1-Allah Bizi Yaratmaya Neden Lüzum Gördü? Yaratıldık Öyleyse Neden Sınava Tabi Tutuluyoruz?

El cevap;
1-Yaratıcı, yaratıcı olduğu için yaratma fiilini ifa etmesi gerekir. Çünkü Yaratıcı yaratmaz ise yaratıcı olma vasfı kalmaz ve açığa çıkmaz. Bu sebeple biz başka formatlarla da olsa bir şekilde yokluktan var olacaktık.

2-Kurana göre insan; ibadet etmesi için, yani Allah’ı tanıyıp sevmesi ve emirleri doğrultusunda hareket edip Allah’ın rızasını kazanmaya çalışması için yaratılmıştır. Yani Allah gönül istemiştir, sevgi istemiştir. İnsanın Allah’ı gönülden sevmesi gönülden Allah’ın rızasına ermeye çalışması için insana irade verilmiştir. İnsan robot gibi programlanarak Allah’ı sevmemiş hür iradesiyle Allah ı seçmiş Ona (c.c.) gönülden yönelmiştir. İşte Allah’ın istediği budur; GÖNÜLDEN SEVGİ. Bu sevginin oluşması için bir gereklilik daha lazımdır; o da Allah’ın varlığının kesin şekilde idrak edilmesi ama gözle görülememesi, Allah’ın öz varlığının bu dünyadaki duyu organlarıyla kesin şekilde hissedilememesidir. Çünkü Allah’ın öz varlığını yani bizzat kendisini görseydik gene robottan bir farkımız kalmaz irademiz olsa bile mecburen Allah’a inanır Ona yönelirdik. O nedenle Allah dünyayı yaratmış insanı dünyaya göndermiş bize kendisini göstermemiş ama müthiş sanatlı nimetleriyle-sistemiyle-yarattıklarıyla ve gönderdiği peygamberlerle varlığını kesin şekilde ispatlamıştır.

İşte insan Allah’ın dünya adlı bu müzesinde; Allah’ın verdiği düşünme özelliği vasıtasıyla Allah ‘ı tanıyacak sevecek, emirleri doğrultusunda hayatına yön verecek ve bu şekilde dünya imtihanlarını aşacaktır. Allah dünyayı imtihan yeri kılmıştır çünkü iradeli bir varlık olan insanın Allah’a ne derece yönelip yönelmediği ancak imtihanlarla belli olacaktır. Allah herkesi kaldırabileceği şiddette imtihan etmiştir. Eğer insan başına gelen imtihanlarda Allah’a tevekkül eder ve bu imtihanlara Allah’ın emirleri doğrultusunda yanıt verirse dünya imtihanını geçecek ve bu bağlılığıyla Allah’ın rızasını kazanacak kendiside Allah’ın uygun gördüğü fıtrata göre hareket ettiğinden mutlu ve Allah tan razı olacaktır. Sonuçta bu dünya hayatının genel amacı, insanın ruhunu olgunlaştırmasıdır. Allah’a ibadetle yani bağlantıyla ruh olgunlaşır.

Not: Alt kısım yukarıdaki özetin açıklamasıdır. Alttaki uzun açıklamalar konuyu bir bütün halinde anlamayı engelleyeceği için özeti önce vermeyi uygun gördük.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Meryem-67 – O insan hiç düşünmüyor mu ki, o hiçbir şey değilken Biz onu yaratıp var ettik?

Enbiya-16- Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık.

Sad-27- Göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları boşuna yaratmadık.

Kıyamet- 36- İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?

Müminun-115- Yoksa siz, bizim sizi abes/boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?

Öncelikle şunu belirtelim ki Allah (c.c.) insana; acaba ne yapacak diye (haşa meraktan, eğlenmek için) bakmaz. O zaten insanların ne yapacağını bilmektedir (bakınız: kader konusu). Allah (c.c.)’ın dünyayı yaratıp insanı dünyaya göndermesinin amacı insanın gerçek hüviyetini kazanmasıdır, çünkü insan ancak dünya gibi bir yerden geçerek bir yerlere gelebilmektedir. Yani amaç insan kazanmaktır. İnsanı kazanmak için de dünya gibi bir eğitim ve imtihan sahası gereklidir. Allah(c.c.); insana acaba ruhunu (doğru davranışlarla düşüncelerle) olgunlaştırabilecek mi, bu imtihanı hem kendini hem de Beni mutlu edecek şekilde geçebilecek mi diye bakar. Yani öylesine bir yaratılmışlık, Yaratıcının bizimle (haşa) oyun oynaması gibi bir mantıkla yaratılmış olma durumu söz konusu değildir. Oyun gibi görünen her şey imtihan unsurudur. Allah (c.c.) tüm her şeyi kötülükleri de dahil imtihan olsun diye yaratmıştır.

Neden Yaratıldık?

Zariyat-56 –Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım

Bu ayette hem Yaratıcının amacı hem de insanın amacı insana bildirilmiştir. 1-Allah’ın insanı yaratmasındaki amacı; insanın kendisini tanıyıp gönülden sevmesi ve bunun yanında kendisine itaat, ibadet etmesidir. 2- Demek ki Allah bizim fıtraten dünyadaki amacımızı Allah’ı tanıma, gönülden bağlanma ve ibadet olacak şekilde yaratmıştır ve bizim amacımız ibadet olmalıdır. İbadetle insanın özüne kavuşmasını, gerçek insan olmasını bu açıdan yaptığımız her şeyin ibadet olduğunu (neden ibadet etmeliyiz) konusunda açıklayacağız.

“Allah insanı, eşya ve hadiseleri teshir etmesi için kendisine halife olarak yarattı.” (muhtemelen avrupalı bir filozofun sözü)

Allah (c.c.) İnsana kendi ruhundan üflediyse insan Allah’ın özelliklerini numune miktarınca taşımaktadır ve insani vasıfların kaynağı Allah’tır. O zaman şöyle bir benzetme yapmak yanlış olmayacaktır; nasıl bir sanatçının güzel bir sanatı varsa sergilemek, göstermek ister, nasıl ki zengin bir sultan tebasını sarayına davet ederek nimetlerini sunarak büyüklüğünü göstermek ister, nasıl ki zengin bir insan ihtiyaçlarını karşıladığı insanlardan küçük bir teşekkür ister, nasıl ki bir öğretmen öğrencilerini sınava tabi tutar; İşte en büyük sanatçı, en büyük sultan, en büyük zengin, en büyük öğretmen Allah (c.c.)’tır.

Dünya Allah (c.c.)’ın müzesidir ve gönderdiği peygamberleri de rehber kılarak bu müzeyi bize tanıtmıştır. Bu dünya yaratıcının müzesi hem de öyle bir müze ki o müzedeki her şeye muhtacız o müzeden çıkamıyoruz, o müzedeki bir eser eksik olsa biz perişan oluruz ve yaratıcı bizi bu müzeye kendisini tanıyalım diye göndermiş. Biz bu müze hakkında ne kadar çok bilgi edinirsek bu müzedeki eserleri ne kadar çok araştırırsak ve müze hakkında ne kadar çok düşünüp kafa yorarsak, yaratıcının maharetini büyüklüğünü ve bilhassa yaratıcıyı o kadar iyi tanırız ve yaratıcının bizi bu dünyaya göndermesindeki amacını gerçekleştirmiş oluruz. Onun için Müslüman bir kimse bilim adamı ve filozof olmalıdır. Onun için dünyayı, kainatı bilen ve düşünen insanların imanı daha sağlamdır.

Bunun yanında nimetler içinde yaratıldık ve kimse yaratılmış olmaktan rahatsız değil. Yaratılmış olmaktan var olmaktan kim zarar görmüş kim mutsuz? Allah insana öyle bir psikoloji vermiştir ki insan cehennemde de olsa “aman yok olmayayım da cehennemde kalayım” diyecektir. Yok olmak yani hiç olmak, olmamak düşüncesi, insan için en büyük işkencelerden bile daha kötü bir durumdur. Düşüncesi bile insana büyük hüzün ve umutsuzluk verir. Anlık söylenen “ah keşke şu dünyaya gelmemiş olaydım, ölsem de kurtulsam” vs gibi laflar insanın bir olaydan zarar gördükten sonraki anlık psikolojisinin yansımasıdır. Gene Allah’ın verdiği unutma, zamanla gönlümüzün yatışması nimetiyle, o olayın fiziksel zararı geçer, psikolojik zararı da zamanla unutulur ve insan gene mutlu bir şekilde hayatına devam eder. Allah bütün canlıları kendi çaplarında eğlenecek mutlu olacak şekilde yaratmıştır. Netice itibariye Allah seni yaratmak istemiş yaratmış ve sen de yaratılmış olmaktan gayet memnunsun.

Sonuç: Madem dünya kompleks olduğu kadar büyük hassas ve sanatlı sistemler üzerine kuruludur ve sana düşünme, bu varlıkları kavrayarak hayret etme özellikleri verilmiştir, o zaman senin bu sistemi hiç düşünmeden sadece zevklerin, menfaatlerin, çıkarların, dünya işinin gücünün peşinde koşman insanlık dışı bir fiildir ve düşünüp sistemin yaratıcısını bulman ve sanatına-Ona hayran kalman gerekmektedir.

Neden Sınanıyoruz?

1-İnsan her şey için sınava muhtaç şekilde yaratılmıştır:

İnsan sınava muhtaçtır, çünkü ona akıl nimeti ve irade yetkisi verilmiştir. İradesiyle doğruyu ya da yanlışı yapabilen insanlardan Allah, doğru olanları, liyakatli olanları cennetine, kul hakkı yeyip kötülüğü hak edenlere de cehennemine layık görmüştür; Diyelim ki bir ülkeye mühendis, avukat, doktor, öğretmen, polis, asker vs. meslekte insanlar lazımdır. Yönetim bunun için yetişkin insanları okul okutmadan sınava tabi tutmadan kafasına göre çeşitli mesleklere getirmiş ve meslek verdiği bu insanlara mesleğine göre maaş, tatil, rütbe vs. vermiştir. Fakat bir aksilik vardır ki meslek verilen bu insanların %de 99’u getirildikleri meslekte başarılı olamamış, işlerini gerektiği şekilde icra edememiş, uzun yıllar o işte çalışsalar bile yeterli tecrübe edinememişlerdir. Dolayısıyla ne o mesleği nede o meslek karşılığında aldıkları maaşı, rütbeyi, yetkiyi, tatili vs. hak etmişlerdir. Belki bazıları suç bile işlemiş, değil en adi mesleği belki cezayı hak etmişlerdir. Yönetimin bu durumda yapması gereken tek ve en doğru şey iş vereceği kimseleri önce toplumsal bir suç işlemiş mi işlememiş mi diye ayırmak ardından okul okutmak ve liyakat sınavına tabi tutmaktır ki bu sınav sonucunda kişilerin %99’u layık olduğu ve kendisine en uygun olan mesleği seçebilsin. Bu sayede herkes 1-Elde ettiği mesleğin kıymetini bilir. 2-Adaletsizlik olmaz ben neden o mesleği alamıyorum diyemez. Herkes hak ettiğini hakkıyla hak etmiş olur. O meslek o mevki o para o kişiye gani gani helal olmuş olur.

İnsanların hak ederek cennete girmelerindeki maksat ÖSS deki gibi cennette sınırlı bir kontenjan olduğundan değil ÖSS’deki gibi istenilen özellikte eleman alınmak istenmesindendir. Hak edenin hak ettiği konumda olması gerektiğindendir.

Mülk Suresi-2- Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O’dur.

Casiye-22 – Halbuki Allah gökleri ve yeri hak ve hikmetle, gerçek bir maksatla ve bir de herkesin ne kazanmışsa, kendilerine asla haksızlık edilmeksizin, ona göre karşılık görmesi için yaratmıştır.

İşte insanın dünyada böyle bir sınava tabi tutulmasının gayesi budur. Bu sınav sayesinde kömür ruhlu Ebu Cehil ile elmas ruhlu Ebu Bekir (r.a.) birbirinden ayrılmış ve hak ettiğini almış olur.

Allah, Hz. Adem ve Hz. Havva’ya sınava tabi tutulmaları gerektiğini göstermiş ve bunu tüm insanlara da bildirmiştir;

Ortada henüz dünya diye bir şey yokken, Allah (c.c.) insanı ilk yarattığında ona ruhundan üflemiş ona her türlü duygusal özelliğin yanı sıra meleklere ve hayvanlara ait özellikleri de vermiştir. Allah insana kendi ruhundan üflediği için insan tabiri caizse, Allah(c.c.)’ın küçücük bir yansımasıdır.Yani sonsuzun küçücük bir numunesidir. Ve gene bunun için Allah meleklere insana secde etmelerini emretmiştir. Allah, Adem’e eş olarak Havva’yı yaratmış ve onlara cennette ki bir ağaca dokunmamalarını emretmiştir. ama Allah’tan, insanları yoldan çıkarmak için izin isteyen ve bu izni alan şeytan türlü entrikalarla onları kandırıp o ağacın meyvelerinden yemelerini sağlamıştır. Adem ve Havva bu sebeple itaatsizlikle suçlanmış ve bundan sonra cenneti hak ederek oraya gelebilmeleri için dünya denilen bir sınava gönderilmişlerdir. Bu kıssadan hisse şudur ki; Nefsini dizginleyemeyip harama yönelen Adem ve Havva’nın dünya sınavından ve eğitiminden geçmesi gerekliydi.

Bu kıssada belki de her şey semboliktir buradan asıl anlamamız gereken; insanın direkt olarak cennete layık olmamasıdır. Çünkü insan olgunlaşmamış nefsini eğitmemiş olup, cenneti hak etmemiştir. Allah elbette Adem ve Havva’nın başına bu olayların geleceğini ve bu olaylar yüzünden dünyaya sürgüne gönderileceklerini en baştan bilmektedir. Fakat Allah (c.c.), Adem ve Havva’ya bu olay vasıtasıyla, belli bir olgunluğa ulaşıp gelmeleri için dünya denilen eğitim sahasına gönderilmelerinin gerektiğini göstermiştir. Hz. Adem ve Havva’nın kendi iradeleriyle günah işlemeleri dünyaya sürgün biletleri olmuş, insanın dünyaya yerleşip böyle bir imtihana tabi tutulma nedeni Hz. Adem ve Havva’nın yaptığı bu hata olmuştur. Bu sayede Allah Adem’e ve kutsal kitaplarla tüm insanlara neden dünyada olduklarını Hz. Adem ve Hz. Havva kıssasıyla bildirmiştir. Belki de Adem direk dünyaya gönderilseydi: Allah’ım benim burada ne işim var neden beni böyle bir yere gönderdin? Diyecekti. Ama başından geçen bu olay vesilesiyle kendisini tanımış, bir şeyleri hak etmek için bir şeyler yapması gereken bir yapısı olduğunu anlamıştır. İradesini güçlendirip nefsini kontrol altına alabilmesi için bir süre dünyada kalması gerektiğini anlamıştır.

Taha-116 – Düşünün ki Biz, bir vakit meleklere: “Âdem’in önünde (Allah’a) secde edin” dedik, hepsi secde ettiler, yalnız İblis diretti. 117– Biz de dedik ki: “Âdem! İyi bil ki bu, sana da eşine de tam bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra perişan olur, helâke sürüklenirsin. 118-119 – “Sen cennette asla açlık çekmeyecek, asla çıplak kalmayacaksın. Orada asla susuzluk çekmeyecek ve güneşin kavurucu sıcağına mâruz kalmayacaksın. 120 – Ama şeytan ona vesvese verip: “Âdem! dedi, “ister misin sana ebediyet (ölümsüzlük) ağacını, zamanın geçmesiyle zeval bulmayan bir devlet ve saltanatı göstereyim?” 121– Derken ikisi de o ağacın meyvesinden yediler. Bunun üzerine edep yerlerinin açık olduğunu farkettiler. Derhal cennet yapraklarıyla üzerlerini örtmeye başladılar. Böylece Âdem Rabbine karşı geldi de şaştı kaldı. 122 – Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve onu hidâyetine mazhar etti. 123– Onlara hitaben buyurdu ki: Kiminiz kiminize düşman olarak cennetten yere ininiz. Sonra ne zaman Benden bir rehber gelir de, kim ona tâbi olursa, artık o ne yolu şaşırır, ne de bedbaht olur.

Dünyada bir nevi cennet ve insana fazla zorluk yok. Dünya sınavı her insanın kaldırabileceği zorlukta, tek gereken biraz çalışmak; Ama birisi çıkıp burada neden bizde Adem ve Havva’nın düştüğü hatadan mesul oluyoruz. Belki bizde başlangıçta cennette olsaydık böyle itaatsizlik etmez günah işlemezdik diyebilir. Buna cevaben diyebiliriz ki: Aslında cennetten kovulup dünyaya gönderilmemiz tam manasıyla bir cezalandırma değildir. Farkındaysanız bu dünyada zamanımızın çoğunu güle oynaya ve (zaruri olarak yaptığımız işler başta olmak üzere) yaptığımız her işten zevk alarak geçiriyoruz. Yemek yiyoruz zevk alıyoruz, uyuyoruz zevk alıyoruz, geziyoruz görüyoruz, kokluyoruz, duyuyoruz zevk alıyoruz. Yani bu dünya güzel geçen bir üniversite hayatı bir demo gibidir. Dünya da zaten bir nevi cennet, hem de öyle kopleks hassas dengelerle intizamlı bir şekilde hazırlanmış bir cennet ki çok cüzi bir düşünmeyle yaratıcının varlığını kavrayabiliyoruz bu cennette. Günümüzde bilim bize her şeyin ne kadar yerli yerinde ve ne kadar hassas düzenler içinde bulunduğunu gösteriyor. Bu da bizi yaratıcıyı onu çıplak gözle görüyormuşuz gibi inanmamızı sağlıyor. Bu dünyada Allah’ı görmeyenin ancak kendi yüzünü kulağını kapatmış olması lazım gerekir çünkü dünyada doğal olan her şeyde yaratıcının imzası mührü vardır.

Bu cennet numunesi dünyada Allah bizden sadece büyük günahlardan kaçınmamızı ve çok az zamanımızı alacak ibadetleri ifa etmemizi istemiştir. Yani sınav çok kolay (daha doğrusu insanın kaldırabileceği zorlukta) tek yapılması gereken biraz çalışmak etrafına bakıp müzedeki eserleri ve sanatçıyı görüp düşünmek ve ona küçük bir teşekkürde bulunmak. Bunları yapana Allah güzel yaşamayı dünyada ruhunu doyurabilmeyi ve cenneti vaat ediyor. Bundan daha fazlasını yapanlara da örneğin Allah yolunda iyilikleri yaymak kötülükleri yok etmek için koşturanlara da cennette daha büyük dereceler veriyor. O zaman insan daha neye surat asıyor neyi beğenmiyor, Allah’tan daha ne istiyor? Bu cennette en korktuğumuz ölüm olgusunda bile; inanan insan için bir terhis sınav maratonunun bitişi gibi güzel geliyor.

Sonuç itibariyle ha Hz. Adem ve Havva gibi cennette yaratılmışız ha dünyada, başlangıçta bir testten geçmemiz lazım ki iyi ve kötü ayıklansın. Eğer hepimiz cennette var olsaydık nimet içinde boğulup şükürsüzlük yapan insanlar olurdu. İyi insanlar kötülük işlemeye meyilli insanlarla beraber olmak istemezdi. İnsan kompleks bir varlık ve her şey için test edilmeye muhtaç.

Casiye-21 – Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, iman edip güzel ve makbul işler gerçekleştirenlere yaptığımız muameleyi, kendilerine de göstereceğimizi, hayatlarında ve ölümlerinde onları bir tutacağımızı mı sanıyorlar? Ne kötü, ne yanlış bir muhakeme!

2-Neden irade ile yaratıldık;

Hud-7 -“Bu kâinatı yaratması sizden hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını imtihan etmek içindir.”

Mülk-2 -“Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O’dur.”

Yaratıcı, iradeye sahip bir varlık yaratmıştır ve bu varlığın iradesi aklı olduğu için imtihana tabi tutulması gerekmektedir. O zaman Allah neden iradeye sahip bir varlık yaratmıştır, sınamak için mi? Neden sınanmaktayız?

A)Allah (c.c.) kendisini gönülden (kendi iradesiyle) sevecek kullar istemiştir; çünkü Allah (c.c.) kendisini gönülden sevecek kendisine gönülden inanacak kullar kalpler istemiştir. Bu da ancak o kalplerin iradeye akıla sahip olmalarıyla ve Allah’ı görmeden ona inanmalarıyla mümkündür. Allah öyle murat buyurdu ki; bir varlık olsun benim eserlerimi görsün nimetlerimden faydalansın beni duysun ve bu varlığın aklı ve iradesi de olsun yani düşünüp taşınıp karar versin. Bu kararıyla bana yönelsin. Yani melekler gibi beni görüp de bana inanıyor olmasın, beni gördüğü için, iradesi olmadığı için bana inanıyor olmasın. Benim eserlerimi görüp seçim yapsın ve bana gönülden inansın. Bana ben istiyorum diye inanmasın beni kendi isteğiyle sevsin. Kendi iradesiyle bana yönelsin kendi iradesiyle itaat etsin beni gönülden sevsin. Çünkü gerçek sevgi zorunluluktan doğan sevgi değil özgürlükten doğan insanın kendi isteğiyle sevmesinden ibaret olan sevgidir.

Rum-31 – Başka her şeyden geçerek O’na tam gönül verin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı hakkıyla ifa edin.

Şuara-88 – O gün ki ne mal, ne mülk, ne evlat insana fayda eder. 89 – O gün insana fayda sağlayan tek şey, Allah’a teslim ettiği arı duru bir gönül olur.

Mümin-13 – Size kudret ve hikmetine dair delillerini gösteren, gökten size rızık indiren O’dur.Fakat ancak gönülden Allah’a dönen kimse düşünüp ibret alır. 14 – O halde kâfirler hoşlanmasalar da siz, ibadeti gönülden ve yalnız Allah’a yaparak O’na dua edin.

Kısaca Allah ile kul arasında korku vs bağı değil gönülden sevgi, karşılıklı rıza bağları vardır.

B)Allah, sırf kendisine olan sevgimizle hareketlerimize yön vermemizi istemiştir; Allah (c.c.) murat buyurdu ki; beni sevdikten sonra gene kendi iradesiyle, bana olan sevgisi, gönülden bağlılığıyla, davranışlarına yön versin, bana itaat etsin. Yaptığı işleri benim rızam için yapsın. Bu vesileyle ruhu maneviyatı olgunlaşsın. İradesiyle nefsini kontrol altına alsın sağlam ve erdemli insan olsun. Canlılara benim yaratmış olmamdan dolayı zarar vermesin onları sevsin, başına gelen olayları bana sığınarak aşsın, iyi olan bütün konularda benim rızam için kendini geliştirsin, yani kendi iradesiyle öyle işler yapsın ki adam gibi adam olsun. Netice itibariyle hem bu kullarım Benim rızam için çalışıp Beni sevindirsinler hem de kendileri iyi, doğru ve mutlu olsunlar.

Maide-119- …Allah onlardan razı olmuş, onlarda Allah tan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı ve mutluluk budur.

Yunus-14 – Sonra onların peşinden, nasıl davranacağınızı görmek için, bu dünyada onların yerine sizi geçirdik.

Allah, kullarına çalıştıkça üstün vasıflar, payeler, nişanlar, özellikler verir. Makamını, derecesini yerin göğün ona duyduğu sevgiyi arttırır. İnsanın içinde aktifleşmemiş ve maneviyatla açılan onlarca latifelerini açarak çeşit çeşit hazlar verir. Bunları elde eden kul mutlu olur.

C)İrade güzel bir nimettir ve bu nimetin karşılığı da imtihana tabi olmaktır; evet! İradeliysen imtihana muhtaçsın. Yaptıklarından mesulsün. Peki iradesiz olmayı mı isterdin? O zaman bir robottan farkın kalmazdı. İşte o zaman sadece yönetilen bir makine bir araç olurdun. Melek gibi olurdun. Sadece emredileni yapardın. Ama iradelisin ve sana teklif paketleri sunulmuş. İradeli olduğun için birçok avantajın var. Hayattan zevk almak gibi, çeşitli yetkilere sahip olmak, kendini göstermek, çalışıp alın terinle kazanmak gibi. İradenle dereceni istediğin kadar yükseltmek, istediğin kadar yücelmek, gelişmek gibi. Yani iradeli olmak güzel bir şey. O zaman gülü seviyorsan dikenine katlanacaksın. İraden varsa dünya sınavında kendini göstereceksin. Her şeye rağmen imtihanda heyecanlıdır, güzeldir. Ne kadar kötü olabilir ki. Allah insana kendini gerçekleştirme isteği ve fırsatı vermiştir. Kendini gerçekleştirmek bir şeyler başarmak insan için belki de en güzel duygudur. Bu duygunun yaşanacağı bu fırsatın olduğu yer de dünyadır.

Zuhruf-60– Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah’ın hikmetine aykırıdır

Bakara-30 – Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediği vakit onlar: “Â! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz” dediler. Allah: “Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim” buyurdu.

Sınav gereklidir; bunu anladıysan çektiğin dünya dertlerinin acılarının korkuların gerekli olduğunu anlarsın. (bakınız: Allah öyle ya da böyle acı çekmemizi mi istiyor)

Neden Allah’ı görmeden inanmak zorundayız? Madem kulluk için yaratıldık, o zaman neden Allah’ı görmüyoruz, bu sayede kesin itaat etmiyoruz?

Öncelikle Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Ona kulluk edecek kıvama geldiğimizde ve bir tek ona kulluk ettiğimizde ruhumuzu ve irademizi yüceltiriz ki bunun bize faydası vardır. Meseleyi açıklayacak olursak, eğer hepimizin gördüğü, kimsenin inkar edemediği bir ilah başımızda bulunsaydı 1.si bu dünyanın imtihan özelliği kalmaz elmasla kömür ikisi de itaat edeceği için ikisi de saraya konulurdu. 2. Eğer Allah (c.c.)’ı ayan beyan görüyor olsaydık herkes yalnızca korktuğu için Allah’a ibadet ederdi. Ama yaratıcı yukarıda da belirttiğimiz gibi bunu istemedi; kullarının verilen iradelerini kullanarak, gönülden kendisine bağlanmalarını ibadetlerini ve itaatlerini gönülden yapmalarını istedi. O yüzden açık açık kendini göstermedi ki kendisine yalnızca gönülden ibadet edilsin gönülden sevilsin, yoksa sadece korkuyla onun önünde eğilmişsiniz, Onun (c.c.) buna ihtiyacı yok, isteseydi zaten zorla kendisine itaat ettirebilirdi buna gücü yeterdi, ama o bize nimetler verdi ve kulları tarafından sevilmeyi istedi.

Sura-8 – Eğer Allah dileseydi bütün insanları, aynı dine bağlı, tek ümmet yapardı.Ama O, insanların hak etmelerine göre dilediği kimseyi rahmetine dahil eder, Zalimlerin ise ne hâmileri, ne de yardımcıları vardır.

Şuara-4 – Eğer dileseydik onlara gökten öyle bir mûcize indirirdik ki, onun karşısında ister istemez boyun bükerlerdi.

Allah (c.c.) ; yalnızca korkuyla beni nasıl sevebilirler ki dedi. Kendisine inanıldıktan sonra ihtişamından korkulan ama kendisine duyulan sevginin korkudan daha fazla olduğu kulluk istedi. İşte bu nedenlerden dolayı kendisini direk bize göstermedi. Öyle bir dünya yarattı ki, önce kendi varlığından haberdar etti, sonra ona inananlar her yerde onu gördü, ona inanmayanlar ise “görmediğim bir varlığa nasıl inanacağım” gafletine düştüler.

Yani netice itibariyle Allah, kulları ile arasına sevgi bağı kurmuştur, korku imparatorluğu değil. Müminlerin Allah’tan korkması, bir çocuğun annesinin tokadından korkması gibidir. Çocuk annesinden korktuğu için mi onunla beraberdir? Elbette hayır. Çocuk annesini sever ve onunla beraberdir, çünkü annesine hem muhtaçtır, hem de onun şefkatiyle ayaktadır. (bakınız: Allah kul ilişkisi)

En’am-104- (Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.

İnsan-2 – Biz insanı katışık bir meniden yarattık. Onu denemek istiyoruz; bu sebeple de kendisini işiten ve gören bir varlık yaptık. 3 – Ona yolu da gösterdik; artık ister şükreder, ister nankör ve kâfir olur.

2.AÇI;

1- Kainatın varoluşun Allah’tan başka açıklaması yoktur. Bilim, felsefe, akıl, mantık hepsi varoluşun tek kaynağının Allah olduğunu gösteriyor.(bakınız: Allah’ın varlığı ve İslam’ın doğruluğunun ispatı) Sonuçta madde ve tüm bu kompleks, bir o kadarda şahane, düzenli sistem kendiliğinden var olmuş olamaz, büyük bir güç tarafından yaratılmış olmalıdır.

2- İnsanın şu dünyadaki esas varoluş amacı 60 yıl keyif çatmak, anlık mutluluk veren bedeni zevkler yaşamak ya da para kazanmak, mutlu bir aileye, iyi bir işe sahip olmak mıdır? Bu size mantıklı geliyor mu? Allah (c.c.) insana doğru yolu bulması için amaç duygusu vermiştir. Hem sonsuzluğa sahip insanın amacı bu küçük, gelip geçeceği dünya hayatı olamaz, hem de bu kadar büyük bir sistemin kainatın büyük bir amacı olmalıdır. İnsan bu dünyada mola vermiş bir yolcu ise, bu dünya metaı bir amaç değil insanın kendini geliştirmesi için araçtır. Çünkü düşün; sen mi dünya için varsın dünya mı senin için var? Bak tüm mahlukat insana hizmet ediyor. Senin amacın dünya değil, dünyanın amacı sen olmalıdır.

İnançsızlar nefisleri yüzünden dünyalık amaçlarla kendilerini bir şeylere bağlamaya çalışırlar, fani olan bedenlerinin amacıyla yaşarlar, o nedenle doymayan nefislerini hiçbir zaman doyuramaz amaçlarına ulaştıklarında ise hevesi kaçmış çocuk gibi yeni dünyalık amaçlar peşine düşerler. Neticede kafirler dünyalık amaçlar peşinde koşarlar ki bu amaçlar, hayatın genel amacı olamaz. Büyük amacı olanların ise büyük bağlılıkları olur. İnananların büyük amacı vardır ‘Allah rızası’…. Onu ne kadar çok kazanırlarsa onlar için o kadar kardır. Bu bitmeyen en büyük amaçtır. İnsanın amacı, bu dünyanın bitiminde adam gibi adam olmuş olmak ve arkasında iyilikler yapıp iyiliklere sebep olmuş ve kötülüklerden kaçınıp kötülükleri engellemiş bir yaşam kronolojisi bırakmaktır. İnsanın amacı Allah’ın rızası çerçevesinde ruhunu olgunlaştırmasıdır, bu dünya bitiminde gerçek insanlığa ulaşmış hatta aşmış olmalıdır.(bakınız: Allah’ın varlığı ve İslam’ın doğruluğunun ispatı-Amaç delili)

Ankebut- 64 – Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir.

Scroll to Top