenler suçlu.

Toplumda açık seçik giyinmek (hem kadın hem erkek için) normal bir şey haline geldiğinde zinada normal bir olay haline gelir. Çırılçıplak gezen bir kadın ile o kadının peşinden gezen erkeğin zaten şehvetlerinden başka bir amaç gütmedikleri bellidir. Kadınların açık seçik dolaşması en iradeli insanı bile etkiler, en erdemli, iradesine sahip insan bile kısır değilse haram görüntülerden etkilenir ve zinaya sürüklenebilir. Ama iradeli insanlar bu görüntülere fazla bakmayarak ve düşünmeyerek kendilerini işlerine vererek korunabilirler. Trafik kuralları olmasaydı profesyonel sürücüler gene kaza yapmazdı belki ama acemi sürücüler epey kazaya sebebiyet verirdi. Onun içindir ki trafik kuralları vardır ve gereklidir. Kadınlarında kapanmalarının nedeni iradesizlerin bir veya birkaç insanın hayatını mahvedecek bir kazaya sebebiyet vermesini önlemek içindir. Kadınların ve erkeklerin birbirini tahrik edici tavır ve giyimleri ne kadar az olursa toplumun hafızasındaki şehvani düşünceler o kadar az olur (yanlış anlaşılmasın İslam’da güzel giyinmek vardır ama güzel giyinmek karşı cinsi tahrik edecek şekilde giyinmek değildir). Bu şehvani düşüncelerde ne kadar az olursa bu düşüncelerin tetikleyeceği zina ve insanları şehvet yüzünden felaketlere sürükleyen olaylar da toplumda o kadar az olur.

Bir diğeri toplumda bazı kadınlar açık gezerken kapalı kadınlara bakılmaz bu durum kapalı kadınların nefsini çok zor durumda bırakır onun için kapalıda açılmak ister. Yani nefse güzel gelen her kötü davranışın yaygınlaşması gibi tesettürsüzlükte sürekli yaygınlaşan bir kötülük olacağı için bu işin sonu gelmez. Bilinçsiz, iradesiz kadınlar sürekli tesettürsüzlüğe kayar toplum sürekli kötüye doğru gider.

İşte günümüzde aykırılık teşvik ediliyor, çıplak gezmek özgür olmak olarak nitelendiriliyor, insanlar bu sayede nefislerinin kölesi olduklarının farkına varamıyor, hayvani özgürlükle insani özgürlüğü ayırt edemiyor ve neticede kadınlar kapitalist sistemin kölesi haline geliyor. Reklam malzemesi olan kadınlar sadece cinsel obje olarak, bir maskot gibi reklamı yapılan her ürünün çekiciliğinin arttırılması için kullanılıyor. Zevk düşkünü toplumun erkekleri, kadınları orta malı haline getirmek onları bir mal gibi kullanarak sadece cinsel arzularını, bir gün onunla başka bir gün bununla gidermek için esir haline getiriyorlar.

Bazıları İslam’da tesettür yüzünden kadınlara cinsel obje gibi bakıldığını savunur. Tam aksine! İnsanların (özellikle erkeklerin) gördüğü bir karşı cins uzvuna karşı vücudunda ister istemez oluşan cinsel uyarılma tesettür sayesinde engellenir ve kişi karşısındaki karşı cinse cinsel obje gibi değil insan gibi bakar. Yani tesettürsüz bir kadın mecburen cinsel obje olarak görünür, bu bilimsel bir gerçektir.

İslam’da kadın örtünerek kendisine cinsel öge gözüyle bakılmasını engeller, kendisine karşı cins değil insan gözüyle bakılmasını sağlar. Ne kadar faziletli üstün yetenekli bir kadın olursa olsun erkeklerin şehvetini uyandıracak şekilde dolaştığında ona sadece cinsel obje gözüyle bakılır. Başı örtülü bir kadın toplum içinde belki daha çok saygı görür. Çünkü o yaptığı bu davranışıyla ırzının namusunun değerli ve dokunulmaz olduğunu net bir şekilde gösterir. Bu yüzden kadınlara laf atan serseriler kapalı bir bayana kolay kolay laf atamazlar. Kadınlar narin varlıklardır toplum içinde kabalığa hakarete maruz kalırlarsa erkeklerden daha çok etkilenip üzülürler. İşte fıtratları gereği utangaç ve zarif olan kadınların serserice aykırı şekilde sokaklarda tüm nazarları, hayvani temayülleri üzerlerine çekecek şekilde dolaşmaları fıtratlarına aykırıdır, tesettür fıtratlarına uygundur. Tesettürlü bayanlar hayvansal içgüdülerine yenik düşmeyeceğini nefsinin peşinden koşmayıp Allah’a itaat ettiğini ve bunu yaparak sonsuzluğu seçtiğini gösterir. Yanlış anlaşılmasın, başı açık olupta iffetini koruyan sayısız bayan vardır. Fakat örtünmek; hem bunu toplumda belli etmek, kendisine cinsel obje gözüyle bakılmasını engellemek, fıtratına uygun hareket etmek, bu sayede toplumun ahlakına ve kendisine zarar vermemiş olmak, hem de kendisini dünyanın çirkin zevklerine kapatıp ahireti tercih etmek ve bu davranışı sergileyerek ilahi sırra ermiş olmaktır.

Kimilerine göre kadınlar yabancı ülkelerdeki gibi açık saçık olsa hiçbir erkek kadın düşkünü olmazdı. Kadınların bu şekilde kapalı olması erkekleri (halk dilinde) abaza yapmaktadır. Bu tamamen bir safsatadır. Çünkü;

1.İnsan hiç görmediği bir şeyi hayal edemez ya da az gördüğü bir şeyi az düşünür ve daha az hayal eder, az gördüğü içinde hayal kapasitesi sınırlıdır. Eğer etrafında hiç şehvani görüntü olmadığı halde bir kişi hep karşı cins düşünüyorsa aklını o işe yoruyorsa yani avamca tabiriyle abazaysa bu o kişinin sorunudur, zina yapacak erkek veya kadın illa o işi yapmayı kafaya koymuşsa çelikten örtüde giyseler o işi yapmalarına engel olamaz, onları zihinlerini hiçbir kumaş elbise kapatamaz. Ama gerçek şudur ki insan görmediği bir şeyi kolay kolay düşünemez ve hayal edemez. Göz önünde piyasada olmayan bir şey ile meşgul olamaz.

2.Her insanda karşı cinse düşkünlük vardır. Fakat insan azgın davranışlarda bulunup tesettürsüz giyinerek bu düşkünlüğü körüklüyorsa vücudunda aklından çok apış arası devrededir. Aklını kullanmayıp hayvansal içgüdülerinin yönlendirmesiyle hareket etmek hayvanlara özgü bir davranıştır.

3. Görüyoruz ki bu konulara dikkat etmeyen ülkelerdeki insanların aklı fikri 2 bacak aralarıdır. 100 yabancı film izleyin 99’unda bunu görürsünüz. İçinde sevişme sahnesi geçmeyen film yok gibidir. Velisi meçhul çocuklar yüzünden başı dertte olan ülkelerdir bunlar. Çünkü toplumun her köşesinde şehvani görüntüler ve bu görüntüler yüzünden ortaya çıkan olaylar diz boyu. Aile yapısı diye bir şey yok bu ülkelerde ve çiftler birbirlerini çok rahat aldatabiliyor. Dünyaya geliyorsun ve baban kim bilmiyorsun. Annenin hataları senin hayat boyu ızdırabın oluyor.

4.Türkiye gibi yarı muhafazakar bir ülkede insanların bu kadar apışarası düşkünü olmasının bir nedeni de bir kısım medya kuruluşlarının bunu körüklemesidir batı özentiliği yapmasıdır. Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden biri olan bir gazetenin her günkü manşetinin ana düşüncesi 2 bacak arasıdır. Gene medya denince akla ilk gelen en büyük medya grubunun görsel işitsel bütün birimleri Türk insanının iki bacak arasının sürekli faaliyette tutma işlevi görmektedir. İşte çarpık nesilleşme bu şekilde oluşturulmuştur. Bundan 200 yıl önce Türk topraklarında bu tarz 10 kişi bulamazdın. Çünkü insanlara cinsellik düşündürecek görsel işitsel hiçbir medya malzemesi yoktu. Şimdi ise bu medya kuruluşları yüzünden kerhaneler devlet politikası haline gelmiş kapatılamıyor.

5.Bir kız bir erkekle hiçbir zaman arkadaş olamaz. Ne olursa olsun; erkek onun kız, kızda onun erkek olduğunu her zaman aklında tutar. Kız erkekle beraber olmaktan erkekte kızla beraber olmaktan her zaman arkadaşlık hazzından çok cinsel haz duyar. Ve inanın seviyeli arkadaşlık denilen bütün arkadaşlıkların sonu müsait bir yer ve zamanda seviyesizce sonuçlanır.

Kız arkadaşı erkek arkadaşı diye bir şey yoktur. Yaratıcı kadın ve erkeği birbirlerinin gözüne bakınca birbirlerine kalpleri ısınacak şekilde yaratmıştır. Bu kalp ısınması da aşk diye tabir edilir. İlk bakışta olmasa da sürekli birbirlerini gören karşı cinslerin zamanla birbirlerine aşık(!) olmaları bilinen bir gerçektir. 1.si kız ve erkek ne durumda olurlarsa olsun yüz göz olmaya başladıklarından itibaren aralarında bir elektriklenme birbirlerine temayül oluşur. Onun içindir ki biz sadece arkadaşız diyen kız ve erkek, ilerleyen zamanlarda aralarında aşk başladığını, birbirlerine aşık olduklarını sezerler ve cinsel açıdan beraber olmaya başlarlar. Bunun sayısız örneğini çevremizde ve Hollywood’un aşk filmlerinde görürüz. 2.si arkadaşlık, karşılık beklenmeden yapılan bir davranıştır. Erkek ve kız ise arkadaş olamaz çünkü bir müddet sonra cinsel yönden birbirlerinden karşılık beklerler. Aralarındaki ilişki arkadaşlık ‘kankilik’ değildir. (kısa bir özet için bakınız: pepsinin kız erkek arkadaş olamaz reklamı)

Evlisin ve sen evde yokken karın evde tek başınayken evinize tanımadığın bir erkek girip çıkıyor. Sen bunu görüyorsun biliyorsun, karına sorduğunda karın onun eski bir arkadaşı olduğunu söylüyor. “Hmm tamam” mı dersin. Şimdi bir düşün bakalım karşı cinsler arasında arkadaşlık var mıymış?

Aşk; bağlanmaktır, sadakattir, karşındakinin dışını değil içini sevmektir. O nedenle aşk tanıdıkça oluşur. karşısındakini tanıdıkça bildikçe gönülden gönle karşı oluşur, gözden göze karşı değil. Gözler belki bir bağlantı aracıdır, aşkı ifade aracıdır. Günümüzdeki gafiller göz göze gelmeyi aşk sanıyor, karşı cinsin çekiciliğini aşık olmak zannediyor, üremek için verilmiş cinsel dürtüleri aşk heyecanı olarak nitelendiriyor, cinsel ilişkiye, öpüşmeye aşk diyorlar. Gerçeği işin üstatları itiraf ediyor;

“…Biz değil miydik aşk ile yanan, eğer ayrılırsak ölürüz falan… hani ne oldu bak ne hallerdeyiz? Sensiz yapamam lafı külliyen yalan… ” (Hande Yener- Aşk başımıza bela şarkısından)

Bu kafa yapısı yüzünden yaz aşkı denen kavram vardır. O nedenle kızlar erkekler sürekli çıkıp ayrılırlar. Toplumumuzdaki namus kirliliği bu sebeple oluşur.

Bazılarına göre namus sadece 2 bacak arası değildir. Bu doğru, fakat 2 bacak arası namus için çok önemlidir. Çünkü 2 bacak aran senin en mahrem yerindir, orayı sadece zevk için başkalarına dokundurtman mahremiyetine halel getirir. Eğer utanılacak bir şey varsa ilk sırada avret bölgenin açılması gelir, avret bölgesini sadece zevk için ona buna karşı açmak utanmazlığın dip noktasıdır. Utanma insani bir duygudur, bu duygusunu yitiren insanlıktan uzaktır.

Ama kafirler bunu anlamaz, çünkü kafirlerin dünyada zevkten başka bir amaçları olmadığından, bu inançsızlık dünyasında var olan hiçbir şeyin mantığı olmadığı için; haya, edep, ahlak, utanma, güven… gibi fiillerinin bir mantığı ve bir önemi yoktur. Zevkten değerli değildirler.

İsra-31–Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz. Onların da sizin de rızkınızı veren Biz’iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur. 32 – Sakın zinaya yaklaşmayın; Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur.

Tesettürsüzlük zinaya mahal verir dedik;

Zina ise aileyi yok eder: Tesettürsüz bir kadın evde saçı başı dağınık, çirkin bir şekilde dolaşırken dışarıda makyajlı son derece bakımlı bir şekilde dolaşır. Böyle bir kadın adeta kendi kocası için süslenmez, başka adamlar için süslenir. Böyle bir vaziyet karı ile kocanın arasını çabucak açar. İnançsız insanlarda boşanma olayının fazla gözükmesinin bir sebebi de budur. Allah bu güzelliği saklayalım gizleyelim kimseye göstermeyelim diye mi vermiş? Diyen kadına cevap işte buradadır. Güzelliğini gereken yere yani eşine göster. İnsanın doğuştan gelen, Allah’ın verdiği yaratılışıyla güzelliğiyle hava atması gariptir. Sana o güzelliği veren senin o güzellikle pisliğe düşmemeni istemiştir.

Zinayla gençliklerini geçiren insanlar gün gelip evlenseler de çok eşlilikten tek eşli bir pozisyona düştükleri için o pozisyonda devam edemezler, çünkü haram bataklığına bir kere saplanmışlardır, evlenmeden önce çok eşli hayatında yaşadığı o zevki terk edemez ve evlendikten sonra da üstün bir iradesi yoksa zina etmeye devam eder. Sonuçta evli bireylerin zina işlemesi eşler arasında; güvensizlik, yalan, ihanet, öfke ve ayrılık oluşmasına neden olur. Böyle bir ailede yıkılmaya mahkumdur. Çocukları varsa o çocuklarda ortada kalmaya ve eğitimlerinde, hayatlarının oluşmasında en önemli rolü oynayan ailelerinden mahrum olmaya mahkumdur.

Zina yüzünden evli bir birey, zina yaptığı kişiyle beraber olmak ister ve onu arzular, ona kaçabilir. neticede yuvası yıkılır, arkasında ortada kalmış çocuklar, mağdur bir eş ve yıkık bir yuva bırakır.

Daldan dala atlayan, bir gün o sevgiliyle diğer gün başka bir sevgiliyle takılan, yenisini ve daha güzelini bulduğunda eskisine ayrılık cevabını yapıştıran, bu sayede gününü gün etmeyi uman zevk düşkünü insanlar, bu zevkten mahrum kalmamak için kolay kolay evlenemezler. Evlenseler de, en ufak bir anlaşmazlıklarında sevgililerini terk etmeyi alışkanlık edindikleri için bu evlilikleri uzun sürmez ve mutlu olamazlar. Zihinlerinde hep; “acaba evlendiğim kişiden daha iyisi var mı? Daha iyi biriyle evlenemez miydim” şüphesi, “keşke şununla beraber olsaydım” düşüncesi. Kiminle evlenirse evlensin tatmin olamama dürtüsü vardır. İnançsız bir insanın bütün dünya malına sahip olmak istemesi gibi neye sahip olursa olsun gözünün doymaması gibi gene inançsız bir insan ne kadar güzel iyi eşle beraber olsa da yetinemez, diğer eşlere gözü kayar.

Sonuç itibariyle zinayı alışkanlık edinen(ki zinaya bir kere başlayınca çoğunlukla alışkanlık olur, o yüzden yaklaşmamak gerekir) eşiyle geçinemez, ailesiz kalır ve yaşlandığında tek başına yaşamak zorunda kalır. Arkasında sadece anlık zevkler bırakmıştır, seveceği torunları mürüvvetini beklediği çocukları olmaz.

Zina nesilleri (çocukları) köreltir: Evet! Günümüzde bir bebeğin kime ait olduğu annesi ve babası bilinebilir ama zina yapmış bir kadının çocuğu olduğunda bu çocuğun tıbbi manada annesinin ve babasının kimliği belirlenmiş olsa bile çocuk istenmeyen çocuktur, hazırlıksız ve istenmeden gelmiştir ve onu büyütecek anne babanın o (bir dakikalık zevk, bir dakikalık hatalı davranma neticesinde meydana gelen) çocukla ilgileneceği meçhuldür. Böyle bir çocuk nasıl büyür (büyümesine izin verilir mi yoksa annesi ve babası tarafından kürtaj vasıtasıyla öldürülür mü),büyürse o başıboşlulukla, ilgisizlikle toplumda nasıl bir birey olur siz düşünün. Senin yaşamaya ne kadar hakkın varsa senin vesilenle doğacak bebeğinde o kadar yaşamaya hakkı vardır, Allah katında o bebekte en az senin kadar insani haklara sahip. O bebekte bir canlı ve sen cinsel zevkin uğruna bir çocuğa sebebiyet verip, sonra o çocuğu kürtajla öldüremez veya onun geleceğini yetimhanelere atarak o zevk uğruna feda edemezsin. Bunu yaparsan zalim olursun katil olursun.

Cinsel zevkleri uğruna bir çocuğa sebebiyet veren ve ardından bu çocuğu kürtajla aldıranların, zevk için adam öldürenlerden ne farkı vardır?

Yukarıda saydıklarımızla birlikte; Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki ; “Zinanın dünyada 3 fenalığı vardır: biri güzelliği ve parlaklığı giderir, ikincisi fakirliğe sebep olur. Üçüncüsü, ömrü kısaltır.”

Sonuç itibariyle tesettürsüzlük toplumun temel yapı taşı olan aileyi ve toplumun geleceği olan çocukları büyük ölçüde kötü yönde etkiliyor. İnsanlığın bu en önemli 2 unsuruna böylesine zarar veren sapıklığın engellenmesi acaba neden istenmemektedir? Baş Örtüsüne Karşı Olmanın Gerçek Sebebi Acaba Nedir? Örtünmeye karşı bir erkek neyin muhabbetini yapıyor? Amacı nedir? Milletin karısına kızına hayvanlık yapmak, şehvetiyle bakmak haz almak mı? Hayır diyorsa ona ne? Kadının örtünüp örtünmemesi seni niye ilgilendirir? Kadınların açılmasını sağlayıp onları zevk malzemesi, orta malı haline getirenler acaba gerçekten kadın haklarını mı savunuyor yoksa kendi şehvetlerini mi?

Tesettürlü kadın sosyal hayattan soyutlanmış mıdır?

Tesettür kadının sosyal hayatta yok edilmesi toplumsal yaşamdan soyutlanması insanlık haklarının elinden alınması değildir, aksine ona cinsel obje gözüyle bakılmasının insani yönünün unutularak eğlence metaı olarak kullanılmasının engellenmesidir. Kadının fıtratına uygun hareket etmesini, bu sayede hem toplumun ahlakına ve yeni doğan nesillere hem de kendisine zarar vermemiş olmasını, kadının kendisini dünyanın çirkin zevklerine kapatıp ahireti tercih etmesini ve bu davranışı sergileyerek ilahi sırra ermiş olmasını sağlar dedik. İşte bunun tarihi ispatı;

Osmanlıda kadın;

Osmanlı Devleti’nde kadın, son devrin feministlerinin iddia ettiği gibi, seçme iradesinden mahrum değildir. Bilâkis, İslâm hukuku bu hususta açıklık getirmiştir. Bugün bile, eşini seçme imkânına sahip olmayan kızların varlığı bir realitedir. Demek ki eşini seçebilme hürriyeti, İslâm hukuku ile alâkalı bir mesele değildir. Fakat mutlaka İslâm’ı sorumlu tutmak istiyorlarsa onlara bir ipucu verebiliriz. İslâm çağımızda en çok görülen, flört hayatını kesinlikle kabul etmez. Çünkü İslâm’ın belirttiği ölçüler flörtün zina olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Osmanlı Devleti’nde kadın, fahişe olmaya zorlanmamış, resmî genelevlerinde süründürülmemiştir. Kadın haklarını savunduğunu zanneden devrimbazlara bu gerçeği açıkça belirtelim. Cinsî ahlâka riayet yalnız kadının uyması mecburî bir kaide olarak tutulmamış, zina hâlinde her iki cins, aynı ceza ile cezalandırılmıştır. Eğer günümüzde kadının haklarına kavuştuğu iddialarında samimi iseler, şöyle gözlerini cemiyete bir çevirsinler. Kadın, sadece işçi olarak değil, aynı zamanda büyük bir reklâm aracı olarak sömürülmektedir. İşte Osmanlı’da böyle bir sömürüye rastlamak mümkün değildir.

Tanzimat Fermanı’na kadar Osmanlı kadınının mal ve mülk sahibi olamadığını iddia eden münafıklar her konuda yaptıkları gibi bu konuda da yalan söylemişlerdir. Çünkü daha ilk kuruluş yıllarında bile, kadın ekonomik yönden hürdür. Kendine nikâh sırasında verilmesi mecburî olan mehri, istediği gibi değerlendirme hürriyetine sahiptir. Ayrıca miras yoluyla da, mal-mülk sahibi olma hürriyeti mevcuttur. Tanzimat sonrası çıkarılan, kadının mal varlığına kavuşacağı iddiası, Batılı anlamda kanun yapma tutkusuna kapılmış, birkaç kukla aydının gayretkeşliğinden başka bir şey değildir. Zira, Osmanlı’nın ilk kuruluş yıllarında bile, kendi mal varlığından okullar, hastahaneler, köprüler ve aş evleri yaptıran kadınlara rastlıyoruz. Eyüp’te Esmihan Sultan, Üsküdar’da Nurbanû Sultan, Mesihpaşa mahallesinde Saliha Hatun… Bunlar sadece saray kadınları değildir. Meselâ, vilâyetinde bulunan, Hâile Hatun, Nâzende Hatun ve Adile Hatun Kütüphaneleri, Tarsus vilâyetinde Ayşı Sıdıka Hanım Kütüphanesi.

Osmanlı dönemine yapılan iftiraların en büyüklerinden birisi de, kadınları câhil bıraktığı iddiasıdır. Bu iddia o kadar ileriye götürülmüştür ki, Osmanlı Döneminde bulunan, 13 adet sadece kadınlara mahsus olan İstanbul Medreseleri bile gizlenmeye çalışılmıştır. Bugün İstanbul’da kadınlara Yüksek Öğrenim veren, 13 adet fakülte mevcut mudur? Osmanlı döneminde, kadınlar tarafından yaptırılan ve vakfedilen okul sayısı, sadece İstanbul’da 73 adettir. Diğer Osmanlı vilâyetlerini de hesaba katarsak bu sayı binleri bulur. Türklerin gücünü İslam’dan aldığını gören münafıkların bu gerçeği gizlemelerine şaşmamalı!

“Bir dönem hacılar Arafat ve Müzdelife’ye giderken suları Mekke den sırtlarına alıp öyle gidiyorlarmış. Halife Harun Reşid’in zevcesi Zübeyde hanım o günün şartlarında Mekke’den Mina, Müzdelife ve Arafat’a kadar su yolları ve çeşmeler yaptırarak çok önemli bir hayra vesile olmuştur.” (İbnül cevzi el muntazam 10/277; ibn hallikan, vefayatü’l-a’yan 2/314)

Şimdi aynı yüzyılda yaşamış, kadın yazar ve şairleri dile getirelim. Sıtkı Ümetullah (1705), Ani Fatma (1710), Faize Fatma (1761), Zübeyde Fitnat (1780), Saffet Nesibe (1837), Nesibe Tevfıka (1844), Leylâ Hanım (1847), Şeref Hanım (1861) ve daha aynı yüzyılda, bilinmeyen şairler. Batılı anlamda kadın olmak arzusuyla kıvranan romancı Halide Edip bile, Osmanlı kültürü ile yetişmemiş midir?

Eğer Türkiye’deki mevcut vakıfları inceleyecek olursak, gerçekten kendisini ilim ve fen sahasında yetiştirmiş binlerce Osmanlı kadını ile karşı karşıya kalırız. Bunlar aynı zamanda toplumun yaralarını saracak, büyük hayır müesseseleri ihdas etmekle meşgul olmuşlardır. Kendi mal varlıklarını, toplumun yaralarını sarmakta kullanan binlerce Osmanlı aydın kadınını cahillikle itham edenlerin, zihniyetlerini kavramak mümkün değildir. Cumhuriyet döneminde, evinde beslediği köpeklere Avrupa’dan mama getirttiren zengin kadınlara rastlıyoruz, fakat böyle gerçekten insanlığın hizmetine eser sunma gayretinde olanlar ise, yok denecek derecede az bulunmaktadır.

Hattâ Yakup Kadri’nin bir romanında canlandırdığı Şişli Sosyetesi dünyanın en aydın tiplerini sunar insanlığa. İşgal edilmiş İstanbul’da İngiliz subaylarına “kadınları siz kurtardınız” diye, onların boyunlarına sarılıp, emperyalistlere öpücük dağıtan o kadınlar, İttihatçıların yakınlarıdır. İşte İslâm’a bunlar düşman idiler.

Osmanlı döneminde kadının bütün hakları erkeğin iki dudağı arasındadır diyen Cumhuriyet dönemi kadın yazarları ve araştırmacıları, farkında olmadan bir gerçeği gizlemektedirler. Hiçbir zaman İslâm’da boşanma onların zannettikleri veya birbirini kaynak göstererek yaydıkları yalanlar gibi değildir.

Osmanlı Dönemi’nde kadın, İslâm’ın kendisine verdiği haklardan faydalanmıştır. Ancak, değişik ırk ve inançların tek bayrak altında toplandığı böyle bir Devlette, elbette örf ve an’anelerin tesiri ile ezilmiş kadınlar bulunabilir. Nitekim bugün ülkemizde de hâlâ bazı yanlış itikadlar, kadını mahkûm etmektedir. Kanunların bunu engelleme imkânı oldukça sınırlıdır.

Osmanlı kadınını “Ocakbaşı Meleği” ilân eden, bizim yazarlarımızın hayranlıkla okuduğu bir Batılının Osmanlı kadını hakkındaki görüşlerini aktaralım: “Osmanlı kadınlarının zenginleri, kocalarından fazla korkmazlar. Çünkü gelirlerinin tasarruf ve harcama hakkı kendi ellerindedir. Divan bile kadınlara hürmet eder.”

Müdafaa-i Hukuk Kadınlar Şubesi: Millî Mücadele döneminde Kastamonu’da 10 Aralık 1919’da kurulan cemiyetin üyeleri şunlardı: Başkan: Mevlevî şeyhi Amil Çelebi’nin eşi Zekiye Hanım, İkinci Başkanı: Polis müdürü Halil Bey’in eşi, Umumi Kâtip: Sıhhat müdürü Ferruh Niyazi Bey’in eşi Saime, Muhasip ve Kâtip: Reji müdürü Ömer Bey’in kızı, Üyeler: Vali vekili defterdar Ferit Bey’in eşi, İzbelioğlu eşi Hafız Hanım, Maarif müdürü Talât Bey’in eşi, Müdafaa-i Hukuk reisi Ziyâeddin Efendi’nin eşi. Cemiyetin sekreterliğini yapan Saime (Ayoğlu) Hanım, faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. Buna göre, mahalle mahalle gezilerek, konferanslar, müsamereler, mevlitler, mitingler düzenlenerek millî dâvanın önemi anlatılıyordu. Toplanan yardımlar cepheye ulaştırılıyordu. Yabancı devlet başkanlarının eşlerine protesto telgrafları gönderilerek, Türk milleti hakkında reva görülen haksızlıkları anlatıyorlardı. Ayrıca şehit ailelerine yardım yapılıyor, çocuklarına sünnet düğünleri tertip ediliyordu.

İpler kopma noktasına geldiğinde İtilâf devletlerinin ileri gelen yöneticilerinin hanımlarına telgraf çekilerek şöyle denir:”Türk milletinin kadınlı erkekli savaşlarda can vermeyi asla düşünmeyeceğini, eğer silah ve cephanemizin bulunmadığına ümit bağlanıyorsa, düşmanları tırnaklarımızla boğacağımızı ve gerekirse toprağın üstünde şerefsiz yatmaktansa, toprağın altında kahramanca yatmayı tercih edeceğimizi bildiririz.”

Meşrutiyet döneminde eğitim ve basın tecrübesi kazanan ve daha önce kadın haklan yönünde çalışan cemiyetler kuran hanımlarımız, Millî Mücedele’de cephede ve cephe gerisinde erkeklerin yanında fiilî mücadeleye katılmışlardır.

Asker Saime, Kılavuz Hatice, Tayyar Rahmiye, Fatma Seher Hanım (Kara Fatma), Gördeseli Makbule, Binbaşı Ayşe, Nezahat Hanım, Süreyya Sülün Hanım… ve diğer nice hanımlar gibi Müslüman kadınların hayatları okunduğunda, kadınların sosyal hayattaki büyük yerleri örneklerle görülecektir.

Peki İslam sosyal hayatında kadının yeri bu iken diğer kültürlerde kadın ne durumdaydı;

Diğer kültürlerde kadın;

Eski Hind hukukuna göre kadın evlenme, miras ve diğer muamelelerde hiçbir hakka sahip değildir. Kadın murdar temayüllere, zayıf karaktere ve fena bir ahlâka sahip olduğundan “Manu” kanunu onu, çocukluğunda babasına, gençliğinde kocasına, kocasının vefatından sonra da oğluna veya kocanın akrabasından bir erkeğe bağlı olmaya mecbur etmiştir. Veda’larda kadın kasırgadan, ölümden, zehirden ve yılandan daha kötü bir mahlûk olarak tasvir edilir.

Bugünkü Budizm inancına göre (bugünkü diyorum çünkü Budizm tahrif olmuş bir hak din olabilir); Budizm’in kurucusu Buda önceleri kadını dinine kabul etmiyordu. Pek yakın dostu olan amcazadesi Anenda kendisine:“Kadınlara nasıl muamele edelim?” diye sorunca:“Onlara hiç bakmayacaksın!” cevabını vermiş.“Fakat bakmaya mecbur olursak?” “Onlarla konuşmayacaksın.” “Konuşmaya mecbur kalırsak?” “O takdirde onlarda son derece sakınmalısın!”Anenda kadınları himaye ederdi. Onun ısrarıyla Buda, birçok tereddütlerden sonra kadınları dinine kabul etmiş, fakat bunun Budist toplumu için çok tehlikeli olduğunu söylemişti.

Babil hükümdarları Hamurabi (m.ö. 2123-2081) tarafından vaz’olunan ve Hamurabi Kanunları diye şöhret bulan kanunda aile hakları bakımından oldukça müsait maddeler vardır. Kanun tek kadınla evlenmeyi esas tuttuğu halde odalık bulundurmayı ve bazı hallerde birden fazla kadınla evlenmeyi de kabul etmiştir.

(Fars) Sasanî devletinde kız kardeşle evlenmek caizdi. Hatta bu, teşvik edilirdi. Kan hısımlığının, kız kardeş ve annelerin saygıya değer bir hususiyetleri yoktu.

Kadın Eski Yunan ve Roma’da da hiçbir hakka sahip değildi. Evlenmenin en mühim gayesi erkek çocuk elde etmek, zevk ve şehveti tatmin etmek, evde mal-mülk üzerine bir bekçi ve hizmetçi getirmekti. Eflâtun’a göre: “Kadın elden ele orta malı olarak gezmeli” imiş. Aristo:”Kadın yaratılışta yarı kalmış bir erkektir.” der.

Eski Roma’da ise, kadın babasından kocasına aktarılan bir maldı. Sonraları kadına birçok hak tanınmışsa da, eğitim eksikliği yüzünden bu haklarını kullanamamıştır. M.S. V. asırdan XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirlerdi, ilk günahın işlenmesine sebep olan ve böylece insanlığın felâketini hazırlayan bir kadın (Havva validemiz) olduğuna inanan karamsar Hıristiyan milletler kadına daima bir “şeytan” nazariyle bakmışlardır. İngiltere’de kadın murdar bir mahlûk sayıldığından İncil’e bile el süremezdi. Bu vaziyet ancak kral VIII. Hanri’nin (1509-1547) devrinde parlamentodan çıkan bir kararla sona erebildi. Bu karara göre kadınlar İncil okuyabileceklerdi. İncil’de birden fazla kadınla evlenmeyi yasak eden bir hüküm yoktur. Bu yüzden XVI. asra kadar Hristiyanlarda çok evlilik normaldi. Hatta filozof Herbert Spenser’e göre, XI. asırda İngiltere’de kadının başka bir erkeğe belli bir süreyle ödünç verilebileceği hakkında kilise kanun çıkarmıştır.

Çarlık Rusya’sında kadın 1689 Deli Petro ve Katerina iktidarına kadar uğursuz, topluma zararlı, doğurmaktan başka bir işe yaramayan, sadece erkeğin arzularına cevap veren bir mahluk sayılıyordu.

Eski Çinlilerde kadın kocasının kölesi sayılırdı. Kocası ve çocuklarıyla birlikte yemeğe oturamazdı. Ayakta durur onlara hizmet ederdi.

Yahudilikte de kadının hiçbir değeri yoktur. Yahudilerin her sabahki dualarında şu cümle geçmektedir: “Ezeli ilahımız, kainatın kralı, beni kadın yaratmadığı için sana hamd olsun”

Ve daha nice kültürlerde kadın insan yerine bile konmamaktadır, iyi örnekler yok denecek kadar azdır;

Eski Türk toplumunda kadının yüksek bir mevkii vardı. Türk kadınının aile içinde önemli bir rolü olmakla birlikte, devlet işlerinde de tesiri görülmekteydi.

Türkler’de askerlik ve devlet memuriyeti hariç, kadınlar sosyal ve dinî hayatta önemli roller üstlenmişlerdi. Kadın dinî merasimlere katılır, hatta başkanlık ederdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise eski Türk törelerine nazaran kadının siyasal hayattaki durumunda biraz gerileme kaydedilmiştir. Buna rağmen birçok kadının siyasette rol oynadığı görülmüştür. Zaten Türklerin İslamiyet’i tercih etmesinin nedeni olarak kendilerine uygun ve çok yakın bulmalarındandır demiştik. İşte o dönemdeki Türklerin kadınlar hakkındaki görüşüyle İslam’ın kadın görüşü hemen hemen aynıydı.

İslâm tarihinde yer alan bazı uygulamalar da kadının seçme hakkına sahip olduğunu göstermektedir. Abdurrahman b. Avf, Medine’de dolaşarak Hz. Ali ve Hz. Osman’dan hangisinin halife seçilmesi gerektiği konusunda halkın görüşünü almıştır. İbn Kesîr, Abdurrahman b. Avf in kadınlar ve genç kızlarla da görüştüğünü, bu konuda onların fikirlerini de sorduğunu zikretmektedir. İslâm âlimlerinden bazılarına göre, Hz. Peygmber’in kadınlardan bey’at alması, kadınların seçme hakkına sahip olduğunu göstermektedir.

Batılıların Çok Evliliği Ne Ahlakî Ne İnsanîdir

Batılıların kullandığı çok evlilik kanunsuz olarak meydana gelmektedir. Hatta bu kanunsuzluk kanunun kulağı dibinde, gözleri önünde yaşanmaktadır. Bu ilişkiler, eşler arasında vuku bulmaz. Aksine dostlar ve arkadaşlar arasında meydana gelir. Bu ilişkiler, sırf dört sayısıyla sınırlı değildir. Hiçbir sınırı yoktur. Bu ilişkiler, ailenin bilgisi altında gerçekleşmez. Aksine gizli, kimselerden habersiz (!) meydana gelir. Bu ilişkiler, kendisiyle ilişki kurulan kadına yönelik erkeğe hiçbir sorumluluk yüklemez. Onun görevi kadının şerefini kirletip horlama, utanç, bela, gayri meşru hamilelik ve doğumun zorluklarıyla yüz üstü bırakıp gitmektir. Bu ilişkiler, sonuçta meydana gelebilecek çocukları kabullenmeyi getirmiyor erkeğe. Bu çocuklar gayri meşru sayılmaktadır. Hayatları boyunca zinanın horlayıcı damgasını alınlarında taşımaktadırlar. Buna baş kaldıracak olanakları da yoktur. Aslına bakılırsa bu pratik uygulama teaddüdü zevcat (çok evlilik) adı verilmeden işlenen yasal bir teaddüddür. Tabii ki ahlâkî bir hareket, vicdanî bir uyanıklık ve insanlık bilincinden yoksun bir teaddüd…

Sonuç; İslam’ın kadınlara verdiği değer ve yaptırımlar açık bir şekilde; en adil (kadın-erkek adaletine en uygun) ve en iyi, olabilecek en doğru uygulamalardır.

Müslümanların yaptığı evlilik daha önce hiç ilişkiye girmedikleri için hayvani istekler sonucu yapılan bir evlilik midir?

Cinsellik ihtiyacı biyolojik olarak kısmen yemek yeme ihtiyacı gibidir. Doyarsın bir daha acıkırsın. Karşı cinse şehvet duyma, zamanla bu şehvetin artması doğal bir şeydir. Şu var ki; hiç ilişkiye girmeden 25 yaşında ilk defa evlenip ilişkiye girecek bir erkek şehvetine, her gün başka bir kadınla düşüp kalkan erkekten daha hakimdir. Yani zinakar bir adamın girdiği her ilişki hayvani istekleri sonucudur ama Müslüman kişi Allah rızası için irade insanı olmuş şehvetine hakim olmuş helal yoldan ilişkiye girene kadar kimseyle ilişkiye girmemiş hareketlerine hayvani hisleri değil Allah rızası yön vermiştir. Atalarımızın da dediği gibi; “Alışmış kudurmuştan beterdir.” Velev ki mümin insan kudurmuştur, gene de zinaya alışmış zinakar insandan iyidir. Velev ki Müslüman kadın ve erkek evliliklerini şehvetleri yüzünden ani bir kararla yapmış olsunlar, gene de aralarında güzel bir ilişki oluşur çünkü birbirlerini aldatmamışlardır ve aldatmazlarda ikisi de mümin olduğundan iyi olmayı ve güzel geçinmeyi adet haline getirmişlerdir. Hem mecazi aşk denen şey her kadın ve her erkek arasında oluşabilir (tesettürün bu yüzden gerekli olduğunu yukarıda açıkladık). İki karşı cins sürekli beraber olunca beraber yaşayınca birbirlerini sever ısınırlar. Hem bu iki kişi birbirine güveniyor ve iyi davranıyorsa samanlığı geçtim bataklık bile seyran olur.

Kim ne derse desin zinakar erkek ve kadınlar birbirleriyle sadece yakışıklı erkek ve güzel kadın oldukları için, sadece cinsel dürtülerini bastırmak için ilişkiye girerler; ama mümin kadın ve erkek birbirleriyle hayat arkadaşı oldukları için ilişkiye girer, birliklerini; güzel bir hukuk, sadakat ve birbirlerinin gönül tahtları üzerine kurarlar.

Cinsel ilişkide harama bulaşan ilişki (zina); kişinin sadece içinde olan cinsel ihtiyacındandır ve şehvet duyulan karşı cinsin yalnız cinsel yönüne bakılır, başka hiçbir özelliğine bakılmaksızın istek duyulur. O nedenle sadece bedeni zevkler uğruna ilişkiye girilen bir kadın yalnızca cinsel objedir.

Sonuç; İslami yaşam ve evlilik hayatımız için en doğru yöntemdir. Her zaman olduğu gibi İslam açık ara farkla önde…

 
Kaynaklar: Hasan Hüseyin Ceylan (islamda kadın hakları) kitabından faydalanılmıştır.
http://www.sorularlaislamiyet.com/article/1940/taaddud-u-zevcat.html

Scroll to Top